Hükümet karşıtı protestolar Irak sokaklarına yayılıyor. Başbakan Abdülmehdi’nin görevi başlamadan bitebilir

Iraklılar susmuyor

BASHDAR ISMAEEL

Eylemlerde ölenlerin sayısı artıyor ve Iraklılar gitgide öfkeleniyor. Abdülmehdi’nin hükümeti her gün daha zayıf görünüyor ve Irak, göze alamayacağı yeni bir toplumsal, siyasi ve mezhepsel krize sürükleniyor.

Irak son yıllarda kitlesel eylemlere hiç de yabancı değil. 2016’daki eylemler yeşil bölgenin duvarlarını yıktı ve eski Başbakan Abadi’nin tabutuna son çiviyi çaktı.
Takip eden hükümetlerin reform sözlerine rağmen tabandaki gerçekler hemen hiç değişmedi. Şimdi, 2019 senesinde, eylemcileri yatıştırmak çok daha zor olacak.
Kâğıt üstünde baktığınızda Irak dünyanın en zengin ülkelerinden biri olmalı. Fakat uluslararası endekslere göre ülke, yolsuzluk batağında. Halkın büyük bölümü yoksulluk sınırının altına yaşıyor, işsizlik (bilhassa genç işsizliği) yaygın, su ve elektrik gibi temel hizmetlerde ise hemen hiç iyileşme yok.

Yıllar süren mezhep savaşı ve son yıllardaki IŞİD’e yönelik mücadele neticesinde ‘onarım faturası’ kabarık ve ülkenin toparlanması yıllar sürecek.

HALKIN SABRI TAŞTI

Ve işte eylemcileri çileden çıkaran da bu zaman algısı. Iraklılar istikrar, temel hizmetlere erişim, yolsuzlukla mücadele istiyorlar; devlet gelirlerinin altyapıyı onarmak için kullanılmasını ve geleceğe dair umut besleyebilmeyi talep ediyorlar.

Eylemcilere seslenen Abdülmehdi ise, eylemcilerin ‘meşru taleplerinin’ işitildiğini fakat ‘sihirli bir çözüm’ olmadığını söyledi. Yolsuzlukla mücadele sözü verdi, yoksullara sosyal yardım ve sosyal konut vaat etti.

Fakat Iraklıların sabrı taşıyor. Sokağa çıkma yasaklarının ve kapsamlı medya karartma girişimlerinin onları daha da öfkelendirdiğine şüphe yok.

Bir hafta boyunca devam eden eylemlerin ardından Abdülmehdi, ilan ettiği güvenlik önlemlerini, yutulması gereken bir ‘acı reçeteye’ benzetti. Fakat bu benzetmenin toplumsal hassasiyetleri yatıştırması pek mümkün görünmüyor.

Hükümetin toplumu hükümetle karşı karşıya getiren kitlesel eylemler karşısında ürktüğüne şüphe yok. 2011’de Suriye’de başlayan barışçıl eylemler ve sonrasındaki sert müdahalenin, nasıl Orta Doğru tarihinin en kanlı savaşlarından birine dönüştüğünü hatırlamak yeterli.

Şİİ LİDERLER KİLİT KONUMDA

Eylemler mezhepçilikten ziyade milliyetçilik ekseninde şekillenmiş olsa da, başarının anahtarı bazı Şii liderlerde.

Irak’ın en önemli Şii din adamı Ali Sistani, her iki tarafı da ‘çok geç olmadan’ şiddeti dindirmeye davet etti. Çekilen acılardan ötürü yasama organını sorumlu tuttu ve “hükümetler ve siyasiler insanların yolsuzlukla mücadele taleplerine cevap vermedi ve tabanda hiçbir kazanım elde edilmedi” dedi.

Bu esnada, yine önemli bir Şii din adamı olan, eski hükümetlerin belalısı Mukteda es-Sadr’ın da hükümetin imdadına yetişme ihtimali düşük.

Sadr’ın Bağdat’taki siyasi düzenden rahatsız olduğu birkaç yıldır biliniyor. Gücün tek elde toplanması, yolsuzluk, reform eksikliği, mezhepçi politikalar, istihdam ve kötüleşen temel hizmetler rahatsızlığının temel kaynağı.

