Düşürülen Rus uçağı nedeniyle bugün Türkiye’de hemen herkesin paçaları tutuşmuş görünüyor! Yandaş medyada, her zamanki gibi, “uluslararası angajman kuralları“ gibi laflar gevelenip hükümeti haklı gösterme gayreti az değilse de, siyasal ve ekonomik sonuçlarıyla bu bombalamanın Türkiye’ye epey bedel ödeteceğine kuşku yok. Hükümet de bunun farkında ki, daha ılımlı söyleme geçme gereği duymakta.

Bana öyle geliyor ki, paçalarımızı asıl tutuşturması gereken nokta, içinde bulunduğumuz miyopluk! Gündelik olaylar ve üzerlerine döktürülen reel politik analizler gözümüzü öyle karartmış ki, ne içinde bulunduğumuz durumun anlamını kavrayabiliyor ne de bunun ötesini görebiliyoruz. Bunları gördükçe, “Yeryüzü ve insanlık pahasına oynanan oyunlar ve getirdiği sonuçlar bu kadar ortadayken, hâlâ egemen güçlerin ve çıkarların hikâyesiyle oyalanmaya devam mı edeceğiz” diye sormadan edemiyorum. Ya insanlığın hikayesi! Ona neler olmakta!

Buradan bakılsa, Suriye’deki savaşın, Ankara ve Paris’teki katliamın, Cizre, Silvan, Nusaybin’de yaşanan kuşatmanın, tekil olaylar olmanın ve düştüğü yeri yakmanın ötesinde, insanlık için vahim şeyler söylediği görülecek ama “miyopluk” buna izin vermiyor. Egemen güçlerin istediği ve yararlandığı da bu miyopluk! Örneğin Suriye’deki savaş, Esad’a karşı olmaktan çok kendi çıkarlarını korumak ve bölgede hâkimiyet kurmak isteyen güçlerin “maşaları” aracılığıyla sürdürdükleri bir savaşa dönüşmüş ki, barbarlıktan farkı yok. Bu arada insanlar ölüyormuş, kentler yok oluyormuş, tarih ve kültür ortadan kalkıyormuş, doğadan hayır kalmamış, kimsenin umuru değil! Oysa konuşmamız gereken asıl konular bunlar! Yalnız cesetleri karaya vuran bebeleri gördüğümüzde değil, her gün bunları konuşmak, bunların insanlık için ne demeye geldiğini sorgulamak durumundayız.
Ankara ya da Paris, Somali ya da Mali’deki katliamlar da din ya da mezhep adına yapılan başka bir barbarlık! Şimdi, birileri İslam korkusuyla Müslümanları ülkelerinden nasıl kovacakları derdine düşmekte, diğerleri İslam’ın geçmişte de yol açtığı mezhep kavgalarını görmezden gelip “İslam bu değil” diye çırpınmakta! Kimileri, bu sonucun ABD ya da Avrupa için “bumerang” anlamına gelişinden söz etmeyi pek seviyor ama kendi dinini, mezhebi ya da uygarlığını aklamaktan önce insanlık için acılara yol açan bu ayırımların anlamsızlığını konuşan yok!

İşte bu yüzden, bombalamaları, uçak düşürmeleri, Rus Dışişleri Bakanı ne demiş, Obama nasıl tepki vermişleri konuşmak yerine, tüm bunların insanlık adına anlamını konuşmak istiyorum. 4 Eylül’de Aylan bebeğin ve Avrupa’dan kovulan mültecilerin dramı üzerine yazdığım yazıda, insanlığın bir türlü kurtulamadığı barbarlıktan söz etmiş ve insanın yaşadığı acıları yalnız birkaç iktidar ve çıkar delisinin işi görüp kurtulamayacağımızdan söz etmiştim. Kuşkusuz insanlığın içler acısı halinde ekonomik ve siyasal güçlerin payı çok büyük; ancak, ne yazık ki insanlığın kendi evriminin barbarlıktan kurtulma değil, barbarlığı örtme biçiminde sürdürdüğünü de görmemek mümkün değil. Yüzyıllar içinde teknoloji, bilim, sanat adına şaşılası gelişmelere imza atarken, yeryüzü ve insanlık adına büyük balıkların küçük balıkları yuttuğu doğal halden, olsa olsa bir gömlek farklı bir noktaya gelebilmiş. Kendi aralarındaki ayırımları öne çıkardıkça da, bu bir gömlek farkını delmek için neden yaratmak kolaylaşmakta.

Örneğin, güçlerden biri petrol diyor; öteki din, mezhep ya da etnik kimlik... Biri büyüme diyor, ötekiler daha fazla kâr... Bir yanda sınırlar, topraklar devreye giriyor, öte yanda refah ve güvenlik... Bu arada denizde boğulan bebeler, sokaklarda dilenmeye mahkûm edilen çocuklar, kamplara tıkılan insanlar, evinden yurdundan edilen halklar gibi, üç kuruşa çalışan insanlar, iş cinayetine kurban giden ya da işsizliğe mahkûm edilen, yoksulluktan kurtulamayanlar ise narına yandıkları ayırımlarla körleşmekte! Sefalet, vahşet, ölüm, cinayet, kıyım olarak türlü türlü acı çeken milyarlarca insan var ama çoğu “sizden-bizden” ötesini konuşmaya geçemiyor! Böylece, bir tarafta insan hakları derken, öte tarafta acımasızlığın boyutlarını büyütenler ellerini ovuşturabiliyorlar!
Her gün daha da gelişen silahlar ise ayrı bela! “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diyen Köroğlu bugünleri görseydi ne derdi bilemeyeceğim ama savaş endüstrisinin gelişim mantığının insanlığı toptan yok etmeye uzandığını görmemek mümkün değil. Oysa, “çocuğa bak haberi al” misali bugün, “Hollywood filmlerine bak geleceği gör” durumundayız; kıyametlerden kıyamet beğen yani!

Özetle, bundan önceki uygarlıkların başına geldiği gibi, bugünün insanı da güçler ve egemenler arasındaki kavga ile miyoplaşmış durumda. Bu nedenle, insan için yeni bir aydınlanmaya ihtiyaç olduğunu söylemek yanlış olmaz. Biliyorum, insanlıktan söz etmek çoklarına naif gelmekte, hatta ideolojik açıdan küçümsenmekte. Bana göreyse, bugünkü dünya hali, “tek bir dünya, tek bir insanlık, küresel ve insani dayanışma” gibi bir ortak paydaya ihtiyaç göstermekte. Yaşanılanlar, en azından, bunun üzerine düşünmeyi ve konuşmayı gerektirmekte.