Bir ülkede akıl, vicdan ve insan hakları firar etmeye görsün. Dünya’nın yüzde doksan dokuzunda olmayan ilkelliklere ve Ortaçağ zihniyetine maruz kalırsınız. Bir yandan silahlanıp, öldürülecekleri komşularının listesi yapıp, “Benim listem hazır", “bizim aile 50 kişiyi götürür", “biz çok donanımlıyız bu konuda” diye suç unsuru düşünceyi ifade etme ve silahlı örgütlenme özgürlüğüne sahip insanlar, diğer yandan türkü söyledikleri için ölüme terk edilen ve ardından cansız bedeni toprağın altında rahat bırakılmayan hakikat.

Bir ülke düşünün, devletin yönetenler ve insan haklarını korumakla yükümlü olanlara üzerine “yemin” ettikleri kanunları tanımıyor.

Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek’in Gazi Cemevindeki cenazesine yönelik saldırı ve Kayseri’de toprağa sırlanma arzusu karşısındaki, vicdansızlık gösterdi ki, toprağın altında bile insanlara ayrımcılık yapılıyor.

Toprağın altına sırlanmış (defnedilmiş), cansız bir bedenden hesap sormayı, insanlıktan sayan zavallılık gösteriyor ki, iktidar siyaseti ve dinselleştirilmiş eğitim sistemi ruh ve akıl sağlığı acil rehabilite edilmesi gereken, kindar bir nesil yaratmış.

Toprağın üstündeki ayrımcılık ve nefret türlerini toprağa gömmek yerine, farklı kimliklere yönelik ayrımcılığın ve nefretin toprağın altındaki cansız bedenlere kadar sürdürüldüğü aklınızın ucundan geçer miydi? Toplumsal barış ve huzur yerine, mezhepçilik ve etnik milliyetçilik üzerinden fay hatlarına ideolojik mayınlar döşemek tehlikeli değil mi?

Oysa İbrahim Gökçek’in Gazi Cemevindeki Hakk’a uğurlama erkanında razılık alınacaktı, rızalık verilecekti. Gülbengler okunup, türküler söylenecekti. Hakk meydanında helalleşilmesine, Kayseri’deki mezarlığında sırlanmasına nefret ve ayrımcılık itiraz etti. Bitmede bu kez işi mezar başında “ölüye protesto” şeklinde sürdürdüler. Sadece İbrahim Gökçek’in 30 kilograma düşmüş bedeninden korkmadılar, bunlar insanlık değerlerine saygısı kalmadığını gösteriyor.

Bir insanın toprak ananın kucağına sırlanmasına tahammül edemediler. Her inançta acılı vedalaşmaların özel bir yanı vardır. Sevdiklerinin eşliğinde, Hakk’a yürüyen insanı, en güzel şekilde uğurlamak. Ardında anılar, gözyaşları, ağıtlar ve sevenlerinin sarılmalarını bırakır. İbrahim Gökçek’in Olmadı. İstismar edildi.

Önce size temel bir evrensel ilke ve kabulden bahsedeyim; "Bireylerin kendi inançları doğrultusunda cenaze tören ve işlemlerini belirleme hakkına saygı gösterilmelidir.” İbadet yerlerinin ve inananların güvenliği etkili bir şekilde sağlanmalıdır.

AKP Hükümetinin, Cemevine kamu görevlilerinin saldırısı ve Kayseri’de Grup Yorum üyesinin toprağa sırlanmasına (defin edilmesi) sırasında, Ülkü Ocaklarının “gömseler bile mezardan çıkarır yakarız” söylemiyle gerçekleştirdiği sokak eylemleri gibi, din ve inanç temelli ayrımcılık, nefret söylemine karşısında, bu suçları izlemesi, raporlaması ve önleyici tedbirler alması gerekirken, bu suçları meşrulaştıracak ideolojik söyleme sığınmasının mevcut Anayasa’ya ve AİHM kararlarına aykırı olduğunu bilmesi gerekir.

Hakka yürümüş bir kişinin son inançsal “Hakka uğurlama” erkanı hizmetine ve hizmetin yapıldığı cemevi ibadethanesinde yaşanan bu insanlık dışı tutum, herkes için her şeyden önce bir vicdani bir sorgulamaya ihtiyaç duyar.

“Ölü ölüdür.” Hakka yürümüş bir kişiyi, dili, dini, ırkı, cinsiyeti, düşüncesi ve dünya görüşünden dolayı ayrımcılığa tutmak, evrensel hukuk ve insan hakları açısından bir suçtur.

İnanç özgürlüğü gereği, her bireyin kendi dini, inancı ve dünya görüşü doğrultusunda “Hakka uğurlama-toprağa sırlama” yani “defnedilme” hakkı vardır ve hak devlet ve kamu görevileri tarafından en etkili şekilde korunmalıdır. Devlet ve kamu görevlileri bu hak karşısından tarafsız ve kolaylaştırıcı bir şekilde sorumluluk üstlenmelidir. Laiklik ve evrensel hukuk bunu talep eder.

