Berlin İranlı Mülteciler Derneği Başkanı Nowzari, Mahsa Amin’nin öldürülmesinden sonra eylemlerin başladığı İran’da halkın yoksulluktan canının yandığını söyledi. Nowzari, “Alt sınıfların yoksulluktan canı yanıyor. Neredeyse hiç orta sınıf kalmadı. Zengin ve fakir arasındaki uçurum giderek açılmakta” diyor.

“İran’da alt sınıfların canı yoksulluktan yanıyor”

Ezgi Güneytepe / BERLİN

Berlin İranlı Mülteciler Derneği (Verein iranischer Flüchtlinge in Berlin) Başkanı Hamid Nowzari ile İran’daki eylemlere dair bir söyleşi gerçekleştirdik. 1986 yılında Batı Berlin'de kurulan dernek, dini bir diktatörlük nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda kalan İranlı mülteciler için bir temas noktası olarak kuruldu. Başlıca görevlerinin arasında İranlılara ve 2010'dan itibaren Afganlar için danışmanlık ve destek, katılım projeleri, diğer derneklerle ağ kurma ve mültecilerin haklarını savunmak. Nowzari, İran'daki insan hakları durumunu gözlemleme ve kaçış nedenleriyle mücadele etmenin, siyasi faaliyetlerinin ayrılmaz bir parçası olduğunu dile getiriyor.

Mahsa Amini'nin ölümünün ardından İran'da protestolar sürüyor. Bu protestolar tam olarak nasıl ortaya çıktı? Mevcut durum nasıl değerlendirilmeli? Daha önceki yıllarda da benzer protestolar ile karşılaşıldı mı?

13.09.22 tarihinde Mahsa (Zhina) Amini ve erkek kardeşi Tahran'da gözaltına alındı. Hukuk eğitimlerine hazırlanmak için Tahran'daydılar. Aslında ikisi de bir Kürt bölgesinde yaşamlarını sürdürüyorlardı. Mahsa Amini, yönetmeliğe uygun olarak peçe takmadığı için otobüsten inerken gözaltına alındı. Kardeşinin beyanına göre, kasabada bir yabancı olduğunu ve gitmesine izin vermeleri gerektiğini söylemiş, ama Mahsa duvara itilerek darp edilmiş. Kardeşinin bütün itirazlarına rağmen, Mahsa´ya coplarla saldırmışlar. Özellikle başına çok darbe almış. Polis nezaretindeyken bayılan Mahsa, hastaneye kaldırıldıktan sonra komaya girmiş. Bundan üç gün sonra maalesef Mahsa´yi kaybetmişiz. Ölümünün ardından Kürt bölgesinde ilk protestolar "Jin, jiyad, azadi" (Kadın, hayat, özgürlük) sloganıyla başladı. Bir anda İran'ın diğer şehirlerine de sıçradı. Özellikle gençlerin desteklediği bu protestolarda, tarihte ilk kez kadınları, erkekler de destekledi ve eylemlerin bir parçası oldular.

Sonrasında rejimin radikal düzenlemelerine karşı çıktılar ve tüm sistem hızla sorgulanmaya başlandı. Diğer eylemlere gelince, 3 ve 5 yıl önce ekonomide kötü duruma ve yolsuzluğa karşı eylemler vardı. Bu eylemler vahşice ve şiddetle bastırıldı. O sırada yüzlerce ölüm olduğu bilgilerimiz arasında.

İran İslam Cumhuriyeti´nin oluşumuna karşı da yoğun bir muhalefet vardı. Sizce muhalefetin direncine ve itirazlarına rağmen, nasıl İran İslam Cumhuriyeti kuruldu?

Haziran 1981'de başlayan süreçle, birkaç yıl sonra İran İslam Cumhuriyeti kuruldu. Muhalefete karşı yoğun baskı, iktidarı fiilen ele geçirmeden önce neredeyse üç yıl sürdü. İktidara geldikten üç hafta sonra Humeyni'nin ilk fetvasının İslami kurallara uymayan kadınların dışarı çıkmasına izin verilmemesi olması ilginçtir. Yavaş yavaş kadınlar, siyasi muhalefet ve diğerleri, özellikle sanatçılar, akademisyenler vb. acımasız baskılara maruz kaldılar. Bu darbeyi dolaylı olarak destekleyen bazı sözde “sol” yapılar bile birkaç yıl içinde idam edildi. Bu nedenle bu döneme kanlı 80'ler diyoruz.