Reform İçin Birlik parlamentoda ana muhalefet konumuna gelmiş olsa da, son bir yıl da pek gelişme yaşanmadı; sene siyasi didişmelerle, kabinedeki koltuklar ve politika üzerine tartışmalarla geçti.

Sadr kısa süre önce milletvekillerini meclisten çektiğini duyurdu ve hükümetin feshedilmesi için çağrıda bulundu.

Sadr şöyle diyordu: “Irak’ın kanına saygınız olsun. Hükümet istifa etmeli ve uluslararası gözlemcilerin refakatinde erken seçim yapılmalı.”

Irak’ta parti ve mezhep çıkarları siyaseti öyle bir kıskaca aldı ki, kamu yararına hizmet edecek ‘teknokratik’ bir hükümet kurmak imkânsız hale geldi.

Sadr yeni seçim çağrısı yapsa da çoğu Iraklı bunu meşru bir çözüm önerisi olarak görmüyor. Çünkü seçimin yapılması aylar alacak ve nihayetinde muhtemelen pek az şey değişecek. Son seçimlerde katılım oranının düşük kalması da gösteriyor ki, Iraklı seçmenin siyasi sisteme inancı kalmadı.

Siyaset sahnesinde düzinelerce siyasi grup ve ittifak var. Ortaya çıkan tablo, Irak’taki kutuplaşmayı temsil ediyor. Partiler genelde hükümet kurma ve etkili yönetim süreçlerini baltalıyor. Yen bir seçimin bunu değiştirme ihtimali yok.

Ortada böyle köklü problemler varken, başbakan koltuğunda kim oturursa otursun, işi kendinden öncekilerinki kadar zor olacaktır.

PROVOKASYONA AÇIK ORTAM

Iraklı siyasetçiler arasında eylemler konusunda ne yapılması gerektiğine dair de görüş ayrılığı söz konusu. Irak Cumhurbaşkanı Berhem Salih barışçıl gösterilerin ‘anayasal hak’ olduğunda ısrarlı. Abdülmehdi ise müdahalenin ‘uluslararası standartlarda’ olduğunu söyleyerek kolluk kuvvetlerini savundu. Yaşanan şiddet olaylarından ‘kasten ölümlere yol açan provokatörleri’ sorumlu tuttu.

Abdülmehdi şu an için hükümeti dağıtmayacak ve eylemcilere yönelik tavrını değiştirmeyecek. Bu da kısır bir döngü yaratacak.

Eylemlerin, başına buyruk gruplarca suistimal edilerek hükümete yönelik saldırılar düzenlenmesi tehlikesi de var. Şii milislerin sokakta varlık göstermesi ve ‘halkın koruyucusu’ görüntüsü sergilemesi de söz konusu olabilir.

IŞİD gibi grupların Sünnilerin memnuniyetsizliklerinden faydalanarak destek topladığını unutmayalım. Yereldeki öfkeyi farklı isyancı gruplar da suistimal edebilir ve kendi çıkarları için kullanabilir.

Birçok Şii’ye maaş, koruma ve aidiyet sunan güçlü milis grupları kontrol altında tutmak Bağdat için daha da zorlaşabilir.

Bu tip protestoların bölgenin daha geniş kesimlerine yayılan etkilere yol açması da ihtimal dâhilinde. Irak halihazırda gerilen ABD-İran ilişkilerinden ötürü sıkışmış durumda. Irak halkı ise İran’ın ülkedeki güçlü varlığı konusunda görüş ayrılıklarına sahip.

Mevcut duruma bakılırsa, Abdülmehdi liderliği başlamadan bitebilir. Neticede siyasi platformlar her zamankinden tartışmalı hale geliyor ve süreç siyasi süreç düğümleniyor. Meydan milislere kalıyor, isyancı gruplar insanların öfkesine hitap ediyor ve güvenlik koşulları kötüye gidiyor. Halkın daha fazla vaade karnı tok ve temel talepleri muhtemelen yakın zamanda karşılanmayacak. Kısır bir döngüyle karşı karşıyayız.

Çeviren: Fatih Kıyman
Kaynak: The New Arab