Tony Blair’in savaşa girerken Irak'ta kitle imha silahı stoku olmadığını bildiğini biliyorum. Bunu bana savaştan önce Başbakanlık Ofisi söylemişti.

Irak’ta kitle imha silahı olmadığını Blair, biliyordu

Chris MCLAUGHLIN

Tony Blair'in, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri işgali başlatmadan önce Irak'ta kitle imha silahı stoku olmadığını bildiğini biliyorum. Bu ifşaat Whitehall'daki Savunma Bakanlığı merkezinde sade, penceresiz bir odada gerçekleşen tuhaf bir karşılaşmada bana geldi. Irak'ın kitle imha silahları kapasitesi konusunda hükümetin uzmanıyla yapılan bu toplantı Alastair Campbell tarafından ayarlanmıştı

O bir saat içinde yaşananlar tüyler ürperticiydi. Eğer bana söylenenler doğruysa, bunun kaçınılmaz tek bir sonucu olabilir: Başbakan savaşa girerken yalan söylemiştir!

YANLIŞ İSTİHBARAT

O zamanlar ulusal bir gazetenin siyasi muhabiri olan bana anlatılan gerçekler, Başbakan'ın 'yanlış istihbarat' için özür dilemesinin arkasına saklanma çabasını gülünç hale getirmektedir. Bu, Blair'e istihbarat servisleri tarafından Saddam Hüseyin'in dakikalar içinde kullanılmaya hazır kitle imha silahı stokları üzerinde oturduğunun asla söylenmediği anlamına gelmektedir.

Başbakan'ın savaş gerekçesinin temel dayanaklarından biri olan ve Avam Kamarası'nda askeri harekâtı onaylayan oylamada belirleyici bir faktör olan Irak'ın kitle imha silahlarını 45 dakika içinde fırlatabileceği iddiası, Dışişleri Bakanlığı'nın bu meşhur iddiayı resmi olarak geri çekmesiyle daha önce çökmüştü.

Brighton'daki bir İşçi Partisi konferansında Blair delegelere şunları söyledi: "...sorun şu ki, yanlış olduğu ortaya çıkan bilgiler için özür dileyebilirim, ancak Saddam'ı ortadan kaldırdığım için en azından içtenlikle özür dileyemem".

Ancak yanlış olan istihbarat değildi. Anayasal, siyasi ve ahlaki açıdan yanlış olan, kanıtlara ne yapıldığı ve nasıl kullanıldığıydı.

Blair savaş öncesinde defalarca Saddam'ın kitle imha silahları yoluyla yakın bir tehdit oluşturduğunu iddia etmişti. Blair, Eylül 2002'de savaş gerekçesini ilk kez ortaya koyan "parlatılmış" dosyaya yazdığı önsözde şöyle diyordu: "...belge, Saddam'ın askeri planlamasının bazı kitle imha silahlarının kullanım emrini takip eden 45 dakika içinde hazır olmasına izin verdiğini ortaya koyuyor. Saddam'ın bu silahları saklamak ve teslim etmemek için elinden geleni yapacağından, hatta çoktan yaptığından oldukça eminim".

Bilginin Alastair Campbell'ın seçtiği elçinin bana verdiği versiyonu bu değil. Savunma Bakanlığı'ndaki bu toplantı, Blair ile Güney Afrika'dan gelen bir Başbakanlık uçağında Irak'ın kitle imha silahları konusunda pek de ikna edici olmayan, hatta ikna olmuş gibi görünmediği bir sohbetin ardından gerçekleşti. Campbell'a Başbakan'a inanmadığımı söyledim, o da Blair'i bilgilendirdi.

'En üst düzeyde' yapılan bir telefon görüşmesinin ardından, o zamanki editörüm şüphelerimi paylaştığını kabul etti. Bunun üzerine Campbell, Irak'ın kitle imha silahları konusunda çalışan ülkenin 'en önde gelen' istihbarat analisti olarak adlandırdığı kişiyle benim için bire bir brifing organize etti.