Ölüm cezasına çarptırılan 16.000 kişiden söz ediliyor mu? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçekçi mi?

Yaklaşık 16 bin kişi tutuklandı ve birçoğu “dünyanın belası” olmakla veya ulusal güvenliğe tehdit olmakla suçlanıyor. Bu cezalar onanırsa İran İslam Cumhuriyeti idam emri verebilir. Bir kesim ise “ulusal güvenliği ihlal” etmekle suçlanıyor. Bu suçlama ölüm cezasına da yol açabilir, ancak olması gerekmez. Bu tutuklulara karşı yapılan taciz ve işkenceden bahsetmiyorum bile. Ne yazık ki, bu tarz şeyler her zaman olur. İran'da hukuksuz bir devlet yapılanması ve siyasete bağımlı bir yargı var. Halk 43 yıldır bunun acısını çekiyor.

İnternet sansürü nedeniyle eylemlerin nasıl düzenlendiği çok anlaşılır değil. Eylemler bir merkezi parti veya örgüt tarafından mı yapılıyor? Yoksa toplumun bir refleksi mi?

İlk eylemler bir refleks olarak ortaya çıktı. Bu herkeste bir şaşkınlığa yol açtı. Sadece İran'da değil, yurtdışında da. İlk eylemlerin bastırılmasının ardından Kürt bölgesindeki bazı örgütler grev çağrısı yaptı. Hatta İran İslam Cumhuriyeti bazı bölgeleri bombaladı. Eylemcilerin bir kısmı Pakistan sınırında ayrılıkçı oldukları gerekçesiyle katledildiler. Bölgedeki (güneydoğu) cuma imamı bile protestoların barışçıl olduğunu bildirdi ve rejime sert tepki verdi. O gün bugündür her yer hareketli. Şimdiye kadar çoğu bu bölgeden olan 300 kişi öldürüldü. Sokakta şu anda büyük eylemler yok. Eylemler üniversitelerde veya mezarlıklarda gerçekleşiyor. Özellikle mezarlıkların bu konuda önemi büyük, çünkü eylemlerde öldürülenlerin 40. günü anılıyor. Bu bağlamda birkaç bin kişi bir araya gelebilmekte. Diğer protesto türleri ise yaratıcı sivil itaatsizliği içeriyor. Örneğin kadınlar başörtüsünü takmıyor. Ya da yüzlerce kişi toplanıp slogan atıyor ve güvenlik kolları gelince, bir anda dağılıp, ara sokaklarda kayboluyorlar.

İran İslam Cumhuriyeti Devleti yolsuzlukla suçlanıyor. Yolsuzluk hakkında konuşabilir miyiz? İranlıların sosyo-ekonomik durumunu nasıl değerlendirirsiniz? Sosyo-ekonomik durumun eylemler üzerinde etkisi var mı?

Eylemlerin başlangıcında ekonomik bir neden mevcut değildi. Ancak zamanla ekonomik talepler giderek bu eylemlerin bir parçası haline geldi. İran'da sistematik ve kronik yolsuzluktan söz edilebilir. O kadar büyük ki, bunu kamufle etmek mümkün değil. Devlet aygıtında yolsuzluk olmadan neredeyse hiçbir şey çalışmıyor. Resmi verilere göre enflasyon %30 civarında, işsizlik %15-20 ve gençler arasında işsizlik iki katı. Kiralar astronomik bir şekilde yükseliyor. Alt sınıfların yoksulluktan canı yanıyor. Neredeyse hiç orta sınıf kalmadı. Zengin ve fakir arasındaki uçurum giderek açılmakta.

İran'daki sol hareketler hakkında çok az bilgi mevcut. Sol muhalefetin durumu nedir? Kitle hareketleri üzerinde etkileri var mı? İran'da çözüm nasıl olabilir?

