Türkiye, kredi kartları kullanımında Avrupa’nın birincisi. Ajans Press tarafından Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerinden derlenen incelemeye göre 62,7 milyon kredi kartı, 133,3 milyon da banka kartı ile Türkiye Avrupa ülkeleri içinde en fazla karta sahip ülke.

Neden bu kadar çok kart kullanıyoruz. Çünkü az kazanıyoruz, çok harcıyoruz.

Düşük-orta gelir bandında yaşayanlar Türkiye’nin gelirinin yarısını aralarında paylaşmak durumunda kalıyorlar. Kalan yarısı sadece yüzde 20’lik kesim tarafından paylaşılıyor. Gelir dağılımının bu kadar adaletsiz, küçük bir azınlık dışında tüm nüfusun dar bir gelirle yaşamak zorunda kaldığı bu memleket, dünya ülkeleri içinde en hızlı tüketime sahip ülkelerden biri. Bu nasıl oluyor?

İyi bir şey mi yapıyoruz? Hele ki en son yüzde 10.35 olan ve çift hanelerden bir türlü inmeyen enflasyon oranına rağmen…

Öncelikle, ne çok tüketmek ne de az tüketmek iyi bir şey. İktisadi anlamda, tüketim olması gerekenden düşük olduğunda, o ülkede gereğinden fazla tasarruf yapılıyor demektir. Bu denli tasarrufun yatırıma dönüşme imkânı olsa da, tüketimin çok düşük olması şirket kârlarını düşürür, ücretler düşer ve toplum yoksullaşır. Japonya uzun yıllardır deflasyonun yaşandığı, bu duruma örnek bir ülke. Tam tersi, haddinden fazla tüketim yapılıyorsa, ülkede bu kez de tasarruf olmaz, dolayısıyla yatırım ve ona bağlı olarak istihdam da haddinden fazla düşük olur. Peki, tüketimin borçla yapılmış hali sürekli artıyorsa? Bu durum en fenasıdır işte. Keza hem bugünkü refahtan hem de gelecek refahtan çalınmış olunur. Tüketim ve yatırım harcamaları dışında önemli bir gelir faiz ödemelerine buhar olup gider.

İyi bir noktada değiliz. Tüketimi bu kadar kamçılayan etmenleri bir kez daha tartışmamız lazım. Bu etmenlerden iki tanesinin etkisi kuvvetli. Biri borçlanma imkânlarının artıyor oluşu, diğeri ise internet üzerindeki tüketim ortamı. Aslında ikisi birbirine bağlı. Gelir sahibi değilseniz bile borçlanabildiğiniz bu ülkede, bu borçlanmayı bulunduğunuz yerden anında internet üzerindeki bir alışverişe dönüştürebiliyorsunuz. Özellikle boş vakitlerinin çoğunu TV veya internette geçiren bir toplum olma özelliğiyle, internet ve kredi kartlarının bugünkü ekonomi açısından oldukça kullanışlı bir ikili olduğunu söylemek lazım.

“Bir tuşla yaşam” “Bir tuşla tüket”

Birkaç veriye göz atalım,

Ülkemizde internet alışverişlerinin yüzde 93’ü kredi kartlarıyla yapılıyor.

Özellikle, geçtiğimiz 10 yılda Internet üzerinden satış yapan firmaların sayısında da buna bağlı olarak hızlı artış yaşanıyor. Hatta satıcı olmak için firma olmak da gerekmiyor, internet üzerinde özellikle sosyal medya aracılığıyla akla gelebilecek her şey, aslen birey ama sanal ortamda dükkân olan her hesap üzerinden satılabiliyor.

Diğer bir taraftan TÜİK verilerine göre internet erişim imkânına sahip hane oranı yüzde 76. Bu hanelerdeki bireylerin yüzde 52’si ise satın alma faaliyeti (alışveriş ve bilgi edinme) amacıyla interneti kullanıyorlar. Yüzde 43’ü doğrudan alışveriş yapanlardan oluşuyor. Bu da yaklaşık 30 milyon kişinin internet üzerinden alışveriş yaptığını gösteriyor. Ciddi bir rakam.

BKM verilerine göre geçtiğimiz seneye göre kredi kartlarıyla gerçekleştirilen işlem tutarı yüzde 12 artmış. İnternetten yapılan kredi kartı işlemlerindeki artış ise yüzde 45. Toplam kredi kartları işlemlerindeki artışının yarısının sadece internet alışverişlerinden kaynaklandığını söyleyebiliriz.

E-ticaret sektöründe yer alan PayU’nun yaptığı bir araştırmaya göre, internet alışverişlerinde en çok giyim ve ayakkabıya harcama yapıyoruz. Elektronik alışverişi de ikinci sırada geliyor. Araştırmada işlem başına tutarlar incelenmiş, yemek ve hediyelik eşya kategorisi hariç ortalama işlem tutarlarının en az 100 TL’den başladığı yer alıyor. Raporun sunduğu en çarpıcı veri ise ülke genelinde her 10 kişiden birinin en az iki ayda bir internet üzerinden alışveriş yapması.

Evet, “bir tuşla yaşam” sloganıyla kitlelere ulaşan dijital ortamın ve onun merkezi haline gelen internetin her bireye yerinden tüm ihtiyaçlarını karşılama olanağı sunması yadsınamaz bir avantaj. Fakat diğer bir taraftan sosyal medyayı da arkasına alan bu dijital ortamın bir bütün olarak baştan başa bir tüketici davranışı yarattığı, ihtiyaçları bizatihi belirlediği ve tüketimi adeta yeni bir eğlence ve yaşam tarzına dönüştürdüğü de diğer bir gerçek. Bu tehlikeli kısmına dikkat etmek gerekiyor.

Özellikle yeni teknoloji transformasyonlarının konuşulduğu günümüz ortamında, teknolojinin nasıl ve ne alanda kullanıldığına da dikkat etmek gerekiyor. Tüketimi kamçılamak için mi kullanacağız, yoksa yeni üretim teknikleri mi geliştireceğiz. Yani diğer bir ifadeyle yeni teknolojileri üretmeye aday mı olacağız, yoksa başkaları tarafından üretilmişleri hazır paket olarak tüketerek bununla yetinecek miyiz?

Bu soruların elbette yanıtı belli. Fakat altını çizmek gerekiyor ki, Türkiye ekonomisinin nitelikli bir üretim hamlesine, nitelikli yatırımlara ihtiyacı var. Nitelikli bireyler yetiştirmek, ona uygun ‘yeni işler’ yaratmak zorunda. Bunu yapmaz ise zamanında kaçırdığı sanayileşme hamlesini bugün de kaçıracak, daha karanlık bir çağa mahkûm olmaktan kaçamayacaktır.