Birkaç gündür 23 yaşında bir kadının çalışmakta olduğu iktidar partisi milletvekilinin evinde “intihar”ını konuşuyoruz!

Konuşuyor muyuz o da ayrı konu ama, asıl önemli olan başlıkta intihar sözcüğünün sonuna eklediğim soru işareti: “?

Selçuk Candansayar dün “İyi olmaktan korkanlara nasıl yardım edebiliriz?” sorusuna yanıt arıyordu. Yanıt biraz da sorunun içinde aslında; korkulduğuna göre, iyi olmak cesaret isteyen bir iş!

İyi olmak, küçük meseleler es geçilerek yarının büyük devrimine ertelenebilecek bir şey değil. Yerlere tükürmeye, birinin hakkının yenmesine, bir kadının şiddet görmesine, bunlar küçük işler diye, kayıtsız kalıyorsanız, o büyük günden sonraki hayatta iyi olacağınızın da bir garantisi yok.

Başlıktaki soru işaretinin peşine düşmek, cesaretle ve ısrarla onu kovalamak da iyi olmanın asgari şartlarından…

O milletvekilinin adı, partisi, vb önemli değil aslında. Bir güçlünün evinde çalışan bir güçsüz var. Ülkesinden uzakta, ekmeğinin ve hayallerinin peşinde yalnız bir genç kadın.

Cinsel suçların patlama yaptığı, o suçu işleyenlerin önemli bir kısmının sırf erkek olmaktan kaynaklanan sosyo-kültürel “güç”lerinden dolayı cezasız kaldığı, sadece bu yılın ilk 8 ayında 59 kadın cinayeti ve 15 kadın intiharının “şüpheli” bulunduğu bir ülkede, bir “güçsüz” göçmen kadın evinde çalıştığı “güçlü”nün silahını alıp göğsüne dayayarak “intihar” ediyor ve olayın intihar olup olmadığına dair onlarca soru varken, güçlüden yana sistem olağanüstü bir hızla “intihar” kararı veriyor!

Eğer iyi insanlar başlıktaki soru işaretinin peşinden cesaret ve ısrarla gitmezlerse o karar kesinleşecek!

O kadar çok soru işareti var ki…

Daha ilk andan itibaren olayı soruşturmakla, soru işaretlerinin peşinden gitmekle görevli polis, sorulara yanıt verecek tanıkları caydırmak için elinden geleni yapıyor: “Vebal altında kalırsınız.” Yani, “güçlü” hakkında kuşku uyandıracak şeyler söylemeyin, günahtır!

Ya ölüp/öldürülüp giden güçsüzün vebali?

İşi gerçeği ortaya çıkarmak, hakkı teslim etmek olması gereken savcı, cesaret edip ifade verenlere, cesaretlerini yerle bir edecek, insanların vicdanını ters köşeye yatıracak sorular soruyor: Nadira fuhuş mu yapıyordu acaba?

Öyle bir kuşku uyandırılabilirse zihinlerde, daha kolay çizik çekebileceğiz soru işaretlerinin üstüne, daha kolay “intihar” deyip geçeceğiz.

Garibanım” diyor Nadira; sığıntı gibi hissetmenin çok kolay olacağı bir “güçlü”nün evinde yaşarken böyle tanımlarsın kendini. “Bundan iki hafta önce odada yatıyordum. Patronum içeri girdi, kapıyı kilitledi ve arkama yattı, bana sarıldı. Çok kötü şeyler oluyor. Ben ağabeyimin yüzüne nasıl bakacağım? Ölmek istiyorum.” diyor.

Ama hayır, sistemin güçlüden yana çarkı farklı işliyor. Her şey olağanüstü hızlı; doğru dürüst delil toplanmıyor, Adli Tıp işini şipşak bitirip cenazeyi memleketine gönderiyor, Nadira onlarca soruyla birlikte gömülüyor.

O kadar çok soru işareti var ki: Kadirova’nın ölmeden önce bıraktığı iddia edilen not nerede? Taciz iddiaları araştırıldı mı? Cenaze işlemleri nasıl ve neden bu kadar hızlı yapıldı. Doğru dürüst otopsi yapıldı mı? Çalıştığınız evdeki silaha ulaşmak bu kadar kolay mı? “Güçlü” nasıl da “iyi” biri olarak bütün cenaze masraflarını üstlendi ve cenazeyi şoförüyle Özbekistan’a gönderdi…

Mahmut Alınak, karanlık noktalarla dolu davayı avukatlık ücreti almadan üstlenmek istiyorum diyor. Böyle daha çok “iyi” avukat olmalı.

İyi insanlar o karanlık noktaların peşini bırakırsa ve olayın intihar olduğuna bu kadar çabuk karar verirsek; asıl intihar eden hukuk, adalet, akıl, vicdan ve insanlık olacak!