İran anlaşmaya varıyor, İsrail nükleeriyle kalıyor

> VIJAY PRASHAD

Cenevre’deki el sıkışma İran’ın 5+1 tarafından iğdiş edilme dönemini kapattı. Anlaşma yapıldı. Avrupa başkentlerindeki coşkulu sevinç kişisel çıkardan ileri geliyordu. İran ve Rusya’da yaptırımlar ve Libya’daki kaos Avrupa’nın ucuz enerjiye ulaşamaması demekti. Kısa dönemde Libya’da istikrar için küçük bir umut var. Hatta, Batı ve Rusya arasında bir itilaf olasılığına dair umut daha az. Libya petrolü ve Rus gazı şimdi Avrupa için daha ulaşılabilir olacak. Anlaşma neredeyse hemen yaptırımları sonlandıracak, bu da İran gazının ve petrolünün Avrupa içine akışına izin verecek. İran için elbette, anlaşma önemli. Şimdi açık olarak ticaret yapabilecek, enerji rezervlerini satacak ve ilaçlar da dahil gerekli ikmali yapabilecek. İran’da Avrupa yaptırımları nedeniyle kapanan SWIFT finans ağı yeniden açılacak.

Anlaşma İsrail’de ise sarsıntıyla karşılandı. Gerçeklerden kopan güvenlik kabinesi anlaşmaya karşı birleşme kararı aldı. İsrail, İran’ın alenen bir nükleer enerji ülkesi olmasından ve hiçbir nükleer tesisine el sürülmeyecek olmasından hoşlanmadı. Binyamin Netanyahu’nun kabinesi buraları vurmak istiyordu.

Dünya için İran anlaşması ‘Ortadoğu’da Nükleer Silahlardan Arındırılmış Bölge’ye giden ilk adım. İran, Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması (NPT) üyesi. Bir nükleer ülkesi olarak durumu NPT tarafından garanti ediliyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) İran’ın nükleer endüstrisini izleyecek. Fakat anlaşmaya tepkili olan İsrail NPT üyesi değil, hiçbir uluslararası kurum tarafından gözlenmiyor ve halihazırda büyüyen bir nükleer cephaneliği var. ‘Kasıtlı muğlaklık’ politikasına rağmen, İsrail sadece nükleer enerji ülkesi olarak değil nükleer silah ülkesi olarak biliniyor.

ABD İsrail’in nükleer programından 1960 Temmuzu’ndan beri haberdar. O yıl Aralık ayından beri ABD hükümeti İsrail’in Necef’te, Beerşeba yakınında nükleer rektör kompleksi inşa ettiği ve bu çabanın ana hedeflerlerinden sadece birinin de silahlar için plütonyum üretmek olduğu istihbaratını almıştı. 1969’da Nixon yönetimi,“Nükleer silah için gerekli tüm bileşenlerin İsrail’in elinde olduğu, sadece parçaların birleştirilmesini ve son bir denemeyi bekledikleriyle” ilgili yeterli kanıta sahipti. 19 Temmuz 1969 tarihli bir notta, Nixon’ın Dışişleri Bakanı Henry Kissenger, şöyle diyordu: “Nükleer silahların Yakın Doğu’ya girişinin halihazırda tehlikeli olan bölgede tehlikeyi artıracağı kanısındayız, bu bizim çıkarımıza olmaz.” Fakat Kissenger İsrail’in nükleer silah programını mesele haline getirmek konusunda ürkekti. Sözlerini, “Asıl amacımız İsrail’in nükleer silahlarını gizli tutmak” diye bitirdi. Bu o gün bu gündür ABD politikası…
İran korkunç yaptırımlarla karşı karşıya kalırken ve nükleer enerji endüstrisi gözlem altında tutulurken, İsrail’in zorbalıklarına ve nükleer silahlarına izin veriliyor. Göz kamaştırıcı bir çifte standart!

1959’da İsrail’e ağır hidrojenli su sağlayan Norveç’ti. Fakat 2012’de İsrail’in nükleer silahlarını dizginlemek isteyen de onun komşusu Finlandiya olacaktı. Helsinki’de yapılması planlanan Nükleersiz Ortadoğu Konferansı İsrail’in baskısı nedeniyle kaçırıldı. İran’ın da içinde olduğu 189 ülke katılacağını açıkladı. İsrail reddetti. 2013 Eylülü’nde, İran’ın Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani BM Genel Kurulu’nda İsrail’in NPT’ye katılması gerektiğini söyledi. Öneriye karşılık Tel Aviv’den ölüm sessizliği geldi.

Yasa ihlalini alışkanlık haline getiren İsrail, uluslararası anlaşmaları kabul etmeyi ya da Batı Asya’da barış bölgesi yaratmayı reddediyor ve bu konuda yalnız değil. ABD halihazırda Bahreyn’den Katar’a oradan Cibuti’ye kadar Körfez’deki üslerinde nükleer silahlara ev sahipliği yapıyor. Ortadoğu’da Nükleer Silahlardan Arındırılmış Bölge, ABD’nin bölgeyi çevreleyen sularda nükleer silahlara ev sahipliği yapmayı bırakması anlamına gelecektir. 2015 Mayısı’nda ABD ve Birleşik Krallık, Ortadoğu’da Nükleer Silahlardan Arındırılmış Bölge kavramı dolayısıyla NPT konferansının sonuç bildirgesini tırpanladı. Tüm Arap devletleri ve İran, bölgedeki diğer tüm ayrılıklara rağmen bu kavramı kabul etti. Sadece Batı ve İsrail itirazda bulundu. Bu, Batı Asya’da barışın önüne koyulan taşı kimin cilaladığının göstergesi.

Çeviri: Ömür Şahin Keyif