Kar-kış kıyamet. İklimlerin hayatı fazlasıyla belirlediği kent. Tanpınar’ın deyişiyle mevsimlerin değil rüzgârların iklimi düzenlediği kent. Bir lodos, bir poyraz. Poyraz-karayel bu sefer ağır bastı.
Küresel iklim değişikliğini anlamama niyeti. ‘Hani küresel ısınma vardı, donuyoruz. Daha çok kömür kullanalım.’ Belki niyeti iyi, ama kavramları karıştırıyor. Isınma ile soğuma arasındaki geçişin lodos ile poyraz arasındaki ilişkiye benzediğini anlamıyor.

Karşıtların birliği. Depresyon ile mani (diğer uçtaki taşkın, coşkun duygudurum) arasındaki geçişleri düşünün. İki karşıt ruh durumunun birbirine dönüşmesi. Depresyon ile mani bazen binişip örtüşerek, bazen de iki duygu dönemi arasında ara vererek, ‘iki uçlu’ bozukluk biçiminde ortaya çıkar.

Kuzey-Güney. İstanbul’un doğu-batı ekseninin doğu-batı sentezine simge seçilmesi hoşumuza gidiyor. Gözlerimiz soldan sağa (ya da Arap alfabesine veya Japon Manga kitaplarına alışkınsanız sağdan sola) taramaya alışkın olduğu için Tanpınar’ın tanımladığı yukarıdan aşağıya (Kuzey-Güney) rüzgâr eksenini görmekte zorlanabiliriz.

Şaşırmak. İstanbul’un şaşırtıcılığının yararları çok. Aklımızı sürekli uyanık tutmayı gerektiren sürprizlere trafik ve yol işaretlerini sıkça örnek veririm. ‘Her an her şey olabilir’ düzeni ile aktifleşen beyin bölgelerinin verdiği alarm, kortizol salınımını arttırak organizmayı savaş pozisyonuna geçirir. Sürekli savaş durumunda olan organizmaların yıpranması (kazanan ya da kaybeden olmaktan bağımsız olarak) kaçınılmaz.

Belirsizlik. Belirsizlik genellikle bilinmezlik ile beraber alarma geçirici stres kaynaklarından birisi sayılır. Her zaman değil. Bilinmezlik ve belirsizlik, umuda yer açarak stresin (ve beraberindeki yıpratıcılığın) etkisini telafi edebilir. Bir işin sonunun kötü olduğunu görsek bile, ‘belki olmaz’ olasılığı (küçük olasılık da olsa mümkün olması) o kötü duruma dayanabilmemizi sağlar.

Umut. Ülkemizdeki otoriter uygulamaların yanısıra olan siyasi kazanımları ilerleme olarak görenlere şaşmamalı. İlerleme yorumlarını ‘küçük belirsiz alanlardan umut çıkartmak’ diye kabul edebiliriz.
Ciddi ya da iyileşmesi zor bir hastalığınız olduğunda, küçük bir olasılık da olsa, iyileşeceğinize inancınız ağır basacaktır. Olumsuz işaretleri görmemeniz, olumlu kımıldamaları abartarak iyileşme işareti görmeniz yadırganmaz; hatta desteklenir.
Gündelik hayatta kafayı kuma gömmek sahiden bir umut işareti sayılır mı, bilmem; ama, muhalif olmasanız bile günümüzde umuda ihtiyaç bitmiyor.

Namus meselesi. Küçük kızları satıp tecavüz etmek namus meselesi olmuyor. Yan bakan adamı vurup öldürmek namus meselesi. Buna açıkça ya da zımni onay veren yaklaşımlara ne demeli?

İnsansız. İnsansız hava aracı, insansız (robotlu) ameliyat… İnsansız bir dünya. İnsanı ortadan kaldırma amaçlı gibi gözüken bu çabalar, insanlardan değil insana özgü hatalardan kurtulma girişiminin ürünü. İnsan hatasının getirdiği problemlerden kurtulurken, insaniliği belirleyen renklilik, çeşitlilik, tad ve her türlü ‘abuksubukluk’tan da vazgeçmiş oluyoruz. Zor bir karar. Biri olmadan öbürü olmuyor.