Başka coğrafyalardakİ katlİamları, savaşları Youtube üzerİnden HD kalİtesİnde İzleme lüksüne sahİbİz!

İnsanlığın hafızasına balyoz

> UMUT YİĞİT @umut_yigit

Bitpazarlarını bilirsiniz. Sokak boyu gelişigüzel yere serilmiş tentelerin üzerinde yüzlerce eşya anında fiyatlandırılıp satılır. Genelde muadili olmayan, yaşanmışlıklara şahit dilsiz eşyalardır onlar. Bazılarının seri üretimi yapılmış olsa da benzersizliğini geçmişinden alır. Hepsinin bir kokusu bir pürüzü vardır geçmişine ait. Eşyalarımız kişisel tarihlerimizi simgeler. Son nefesimizi verdikten sonra geride kalanlar içinse hatırlama aracına dönüşür.

Bir canlının yaşamının çeşitli nedenlerle son bulmasının belli ölçütlere göre değerlendirildiği bu zamanda vahşet kelimesinin hakkını veren bir örgütün eylemlerine her gün şahit olmaktayız. Bu eylemlere karşı bilincimize tepeden inme biçimde yerleştirilen ideolojilere göre görüş belirtmekten başka bir çaremiz de yok. Ne zaman biteceğine dair hiç birimizin ön görüsü de ikna edici olamıyor. İşkencelerinden, işgal bilançolarından, video kurgularından, hukuk kurallarından bahsederken IŞİD insanlık tarihinin doğumhanesi olan bölgede ırkımızın doğup büyüdüğü mekanları yok etmeye devam ediyor. Geçtiğimiz hafta da Suriye’nin Palmira kentindeki M.S 32 yılından kalma Çölün Gelini olarak da bilinen Antik Roma tapınağını havaya uçurdu. Öğrenilmiş çaresizliğimizden olsa gerek hepimizin (insanlığın) ortak mirası değilmişçesine, haber metinlerindeki bir kaç cümleden ibaret kaldı bizler için bu yıkım. Tabii ki bu yıkım ilk değildi, muhtemelen son da olmayacaktı. Çünkü yeniden inşasının kaçınılmazlığı kabullenilmiş bir Ortadoğu var ortada. Hangi ara peydah olduğu çok çeşitli tartışmalara konu olan bu örgüt, kendi topraklarında yaşamakta olan binlerce insanı tartışmasız olarak yok etmeye programlanmış biçimde çalışıyor. Bölgenin inşa sürecine de bellek mekanı olan tarihsel mirasları yok ederek katkı sunmaya devam ediyor.

Eski olana dair olumsuz bakışımız bir hayli normalleşmişken yarınımızı yeni olanla kurmanın büyüsüne kapılmış halde gözlerimizi sadece tavana dikiyoruz. Bugün dünyanın tamamını ilgilendiren problemlere bir bakın. Hepsinin temelinde yaşadığımız dünyayı, dünyayı paylaştığımız diğer türleri ve ırkımızın gelişimine hizmet etmiş olan atalarımızı aklımızın arka odalarına saklama alışkanlığımız var. Müzelere, anıtlara, tapınaklara, kentlere, heykellere, resimlere baktığımızda bir anlamlandırma çabasına girmekten kaçınıyor oluşumuz da bunun sonucu olsa gerek. Hayata bağlı kalabilmemiz için birileri neyin gerekli olduğunu söylüyor, ona göre gereksinimler ediniyor, o gereksinimleri karşılamak için çabalıyor ve ölüyoruz. Tüm bunlar olurken geldiğimiz noktada başka coğrafyalarda yaşanan katliamları, savaşları Youtube üzerinden HD kalitesinde izleme lüksüne sahibiz ve bu durumu gayet normal karşılayabiliyoruz. Katliamlar teşhir edildikçe bizler için normalleşiyor çünkü. Birileri her gün yeniden gerçekliğimizi tasarlayıp önümüze sunuyor. Kötüyü, daha kötüyü ve en kötüyü sıralayıp aklımıza yerleştiriyor. Oysa hiç birimiz işkencenin tecritten, soykırımın canlı bomba saldırısından, antik kent yıkımının işgalden daha kötü yada daha iyi olduğunu tayin etmek zorunda değilken. Bu dünyada var olduk, oluyoruz ve bir süre daha var olacağız.

Çeşitli iktidar güçleri koalisyonlar kurup hangi fantastik oyunları oynuyor bilmemiz çok zor olsa da ekmeklerini yada pastalarını yaşadıkları coğrafyaların binlerce kilometre uzağında arıyor oldukları aşikar. Ama bizler onların yaptıklarının neden ve sonuçlarından çok illüminatiler, dünyayı yöneten aileler ve masonlarla ilgileniyoruz. IŞİD dünya tarihinin en eski yuvasına çökmüş, insanlığın mutfağını yerle bir ederken, hükmedene karşı kolektif hafızaya hizmet edici olan her şey yitip gidiyor. Muktedir olana, üstüne basıp geçmek isteyene direnmek isteyenin en büyük kozu hatırlama çabasıyken, hatırlamaya sebep miraslar yok oluyor. Kimlerin maşasıdır, kim için ne yaparlar hepsi bir kenara, yeni bir dünya düzeni tasarımı bitmiş ve uygulaması teatral biçimde başlamış durumda gibi görünüyor. Bu yeni düzenin yepyeni haritaları elbette bir temsiliyetten ibaret. Hakikat ise çok daha acı. İnsanlığın zaman ve mekan ile bağlantı kurabilme ihtimali olabildiğince azalıyor artık. Bu bağlantıyı kuran simgeler birer birer yıkılıyor bölgede tıpkı kendi topraklarımızda farklı biçimlerde yapıldığı gibi.

Palmira tapınağı 3 boyutlu yazıcılar le yeniden inşa edildiğinde, duvar yazılarını yüzlerce sene önce yaşayan homosapiensler işlemiş olmayacak. İşlemeleri Harvard Üniversitesi mensupları yapmış olacak. Herkesin aklının bir ucunda tapınağın gerçekliği sorgulanacak. Simgeleri sadece kendi inanış biçimine göre sebepler üreterek yıkanlar, sözde karşıtlık kurduklarının ekmeklerine yağ sürdüklerinden haberdar mıdır ayrıca tartışılabilir. Ortadoğu’nun yakın zamanda düzene evrilmesi muhtemel kaosunun içinde kütüphaneleri, müzeleri, heykelleri yakıp yıkanlara alkış tutanları da bu durum ilgilendirmiyor da olabilir. Fakat insanlık tarihine bu kadar acımasız davranılan bir zamanda yaşananlar elbette hafızalarımızda yer almaya devam edecek. Hatırlamak direnişin en önemli kıvılcımıysa eğer bu gün yapılan yıkım da tanıklığımızdan arşivlere, arşivlerden de gelecek için hazırladığımız mirasımıza dahil olacak. Muhalefetini daimi olarak sürdürmek gayesiyle yaşayanlar tarihin tekerrürden ibaret oluşunun karşısında durmaya devam edecektir.