Radyoda TRT 3 açık; güzel bir klasik müzik programı bitmiş, bir sonraki başlamak üzere. O sırada, arabesk ritmlerle süslü bir müzik eşliğinde, saat başı anonslarından biri duyuluyor: “Tarih sahnesinde, asırlarca hüküm süren devletler kurmuş Türk milletinin beslendiği kaynak ve tutunduğu daldır Türkçemiz. Dilimiz, geçmişimiz ve geleceğimizdir. Ayinesi sözdür kişinin; sözümüzü güzel söyleyelim, Ozan Yunus’a kulak verelim: ‘Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı / Söz ola ağulu aşı / Bal ile yağ ede bir söz.’

***

Öyle tuhaf bir anons ki, neredeyse her tümcesinden ayrı bir tartışma başlatmak mümkün: Osmanlı Devleti’nin Türkçe düşmanlığından yola çıkarak bir tartışma yapılabilir örneğin. Tâ çocukluğumuzda öğrendiğimiz, 100 yıldan fazla bir süredir sıkça alıntılanan Ziya Paşa şiirinin (‘Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz / Şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde’ Türkçesi: İnsanın aynası, sözü değil yaptığı işlerdir; kişinin akıl seviyesi, yaptığı işte görünür) yalancı çıkarılması çabasını da konuşabiliriz. Ya da, kişinin eylemleriyle sözleri arasındaki varoluşsal farklılığı vurgulayan bir şiirin, “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözündekine benzer bir anlam taşıyan bir şiirle çarpıştırılıp ortaya “Ayinesi sözdür kişinin” gibi bir akılsızlık örneğinin nasıl ortaya çıktığını tartışabiliriz.
Aklı epey karışık bir metin yazarının elinden çıkmış gibi görünen, başı ayrı sonu ayrı oynayan bu anons TRT 3’te uzun süredir yayımlanıyor -belki diğer TRT kanallarında da yayımlanıyordur. Ben de bu ‘sembolik akıl’ ürününü her duyuşumda gülüp geçiyordum. Ama, 20 yıldır sürekli hukuk ve adalet üstüne konuşup hukuk ve adaletten yoksun bir ülke yaratmayı başarmış AKP iktidarının önce Gezi Direnişi’ni bir suça çevirdiği, ardından Osman Kavala, Mücella Yapıcı ve diğer arkadaşlarımızı bu uydurma suçtan yargıladığı mahkeme oyununun akıl almaz finalini izlediğimiz hafta, bu anonsun bildiğimiz ‘sembolik akıl’dan daha fazlasını gösterdiğini fark ettim.

Daha önce birkaç kez yazdım sanırım; insanlığın düşünce üretim tarihini ‘sembolik akıl’ ve ‘sembolik-üstü akıl’ diye iki başlıkta ele alıyorum. Sembolik akıl, çevremizdeki doğanın gerçeklikle değil metafizik yöntemlerle tanımlandığı, büyü ve ritüellerin temel belirleyici olduğu, sembol ve sözcüklerin de en önemli büyü aracı olarak kullanıldığı ilkel bir dönemi tanımlıyor. Bu, bir şeyin adını söyleyerek onu gerçek kıldığınız yanılsaması yaratan, gerisini de pek önemsemeyen bir akıl üretim tarzı. ‘Sembolik-üstü akıl’sa, belli oranda sembol ve sözcükleri de içeren ama dünyayı semboller üstünden anlamlandırmayı aşmış modern düşünce biçimlerini tanımlıyor.

‘Sembolik akıl’ düzeyinde düşünce üreten toplumlar, her şeyin semboller üstünde döndüğünü düşünür ama kendilerinin sembol olmadığını bilirdi. Oysa AKP aklı, kendisini bir sembole, gerçekte olmadığı her şeyin sembolüne dönüştürmeye çalışıyor. Bunun için kullandığı araç da, tabii ki sembol ve sözcükler… Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir ağaç katliamı yapıyor ama en tepedeki ismin ağzından “Bizden daha çevreci kimse yok!” diyorlar. Hukuk ve adaleti yüz yıldır görülmemiş bir garabete dönüştürüyorlar, tepedeki adam çıkıp “Bu ülkeye adaleti biz getirdik bizzz!” diyor.

***

Mesele sadece kavramlar olsa bu kadar sorun olmazdı, ne de olsa kavramlar sembolik akıl için en elverişli at koşturma alanlarıdır. Ama ilkel AKP aklı en maddi gerçeklikleri bile soyutlaştırıyor, bilimsel düşünceden yoksun bırakılmış bir halkın tarih algısıyla oynarken kullanacağı sembollere dönüştürüyor. Doğa katili asfalt yollar yapıp bunları ‘eser’ diye tanımlayan, “Bizden önce buzdolabı yoktu!” diyebilen biri ya zırdelidir, ya da varlıkları gerçekliğinden soyup sembollere indirgeyebilecek kadar ilkel bir sembolik akıl gücüne sahiptir.

Devlet radyosundan “Ayinesi sözdür kişinin” anonsu yapılacak bir ülke yaratmak için zırdeli olmak yeter belki, ama kentin merkezinde yaşamsal bir alana sahip çıkmaktan başka bir şey yapmamış insanları ölümcül bir hukuksuzluk oyununun kurbanlarına dönüştürmek için zırdeliden fazlası olmak