Murat Tırpan Tam da BirGün Pazar’da Netflix ve diğer online platformların doğaları ve felsefeleri üzerine yazmaya devam ederken bu konuda yeni bir gelişme yaşandı. Perşembe günü Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” ile tüm dijital platformlar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) denetimi kapsamına girdi. […]

İnterneti kontrol edebileceğinizi mi sandınız?

Murat Tırpan

Tam da BirGün Pazar’da Netflix ve diğer online platformların doğaları ve felsefeleri üzerine yazmaya devam ederken bu konuda yeni bir gelişme yaşandı. Perşembe günü Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Radyo, Televizyon ve İsteğe Bağlı Yayınların İnternet Ortamından Sunumu Hakkında Yönetmelik” ile tüm dijital platformlar Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) denetimi kapsamına girdi. Yeni yönetmelik ülkemizde faaliyet gösteren Netflix, BluTV, Puhutv, Yotube Premium gibi online dizi ve film izleme platformlarına, Türkiye’de şirket kurma, RTÜK’ten yayın lisansı alma, her yıl yıllık gelirlerinden binde beş gibi bir payı RTÜK’e ödeme ve içeriklerinin denetlenecek olması gibi yaptırımlar getiriyor.

Önce yasanın getirdiklerini anlatmaya çalışalım. Yönetmelik öncelikle internet üzerinden yayıncılığı televizyon, radyo ve isteğe bağlı yayınlar olarak üçe ayırıyor. Temel olarak da bu yayınların a) Bundan böyle lisans alması gerektiğini b) RTÜK tarafından denetleneceğini söylüyor. Bir yayının televizyon ya da radyo yayını olarak tanımlanması için “bir yayın akışına sahip olması”, isteğe bağlı yayın sayılabilmesi için de içerikleri “bir katalog içerisinde sunması” gerekli. Yönetmelik ortaya çıktıktan sonraki en büyük endişe aslında Netflix’in sansürlenmesi ya da Behzat Ç’nin artık küfür etmeyecek olması değildi, daha büyük bir endişe taşıyan grup özellikle Youtube üzerinden bireysel yayıncılık yapanlar ve yurtdışındaki medya kuruluşlarının YouTube üzerinde oluşturdukları kanallardı. Özellikle bir fişleme sayılabilecek kadar ileri giden SETA raporundan sonra bu en endişenin haksız olduğunu söylemek zor. Seçim gündemini yaşadığımız son günlerde gördük ki tektipleşen medyanın karşısında -bağımsız birkaç gazete dışında- internet yayınlığı en güvenilir kaynak olmuştu. Bir tarafta Medyascope, Ünsal Ünlü, 23 Derece vb gibi yayıncılar diğer yandan DW Türkiye, BBC Türkçe, VOA, Sputnik Türkiye gibi yabancı kuruluşların Türkiye servisleri izleyiciyi kendine çekmeye başlamıştı. Yeni yönetmeliğin bütün bu bağımsız yayınlara denetim, hatta yasak getirilebileceği şimdiden tartışılmaya başlandı. Yönetmelik bunları birer ‘yayın’ saymıyor, açıkçası bunlardan bahsetmiyor, dolayısıyla Youtube’a dokunmayacak gibi ancak sinema yasasında gördüğümüz üzere muğlak bırakılan kısımların yarın bu yayınları da içine almayacağını kimse garanti edemez. Aynı saatte başlaması, ya da değişik programların aynı yapıda yer almasını bir yayın akışı kabul ederek bu mecralar da denetlenmeye kalkılabilir. Ancak yasa hazırlayıcılarının anlamadığı nokta da bu, internetin doğası bu şekilde kontrol edilmeye müsait değil. İnternetin fişini çekmediğiniz sürece ne yaparsanız yapın bu yayınlar bir şekilde yapılır, izleyicisi de istediğini yayına bir şekilde ulaşır. Twitter’ın engellendiği günlerde hepimizin VPN kavramını öğrendiğimiz, Wikipedya’ya kolayca girebildiğimiz unutulmamalı.

Lisans meselesine gelince, yayıncılara on yıl süreyle verilecek bu lisansların yıllık ücreti; radyo yayın lisansı için 10 Bin TL, televizyon yayın lisansı ve isteğe bağlı yayın lisansı için 100 bin TL olacak. Ayrıca yayın hizmetlerini kullanıcılara ücret karşılığında sunan kuruluşlar yıllık net satışlarının binde 5’ini RTÜK’e ödeyecek. Elbette Netflix gibi platformlar için bu ücret bir sorun değil ancak sorun olan başka şeyler var. Her şeyden önce şu soruyu sormak gerekiyor frekans tahsis etmediğiniz, yayın için evrensel bir mecrayı kullanan bir platform neden lisans ücreti ödesin? Ayrıca mesela genel merkezi ABD’de olan Netflix, Türkiye’deki abonelerine faturalarını Hollanda’daki birimi üzerinden kesiyor. Abonelerin ödediği aylık tutarların içinde yüzde on sekizlik KDV de var ancak faaliyetleri Türkiye’de kurulu bir şirketi üzerinden yürütülmediği için kurumlar vergisi gibi vergiler söz konusu olmuyor. Netflix’in binde beşlik ücretin ödenmesi için önce Türkiye’de şirketinin olması; ardından Türkiye’deki kullanıcı sayısını, elde ettiği geliri her yıl bildirmesi gerekecek, ancak Netflix, ABD dışındaki pazarlarda ülke bazında abone sayısı ve gelir rakamlarını paylaşmıyor. Bütün bunların değişmesi ise son derece zor. Ayrıca eğer Youtube vb üzerinden yayın yapan Medyascope gibi oluşumları denetlemeye kalkarsanız onları da yayıncı kabul ettiğiniz için lisans ücreti istemek zorundasınız ki bunu kimsenin kabul etmesi pek mümkün değil.