İran İslam Cumhuriyeti kurulduktan sonra tüm sol partiler ve örgütler tamamen yasaklandı. Bu nedenle bir örgütlenme yürütmeleri mümkün değil. Bu tür örgütlerin oluşmasını önlemek için her türlü çaba gösterilmekte. 1980'lerde solcular, aktivistler ve sendikacılar fiili olarak idam edilerek tasfiye edildi. Bu infazlar İranlı muhaliflere karşı yurtdışında da sürdü. Ancak birçok toplumsal harekette birçok sol vurgunun olduğunu görebilirsiniz. Solcu aktivistler kendilerini açıkça göstermeden bir etkileşim halindeler. Bilgilerime göre sürgündeki solun bu eylemler üzerinde hiçbir etkisi yok. Bunun nedenlerini, mesafe ve yabancılaşma olgusu olarak görebiliriz. Temelde bu eylemlerin sol içerikli olduğunu düşünüyorum. Pek çok alanda, birçok solcu fikir hayalet gibi ortalıkta dolaşıyor. Bu durum haliyle İran İslam Cumhuriyeti için bir tehlike arz etmekte. Geçmişte olduğu gibi bir partiyi veya örgütü hedef gösteremiyorlar çünkü merkezi bir yapılanma mevcut değil. Ama protestocuların talepleri kesinlikle sol değerlerden ve fikirlerden oluşmakta.

Dünya çapında İranlı eylemcilerle dayanışma gösterileri gerçekleşmekte. Ünlüler de dahil olmak üzere kadınlar saçlarını kesti. Gelecekte dayanışma adına ne gibi beklentileriniz var?

Bu çok önemli bir soru. "Kadın, hayat, özgürlük" sloganı, dini devletlere karşı çok derin ve devrimci köklere sahiptir. Bu slogan gerçekleşirse İran İslam Cumhuriyeti´nin varlığını sürdürebilmesi mümkün değil. Çünkü bu talepler İran İslam Cumhuriyeti'nin varlığıyla bağdaşmamakta. Eylemler bir dalga gibi komşu ülkeleri de etkiledi. Komşu ülkelerde "Kadın, Hayat, Özgürlük" sloganı yaşatılırsa bir geleneğin gelişmesi sağlanabilir. İran'daki protestolar bastırılsa bile, o zaman diğer ülkelerde bu slogan varlığını sürdürecektir. İster Afganistan, ister Mısır, ister Türkiye... Dileğim bu hareketlerin ruhunun başka ülkelerde de unutulmaması. Diğer ülkelerdeki STK'lar ve kuruluşlar bunun devam etmesini sağlayabilirler.

Türkiye hakkında neler söyleyebilirsiniz? Ne gibi tavsiyeleriniz olurdu?

Türkiye´deki kadın hareketinden büyük destek geldi. Türkiye ve Lübnan bu sloganı en güçlü sahiplenen ve destekleyen ülkeler. Diğer İslam ülkeleri de desteklerini gösterdiler. Özgürlük ve kendi kaderini tayin hakkı gibi Cumhuriyet değerleri savunulmalıdır. Türkiye´deki aydınlar haklı olarak, din ve devlet kuramları ayrılmazsa, baskının çoğalacağından endişeli. Genelde yasaklar yoluyla, kişisel özgürlükler de tehlike altına girer. Laiklik “Kadın, hayat, özgürlük” sloganın ayrılmaz bir parçası. Laik değerler ve demokrasi olmadan bu talepler hayata geçirilemez. Kadın hareketleri kendilerini bu tehlikeye karşı aktif olarak savunuyorlar ve bu bölgede ilerici vurgular göstermekteler. Türkiye'nin henüz tam olarak İslamlaşmamasını sağlamak için çok mücadele ettiler. Türkiye'de, İran'da, Tunus'ta vb. kadınlar arasındaki dayanışmanın artarak devam edeceğini umuyorum. Bu ülkelerden biri kadın hareketinde başarılı olursa diğer ülkelere de bir dalga gibi yayılır.