Kapitalist ülkeler hem virüsün beklenmesi gereken, belirtilerin “geliyor” dediği saldırısına hazır olmadıkları, hem de bu tür bir salgınla mücadeleye sistemin yapısı izin vermediği için çırılçıplak yakalandılar ama aldırmadılar.

İnsanlığın acil ve büyük sorunu...

Kapitalizmin ve siyasetçilerinin belki de en başarılı hilesi, iflası büyük reklam kampanyalarıyla gizleyebilmeleridir. Sistemin yarattığı büyük yanılsama yüzyılların birikimine sahip bilim insanlarının bile metafiziğe teslim olmasına, boyun eğmesine yol açabiliyor. Son yüzyılda büyük bir gelişme gösteren bilim dünyası savaş yöntemlerine kilitlenmek, atomun sırlarının keşfedilmesi gibi büyük bir adım savaş sektörüne tabi kılınmak istendi. Boyun eğenler oldu; az değildiler ama baskıya karşın direnenler, ülkelerini terk eden, ölümü göze alanlar bilim dünyasının kahramanlarıdır. “Bilginin nötr olduğu” uydurması ile atomun parçalanmasından ölüm üretmek isteyenlere hizmet edenler çıktı. Büyük katkıları ile gelişmeyi hızlandırmış olan kimi bilim insanları ise, tersi kanıtlanmış olsa da kuantum teknolojisindeki büyük sıçramayı ruhlar âleminin dirilişi, idealizmin zaferi olarak sunmayı sürdürdüler.

Örneğin kapitalizmin “güncelleştirdiği” idealizmin etkisinden çıkamayan kimi bilimciler atom altı parçacıkların gözlemlenmesindeki güçlüğü, atom altı dünyadaki zor saptanabilir hareketi “yaratma” olarak anlatmayı pek sevdiler. Çünkü böylece evren sonsuz bir varlık olmaktan çıkarak bir düşünceye dönüştürülebiliyordu. Kuantum alanındaki buluşlarıyla Nobel ödülü alan Werner Heisenberg bunlardan biriydi. Neyse ki Heisenberg’in fotonların gözlenmediği sürece cisimleşmediğini iddia eden “belirsizlik” ilkesi, Erwin Schrödinger’in “kutudaki kedi” teorik deneyi ile geçersizleşti; Schrödinger doğal süreçlerin insanın gözleminden bağımsız olarak gerçekleştiğini kanıtlamıştı.

Türkiye’de Heisenberg’in “belirsizlik” teorisinin siyasete girdiğini, hem de Türkiye İşçi Partisi’nin genel kurulunda, sonraki yıllarda İslamcı kesimi ilerici, Kurtuluş ve Kuruluş yanlılarını gerici sayan tezini kitaplaştıran İdris Küçükömer tarafından savunulduğunu tarihin bir ironisi olarak anımsıyorum.

ZEKÂSI YAPAY AKLI BİR KARIŞ HAVADA

Bu büyük reklam şirketinin bir özelliği de her yere, en beklenmedik kişilerin dünyasına, yazıp çizdiklerine sızabilmesidir. Klasik yöntem, gerçeğin önce çarpıtılması, sonra çarpık gerçeği sözde eleştirerek haklı olduğunu kanıtlamaktır. Örneğin Marksizm konusunda kafası karışık olsa da kapitalizmle savaşmayı hiç bırakmamış bir gazeteci yazar bile, “Diyalektik materyalizm anlayışının defterini dürerek başlayalım” diye girebiliyor söze. Dürüyor mu defterini diyalektiğin? Hayır, yalnızca mücadelesini bir adım geri çekilerek, (Türkiye’de de bu “yöntemin- stratejinin” yandaşları çoktur) yapmak zorunda olduğunu düşünüyor olmalı; çünkü eleştirdiği diyalektiğin diyalektikle bir ilgisi yok. “Marx’ın yaptığı gibi, diyor yazarımız, -Marx nerede yapmış ki?- Dünyaya dair düşünsel modelimizin, gerçekliğe dair en ileri bilimsel anlayışımızdan türetilmesi gerektiğinde diretirsek, diyalektiğin o modelin sona ermiş bir biçimi olduğunu öne sürmek gülünç olurdu. Bu müzik tarihinin Beethoven’la durduğunu ilan etmeye benzerdi.” (Paul Mason, Aydınlık Gelecek. Yordum Kitap. sf. 339) Diyalektiğin bu şekilde özüne aykırı bir şekilde kavranması zor olmamış mıdır sizce? Diyalektik sona ermekten değil, hiçbir şekilde sona ermemekten söz eder. Olguyu sonlandırıp sona bir yaratıcı yerleştirmek idealizmin işidir.