İçeriğin denetlemesine geldiğimizde ise sansürün bu platformların doğasına aykırı olduğunu görüyoruz. Para ödeyerek istediğiniz içeriği satın aldığınız platformları kontrol etmeye çalışmak pek de anlamlı değil. Yeni medyanın doğası budur, ister online platformlardaki film, dizi ve diğer içerikler isterse YouTube ya da sosyal medya gibi kanallar üzerinden yapılan yayınlar olsun izleyici internette kendi istediği içeriği izler, parayı bunun için verir. Buna müdahale etmeye çalışmakla yönetmelikteki tanımıyla ‘isteğe bağlı yayıncılığın’ önünde taş koymuş olursunuz. Netflix ve HBO, Disney ve Apple TV+ gibi yayına yakın zamanda başlayacak olan ve ülkemize de gelmesini umduğumuz platformlar bu kararla zarar edecekler hatta muhtemeldir ki yenileri ülkemize gelmekten vazgeçeceklerdir. İçeriği sansürlenmiş bir Netflix’i kim ne yapsın?

Peki ne olacak, yakın zamanda Behzat Ç.’yi küfür ederken görmeyeceğimiz kesin gibi bir şey. Öte yandan Netflix’in diğer sorunlu pazarlarda davrandığı gibi davranacağını tahmin edebiliriz. Türkiye pazarına hızla girmiş, yatırım yapmış hatta Türkçe içerik üretimine başlamış kanalın yakın zamanda ülkeden ayrılacağını da düşünmüyorum. Zaten ilk açıklamada Netflix Türkiye pazarının onlar için önemli olduğunu, devam edeceklerini söyledi. Lisans, faturalandırma ve abone sayılarının açıklamasını nasıl çözülecek meçhul, ama Netflix istenmeyen içeriklere erişimi engelleyecektir. Dolayısıyla ne yazık ki Türkiye kataloğu daralacak, belki birçok abone Vpn üzerinden yurtdışı içeriklerine ulaşacak en son çare olarak da aynı içeriği korsan olarak indirme yolunu seçecektir. Şirketin diğer ülkelerdeki tepkileri bu yorumu yapmamıza olanak veriyor. Örneğin ülkemizdekine yakın bir yasayı Hindistan uygulamaya çalıştı, buna cevap olarak yakın zamanda Hindistan’da Netflix ve diğer online platformların hükümetin istediği doğrultusunda içeriklerini düzenlediklerine tanık olduk. Amazon Prime hariç herkes bu anlaşmaya evet demiş durumda. Bu açıkça şu demek, platformlar Hint Sansür Kurulu tarafından engellenmemek için kendi iç sansürlerini (self regulation) uygulayacaklar. Arabistan da ise hükümetin beğenmediği bir dizinin ilgili bölümünü Netflix’in katalogdan çıkardığına tanık olduk.

Temel sorun şu, devlet her şey gibi interneti de kontrol edebileceğini düşünerek hata ediyor. Özellikle son seçim döneminde haber alma kaynağı olarak internet platformlarının tercih edildiği, sosyal medyanın bir yayıncılık kanalı haline geldiği, geleneksel medyanın yüzde yüzüne sahip olsanız da bunun kamuoyunda ciddi bir etkisi olmadığı görüldü. Yine son dönemde Netflix’te izleyebildiğimiz Cambridge Analitics skandalının anlatıldığı Great Hack belgeselindeki gibi sosyal medya verilerinin seçim kazandırabileceği ortaya çıktı. İnternet medyası ülkemizde hiç bu kadar etkili olmamıştı. Ulusal kanallardaki diziler bile izlenmez oldu, özellikle genç kuşağın televizyon bile açmadığı ama cep telefonlarının ellerinden düşürmediği ortada. Yeni yönetmelik devletin elinde tutamadığı bu akışı kontrol etme çabasıdır ama şu kesin ki siz önüne ne kadar engel koysanız da su birikip akmaya devam eder, işin kötüsü şu ki debisi artar, sizin istemediğiniz kadar güçlü hale gelir.

Not: Bu satıları yazmak birden anlamsızlaştı, az önce sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan’ı kaybettiğimizi öğrendim. Hoşça kal sevgili dostum. Başımız sağ olsun.