Yani her birey kendi inancına ve düşüncesine uygun ritüelle, Hakka uğurlanma ve cenaze işlem ve hizmetleri din ve inanç özgürlüğü kapsamındadır

Oysa Türkiye’de uygulanan ayrımcılık ve nefret söylemi sonucu, ibadet yerlerine, özellikle Gayri Müslimler, Alevi ve solcu kişilerin mezarlıklarına ve cenazesine yönelik saldırılara göz yumulmaktadır. Madımak Oteli’nde katledilen kişiler için yapılan anıt mezara, Aysel Tuğluk’un annesinin mezarına, Alevilerin ibadet yeri olan Okmeydanı Cemevinde Uğur Kurt’un cenaze erkanı sırasında bir polis tarafından vurulması ve son olarakta Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek’in Gazi Cemevindeki cenazesine yönelik saldırılar Anayasa, İnanç özgülüğü ve İHAM içtihadlarına göre kabul edilemez bir hak ihlalidir.

AİHS’NİN 9’uncu maddesinde geçen “dinin uygulaması” hakkı olarak, "Hakka uğurlama ve toprağa sırlanma hakkı”, yani “defnedilmek" din ve inanç özgürlüğü içinde görülmelidir.

Bu hak sadece “ölen” kişiyi değil, kamu makam ve görevlilerin “ölen” kişinin akrabalarının ve yakınlarının “Hakka yürüyen” kişinin toprağa sırlanması (defin) hizmetlerini organize etme, cenaze törenine katılma, mezar yerini bilme ve sonradan ziyaret edebilme gibi haklarını kapsar.

Bu hak ise mevcut Anayası’nın 20. maddesinde “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz” hükmü ile güvence altına alınmıştır.

Bu hak sadece “saygıyı” değil, aynı zamanda, “hakka yürüyen” kişinin ailesine, akrabalarına ve yakınlarına yönelik kötü muameleyi ve şiddeti de yasaklamıştır. Anayasa’nın “Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı" düzenleyen 17. Maddesine göre “Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir. Tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz” der.

İnanç özgürlüğünün ulusal ve uluslararası hukuk çerçevesindeki değerlendirmeleri sonucu, diyebiliriz ki, Grup Yorum üyesi İbrahim Gökçek’in Gazi Cemevindeki cenazesine yönelik kamu görevlilerinin saldırısı ve Kayseri’de toprağına sırlanma hakkına yönelik nefret söylemi ve sokak gösterileri suç ve aykırılık içerir.

AKP hükümeti devletin kamu kurumlarının ve görevlilerinin Alevilerin ibadethanesi olan cemevindeki Hakka uğurlama hizmetlerine yönelik tavrı, bir yandan cemevlerinin, dolaysıyla Aleviliği/Alevileri itibarsızlaştırmaya hizmet ederken, diğer yandan din, vicdan ve inanç özgürlüğünün olmazsa olmazı olan eşitlik ilkesini ihlalidir.

Sonuç olarak; AKP iktidarı hukukun ve insan hakların evrensel ilklerine yönelik ve toplumsal çoğulculuğumuzun barışını güvence altına alan laiklik ilkesine ve ilkenin kopmaz parçası olan, inanma ve inanmama hakkını kapsayan din, vicdan, düşünce ve inanç özgürlüğüne karşı ideolojik tutumuyla, cemevi avlusunda yaşanan vicdan dışı ayrımcılık ve saldırı Ortaçağ zihniyetinin devamıdır.

İnsan hakları evrenseldir. Bu haklar ancak demokratik, laik ve devlet ve hukukun tarafsızlığı ile güvence altına alınabilir.

Yurttaş temelli bir ülkede, eşit yurttaşlık ve eşit haklar yerine, etnik ve dinsel milliyetçilik üzerinden bir rejim inşası, Türkiye’de evrensel insan hakları hukukuna, laikliğe ve demokrasiye dayalı, toplumsal barış ve yaşam hakkının yerine getirilmesine engel olur.

Eğer genç neslin hafızalarını tarihin karanlığındaki kötülükler, günahlar ve ahlaksızlıklarından beslenmeye devam edilirse, beslendikleri karanlık hafızalarındaki 6-7 Eylüller, 2 Temmuz Sivas’ta insan yakmak, Çorum’da ve Maraş’tan kalan geleneklerini yaşatacaklar. Ve her daim kötülüğün yaratıcısı olmaya devam edecekler.

Mezarlara ırkçılık, mezhepçilik ayrımcılık, nefret ve kin gömülmedikçe, bu toprakların ne üstünde, ne altında huzur olmayacak.