Belirlenen saatte gittiğimde Savunma Bakanlığı beni bekliyordu - Campbell bundan emin olmuştu. Tam üniformalı bir askeri basın subayı eşlik ederek beni uzmanın beklediği yeraltı odasına götürdü. Irak'taki kitle imha silahları konusunda hükümetin önde gelen yetkilisi olan sakallı, pejmürde giyimli uzman söz verildiği gibi bana tanıtıldı. No 10 (Başbakanlık Ofisi) ve Campbell brifingi onaylamış olsa da uzmanın kimliğinin gizli kalması gerektiği açıkça belirtilmişti.

İDDİALARIN AKSİNE

Bana söylenenler karşısında hayrete düşmüştüm ve anladığım kadarıyla dinleyen askeri basın subayı da hayrete düşmüştü.

Bir saat süren ayrıntılı sorgulamadan sonra inanamayarak şöyle dedim: "Bana Saddam'ın kitle imha silahı kategorilerinin hiçbirinde kapasitesi olmadığını söylüyor gibisiniz." Hepsinin üzerinden geçmiştik: nükleer, biyolojik, kimyasal. Gözden kaçırdığım bir şey varsa diye notlarımı kontrol etmek için beş dakika daha istedim.

"Gerek yok," dedi isimsiz uzman. 'Ben de size (tam olarak) bunu söylüyorum...' Saddam'ın başlaması halinde nükleer kapasitenin 25 yıl uzakta olduğunu, biyolojik ve kimyasal silah kapasitesinin ise mevcut olmadığını söyledi. Eğer Saddam'ın elinde kitle imha silahları programı için gerekli bileşenler varsa bile, bunlar silaha dönüştürülecek durumda değildi.

Sonunda odadan çıkarken ordu basın subayı da benim kadar şaşkın görünüyordu. Benim gibi Campbell'ın amacının da şüphelerimi Saddam tehdidini kanıtlayan istihbarat kanıtlarının altına gömmek olduğunu varsayarak, 'İstediğinizi elde etmiş gibi görünmüyorsunuz,' dedi.

'Hayır, ama sanırım bana hakikat söylenmiş olabilir,' diye cevap verdim, o sırada söylediklerimin ne anlama geldiğini bilmiyordum. En iyi istihbarat ve uzman tavsiyesine göre 10 Numara'nın toplayabileceği kitle imha silahı ortada bulunmamaktaydı.

O Savunma Bakanlığı toplantısı, parlatılmış dosyanın ortaya çıkmasından 18 ay önce gerçekleşmişti. Savunma Bakanlığı fikrini değiştirmiş olabilir mi? Belki de bana verilen bilgi yanlıştı ve daha sonra Saddam'ın gerçekten de kitle imha silahı stoklarına sahip olduğu ortaya çıktığında düzeltildi?

Bu brifing ile Blair'in kitle imha silahı iddiası arasında geçen aylarda Saddam'ın, Başbakan'ın milletvekillerini ve ülkeyi alarma geçirmekle meşgul olduğu türden bir cephanelik oluşturmuş olması mümkün değildi. ABD/İngiliz işgali için bunların hepsini zamanında ortadan kaldırmış olabileceği ihtimali ise daha da riskli. Güvenlik servislerinin başı olarak Başbakan'ın bana verilen istihbaratın aynısından mahrum bırakılmış olması da mümkün değildi. 'Kitle imha silahı yok' ifadesinin hangi kısmını anlamadı? Ve bu nasıl oldu da 'Saddam'ın elinde kesinlikle İngiliz güvenliğini tehdit eden kitle imha silahları var' hükmüne dönüştü?

O zamandan bu yana Blair eğilip büküldü ve savaş için o zaman söylenmeyen başka gerekçeler öne sürdü. Sonuç olarak Blair savaşa girme gerekçeleri konusunda ulusun güvenini kaybetmişti.

BirGün Çeviri Kolektifi tarafından Tribune Mag’den çevrilmiştir.