İşçi grevleri ve 1979 İslam Devrimi’ne giden süreçte ulemanın sponsoru haline gelen çarşı esnafının kepenk kapatması, İran’da kritik bir eşiğin daha aşıldığını gösterdi.

İran’da protestolar devam ediyor: Halk ne istiyor?

Gizem ASLANTEPE

13 Eylül’de Mehsa (Jina) Emini adlı bir genç kızın, İrşad Devriyeleri yani Ahlak Polisleri tarafından düzgün örtünmediği gerekçesiyle gözaltına alındıktan üç gün sonra hayatını kaybetmesi, ülke çapında yeni bir protesto dalgasının başlamasına neden oldu. İlk protesto, Emini’nin memleketi Kürdistan Eyaleti’ne bağlı Sakkız’da cenazeye katılan kadınlar tarafından geçekleştirildi. Kadınlar Kürtçe ağıtlar yakarak, başlarındaki örtüleri çıkarıp sallayarak bir sivil itaatsizlik eyleminde bulundular ve önceki protestolardan farklı olarak protestoların öznesi haline geldiler.

Peki kadınlar nasıl protestoların öznesi haline geldi?

Kadınlar her dönemde değişimin aynası oldu. Gerek Pehlevi Hanedanlığı gerek İslam Cumhuriyeti hem modernleşmeyi hem de İslamileşmeyi kadın bedeni üzerinden yansıtmaya çalıştı. Rıza Şah, 1936’da getirdiği Keşf-e Hicab Kanunu ile kadınların örtünmesini yasakladığında İran’ın daha Batılı bir ülke olacağını hayal ediyordu. 1982’de Zorunlu Örtünme Yasası kabul edildiğinde ise İran’da ahlaklı, erdemli, makul ve İslami bir toplum oluşturulacağı düşünülmüştü. Kadınlar kendi bedenleri hakkında hiçbir zaman kendi kararlarını veremediler ve mevcut konjonktürün kurbanı oldular. Önce aile, sonra toplum, en sonunda da devletin baskıladığı kadınlar, günümüzde artık kendilerine biçilen bu rollerden sıyrılmak istiyor. Kendileri için dizayn edilen hayatları değil, bizzat kendi kurmuş oldukları hayatları yaşamak istiyorlar. Bu bakımdan mesele sadece başörtüsü değil, başörtüsünü bir kadının kendi isteğiyle takabilme özgürlüğü. Bugün toplumun vicdanında derin bir yara açan Emini’nin ölümünün, kadınların özgürlük talebini yüksek sesle dile getirmeleri için bir simge haline gelmesinin arkasındaki sebep budur. 90’larda İran’da çıkan İslami feministler de aynı şeyi dile getiriyordu aslında. Örtü, dini bir sorumluluk olarak değil, kadınların erişebildiği bir hak olarak görülmeye başlanmıştı. Bugün mesele bir devletin, biyolojik determinist bir cinsiyetçilikle toplumun yarısının özgürce yaşama hakkını elinden almış olmasıdır. Kadınlara dayatılan budur.

Protestoları öncekilerden ayıran unsurlar neler?

Emini, kadınlar için özgürlüğün sembolü oldu. Kürdistanda başlayan protestolar Tahrana, Tebrize, Hemedana, İsfahana, Şiraza hatta Meşhed ve Kuma sıçradı. Neden mi “hatta”? Çünkü protestolarda kadınların ve onlara destek olan diğer kesimlerin – ki bunlardan aşağıda bahsedeceğim – talepleri çok netti ve sloganları her şeyi açıklıyordu: “Cumhuri-ye İslami Nemiham, Nemiham! (İslam Cumhuriyeti istemiyorum, istemiyorum), Merg ber Cumhuri-ye İslami (Kahrolsun İslam Cumhuriyeti), Merg ber diktatör, merg ber Hamaneyi! (Diktatöre ölüm, Hamaneyi’ye ölüm)” Bu taleplerin Meşhed ve Kum gibi Şii İslam’ın kalesi olarak bilinen ve müesses nizamın kalifiye eleman ihtiyacını karşılayan şehirlerden yükselmesi ilk kez tanık olunan bir durum. Örneği görülmemiş bu hadise, protestoları önceki protestolardan net bir biçimde ayırmakta. Bir diğer ayırt edici unsur ise protestoların çok hızlı bir şekilde ve çok geniş bir alana yayılması. Sosyal medyanın etkisi olduğu açık ancak ciddi bir örgütlülük olduğu da kesin. Bu noktada sosyal medyayı aktif kullanan Z kuşağına vurgu yapmak mecburiyetindeyiz. Zira bu kuşak en başından beri protestolara etkin katılım göstermekte. Yani nesiller arası bir işbirliği söz konusu. Ancak can kayıplarının artması üzerine liseli öğrenciler, sokak çatışmalarıyla başladıkları eylemlere sınıflarda devam etmeye başladı.