Değerli Erkin Özalp’in Yordam Kitap’tan çıkan Yapay Zekâ adlı çalışmasından (sf.11) öğrendiğime göre, 1955’te kullanılmaya başlanan bu kavramı Britannica “bir dijital bilgisayarın ya da bilgisayar kontrollü robotun, genelde zeki varlıklarla ilişkilendirilen görevleri yerine getirme yeteneği” olarak tanımlamış. Yapay zekâ daha sonra ipini koparıyor, “gelecekte insana benzeyen insan gibi düşünen, anlayan, sağduyuya ve duyguya sahip yapay robotlar olacak mı?” sorusuna dönüşüyor. Özalp’in bu soruya yanıtı şöyledir: “Gerçek dünyada olup bitenleri hiçbir şekilde anlamayan, sadece geçmişe ait verileri kullanabilen, bunu da ancak söz konusu veriler yeterli sayıya ulaşmışsa yapabilen, tahminlerinin doğru çıkıp çıkmayacağı hep belirsiz olan yapay zekâ algoritmalarının yöneteceği dünya, insanlık için tam bir cehennem olurdu.” (age. sf.98 )

Gelecek için kurgulandığı iddia edilen, krizleri önceden öngörmek, önlemek için kullanılacağı söylenen teknolojinin işe yaramadığı, sistemin yapısına uygun olmadığı ortaya çıktı. Örneğin Amerikan finans piyasasının insanlardan daha güçlü olduğu, kendi kendini düzelten, tek tek uzmanlardan daha çok bilen bir mekanizmaya sahip olduğundan söz ediliyordu. Bu mekanizma Mortgage kriziyle 2008’de büyük bir gürültüyle çöktü. ABD halkının her yıl kaygıyla beklediği kasırgalar karşısında da bu üstün teknoloji işe yaramadı. Başkan Bush, Katrina Kasırgası öncesinde teknolojinin yardımı ile ölçülen risklere karşı gereken ödemeleri yapmayı uygun bulmadı. Resmî verilere göre bin 800 kişi öldü, bir milyon kişi evini terk etti, 23 milyar dolarlık hasar oluştu. Sistem insanları değil, zararı tercih etmişti.

COVID-19 KAPİTALİZMİ YENDİ

Savaşlar olmaksızın savaş sanayisi, kapitalizmin bu en güçlü sektörü yaşayamaz. Bunun için ülkeler arası gerginliklerin sürüp gitmesi silah alım satımının hızlanması, eskiyen teknoloji yerine yenilerinin ikame edilmesi gerekir. ABD yaratılmış uzlaşmazlıkların çözümünde silah satışını önemli bir koşul olarak her zaman öne sürer. Başka alanlara yatırım yapmak bu nedenle sistemin öncelikleri arasında değil. Bu nedenle başkanlığı kapitalizmin son çılgın dönemine denk düşen Trump’ın ilk işi sağlık sigortasını halka yaygınlaştırmayı öngören yasayı iptal etmek oldu. Kapitalizm, geri adım atmak sosyal güvenlik alanına yatırım yapmak zorunda kaldığı ara dönemlerin kısa sürmesini ister. 29 Bunalımı sonrasında “New Deal”, ikinci savaş sonrası hem sosyalizme karşı ayakta kalabilmek, hem de savaşın yaralarını sarmak için başvurulan “sosyal refah” projeleri bu nedenle kısa sürmüş kapitalizm küresel vahşetine rücu etmiştir.

Ama insanlık tarihinde öyle zamanlar var ki, sistem kirli yüzünü ne yapsa örtemez, ne yapacağını şaşırır. Büyük Veba salgınları böyleydi. Sevgili Ünsal Ünlü güzel programının bir gününü Albert Camus’nun Veba adlı unutulmaz eserine ayırdı. 18 bin kişi bu programı izledi. Bu ilgi nedensiz değildir. Covid-19 salgını da yüzbinleri yok eden İspanyol gribi ya da milyonlarca ölümün nedeni veba salgınları gibidir. Sistem tıkandı. Bu salgınla ilgili “denetlendiği kesin” rakamlar dehşet vericidir: ABD’de 5 milyon 612 bin kişi hastalandı, 173 bin 716 kişi öldü. Birleşik Krallık’ta 41 bin, Fransa’da 30 bin 429, İtalya’da 35 bin 400, Almanya’da 9 bin 296 insan hayatını kaybetti. Tüm dünyada hasta sayısı 22 milyon, ölüm sayısı 777 bin 810 olarak saptandı. (verikaynagi.com -18.8.2020) Covid-19 sistemi yendi. Sistem çareyi her zaman olduğu gibi insan�� feda etmekte buldu.

***

Bilimin teknolojinin geliştiğinin söylendiği, insandan yana mı insana karşı mı kullanılacağı belirsiz yapay zekâdan söz edildiği bir zamanda başlayan bu salgında yaşayarak gördüğümüz gerçek şudur: Kapitalizm insanlık dışıdır. Kapitalist ülkeler hem virüsün beklenmesi gereken, belirtilerin “geliyor” dediği saldırısına hazır olmadıkları, hem de bu tür bir salgınla mücadeleye sistemin yapısı izin vermediği için çırılçıplak yakalandılar ama aldırmadılar.

Bu salgının suçlusu, sorumlusu, sanığı, hükümlüsü kapitalizmdir. Ve onun insan diye, insanlar diye, insanlık diye bir sorunu yoktur. Hiçbir zaman olmadı, hiçbir zaman da olmayacak.

Ama insanların, insanlığın acil olarak halletmesi, bertaraf etmesi gereken kapitalizm diye bir sorunu var.