Bu aralar inzivaya çekilmek isteyenlere, inzivaya yönelik övgülere çok sık rastlar oldum. İnziva ve yalnızlık üzerine düşünürken Robert Walser’ın ‘Gezinti’ adlı öykü kitabına rastlamam güzel bir tesadüf oldu. Yalnızlık herkes için kaçınılmaz bir kader ve bu kader, hem bir şans, hem de bir mutsuzluk nedeni barındırıyor içinde. Julia Kristeva, yalnızlığı kabul etmenin bizi daha mutlu etmediğini, ama kesinlikle dinginleştirdiğini yazmıştı; çünkü yalnızlığı dindirmediğimiz, yani ondan kaçmadığımız sürece kendimize karşı daha doğru ve samimi oluyorduk. Ama bu doğruluk ve samimiyet, öyle kolay yaşanacak bir şey olmasa gerek.

Walser, öyküsünde kendisi üzerinde büyük bir etkisi olduğunu iddia ettiği Doktor Franz Blei ile karşılaşmasını anlatır. 20’li yaşlarındadır, Zürich’in tepelerinde eski bir binada yaşamaktadır. Doktor Franz’ın davetine katılır ve ona inzivaya çekilme isteğinden bahseder: “Önümüzdeki sonbahara doğru, şu aralar sürdürmekte olduğum görevimden ayrı­lacağım ve dolayısıyla işsiz ve boş kalacağım; sonrasında inzivaya çekilmeyi düşünüyorum. Banliyödeki herhangi bir odanın ıssızlığına kapanacağım ve orada şiirler yaz­mayı sürdüreceğim. (…) Dişe dokunur birkaç şey yazdıktan sonra yeni, uygun bir iş arar ve bulurum, bir büroya girerim tekrar ve tıpkı eskisi gibi, aklı başında ve işe yarar bir insan olurum.”

Doktor itiraz eder bu inziva fikrine: “Yani uzaklara ve enginlere seyahat et­mek ve ister insan olsun, ister yöre, türlü türlü şeylerle, yeniliklerle tanışmaktansa yalnızlık ve inzivanın özünü tecrübe etmek için, usulca birkaç adım kenara çekilecek­siniz sadece. Siz hep böyle mi yaparsınız, bunun size ya­rarlı olduğunu mu düşünüyorsunuz?”

Walser, söylediği gibi işinden ayrılıp ressam kardeşinin evinde inzivaya çekilir. Küçük ve perişan bir odada sonbahar ve kış mevsimleri geçer. İnzivaya çekilmenin psikolojisini tarif eder pek güzel: “Huzursuzluklar içime huzur verirken huzur ve aldırmazlık beni ansızın hüzünlendiriyor ve huzursuz edebiliyordu. Ara sıra bir kaygı sokuluyordu yanıma ve alnıma dokunuyordu; ama gülmeye ve odanın içinde döne döne dans etmeye başlayarak onu kaçırmayı biliyordum.”

Aylar sonra Doktor Franz, Walser’ı ziyarete gelir ve şöyle söyler: “Demek burada oturuyorsunuz ve gençliğinizi bu şekilde geçiriyorsunuz.” Walser, gördüğünün bir sanrı olduğunu anlar daha sonra. Walser için Doktor Franz, muhtemelen iyi nesnenin hâkim olduğu üstbenliği simgeliyordu. Doktor Franz’ın yalnızlığının en dip noktasında görünüp onu uyarmasıyla biter öykü.

Walser, neden inzivaya çekilmek istemişti? Şiir yazmak ve kendini bilmek için. Gündelik hayatı ve yaptığı işi küçümsüyordu, öyküde bahsettiği gibi bir şeyler başarmak istiyordu, şiir de her şeyden daha önemliydi onun için. Yani zulmedici üstbenliği ona rahat vermiyordu, bir şeyler başarması için baskı yapıyordu sürekli. Yalnızlığa çekildiğinde kendi zulmedici üstbenliğiyle bir hesaplaşma içine girmişti, onu zaman zaman çıldırma noktasına getiren… Özdeşlik kurduğu Doktor Franz sayesinde, yalnızlığın o yıkıcı ve benliğinin dağılmasına neden olan etkisinden sıyrılabilmişti.

İnzivaya çekilmek, benliğin dağılmasına neden olabilir ve öyküde olduğu gibi bu dağılma daha sağlam bir bütünleşmeyle de sonuçlanabilir. Kristeva’nın yazdığı gibi, yeter ki bütünleşme sürecine eşlik eden acıdan korkulmasın… İnziva, o zaman iyileştirir…