Protestoların bir diğer ayırt edici özelliği ise toplumun diğer kesimleri tarafından desteklenmiş olması. Özellikle işçi grevleri ve 1979 İslam Devrimi’ne giden süreçte ulemanın sponsoru haline gelen çarşı esnafının (bazaari) kepenk kapatması kritik bir eşiğin daha aşıldığını gösterdi. Çarşı esnafı mali açıdan eskisi kadar güçlü olmasa da rejime karşı alınan bu tavır önemliydi. Ancak grevler ve gösteriler kitlesel bir eyleme dönüşmediği için beklenen olmadı, eylemler bölgesel bir nitelik gösterdi. Devrim sırasında özellikle petrokimya işçilerinin yaptığı grevler büyük ses getirmişti. Benzer bir durumda İslam Cumhuriyeti yetkilileri de işçilerin taleplerine kulak vermek zorunda kalacaktır. Çarşı esnafı ise devrimden sonra ilk kez ulemaya sırt çevirdi. Dolayısıyla geleneksel alt-orta sınıfın direği işçi ve esnafın bu mücadelede belirgin bir rol oynamak için ortaklaşa hareket etmeleri ve grevi daha geniş alanlara yaymaları gerekmekte.

Azınlıkların bulunduğu bölgelerde tansiyonun gittikçe yükselmesi ve buralara yapılan müdahalenin dozunun büyük şehirlerdeki müdahale ile karşılaştırılamayacak boyutlara ulaşması, ayrıca konuşulması gereken bir mesele. Protestoların bir kadın hareketi olduğu ön kabulünden yola çıksak da sürecin, İranda azınlık durumundaki Kürt halkının cezalandırıldığı bir sürece dönüşmesi, rejimin bu meseleyi bir azınlık sorunu olarak gördüğünü kanıtlamakta. Dolayısıyla verilen tepki de bu yönde. Devrim Muhafızlarının halkı hedef alarak müdahalenin dozunu artırması, mevcut statükonun devam ettirilmesi için rejimin elinden geleni ardına koymadığını gösteriyor. Kürtler dışında Beluçların, Arapların ve Türklerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerde de ciddi çatışmalar var. Dolayısıyla bu durum kadın hareketi ile birlikte azınlıkların da cezalandırıldığını ortaya koyuyor.

Müesses nizam protestoları nasıl okuyor?

Devrim Rehberi Ayetullah Hamaneyi’nin yaptığı konuşmalar ve Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı üst düzey komutanlar halkın taleplerine rağmen meseleyi bir iç güvenlik sorunu olarak görmekte. Dış destekli oldukları, “Büyük Şeytan” Amerika ve “Küçük Şeytan” İsrail ile bağlantılı oldukları, İslam Cumhuriyeti’ni yıkmaya çalıştıkları öne sürülüyor. Bundan dolayı tutuklanan göstericiler “muharebe” ile suçlanıyor. Bu duruda idamla yargılanabilme ihtimalleri var.

Protestocular ne istiyor?

Rejim, protestocuların taleplerine kulak vermese de niyetlerini okumada başarılı. Zira halk, daha önce olduğu gibi basit reformlarla kandırılacak eşiği çoktan geçti. İran’ın siyasi ve sosyal yapısında köklü değişiklikler isteniyor. Kadınlar açısından sadece başörtüsü gibi görünse de öyle değil. Başörtüsünün önüne geçen istekler söz konusu. Kadınlar kendilerine dayatılan İslami yaşam formunun ortadan kalkmasını, İslami devlet aygıtlarının tamamen lağvedilmesini talep ediyorlar. Bu taleplerde toplumun diğer kesimleriyle de ortaklaştılar. Protestocuların İslami rejimin artık iflas ettiği, baskı ortamının Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ile birlikte arttığı, Reisi’nin birinci yılı biterken ekonomik olarak da herhangi bir başarı kaydedilemediği gibi düşüncelere sahip olmasından anlayabiliriz. İslami rejim; cinsiyet eşitsizliğine dayalı adil, şeffaf ve güvenilir bir sosyal devlet anlayışına sahip olmadığı sürece protestolar devam edecektir.

Özetle; bu protestoları 2009, 2017-2018, 2019 ve öncesindeki diğer protestolara bağlayan talepler bunlar. Şu anda sokaklarda kümülatif bir öfke var, tek bir neden ile açıklanamayacak kadar karmaşık ve çok katmanlı. Ama bu öfkeye yön veren kadınlar oldu. Demek ki, özgürlük arayışı, diğer bütün bu sorunların önüne geçti ve fitili ateşledi.