Aslında mevzu yeni değil, bir yıllık evveliyatı var. Saray rejiminin kaybedeceğini hisseden unsurlar birdenbire “Muhafazakâr kazanımlar tehlikede” tezini ortaya atıp "Muhafazakârların kazanımları nasıl korunur?” korosunu inşa etti.

Yirmi yıldır siyasal İslamcı iktidarın ülkeyi gericileştirdiği, tüm ilerici kazanımları yok ettiği, kadınların her türlü haklarını budadığı unutularak, birden bire olmadık bir “muhafazakâr hassasiyet” inşa edildi.

Tartışma düşük yoğunluklu devam ederken, iktidara talip olan ana muhalefet partisi liderinin başörtüsüne yasal düzenleme getirecek düzenleme yapacaklarını açıklamasıyla, yeniden ivme kazandı.

Sanki böyle bir tehlike varmış gibi, muhafazakârların haklarının öncellenmesi, AKP iktidarının tüm günahlarına ortak olan kadroların da marifetiyle muhalefet üzerinde bu kaygıyı giderecek siyaset üretme baskısının sonuç verdiğini gösterdi.

BİTMEYEN MAĞDURİYET

Ana muhalefet partisi başkanının başörtüsü çıkışı işte böylesi bu sürecin uzantısı. İslamcıların seksen yıldır bitmeyen mağduriyet edebiyatı bu çıkışla yeni bir hüviyete kavuşturuldu. Adım adım işlenen “Saray rejiminden rahatsız olsa da kazanımlardan geri dönüleceği endişesine sahip mütedeyyin kitleleri kazanalım“ argümanı yeniden tedavülde.

Sağcılarla sağın, dincilerle dinciliğin yarıştırıldığı seçim sath-ı mailinde yaşananları basit bir seçim açılımı olarak görüp üzerinden atlamak mümkün değil. Bu argüman başlı başına sorunlu, son yirmi yılda yaşananların reddiyesi bir anlamda.

Siyasal İslamcı tek adam rejiminin inşasında başörtüsü, önemli bir kilometre taşıydı. Bugün devleti ele geçiren ve kendisinden başkasına yaşam hakkı tanımayan zihniyet kadın bedeni üzerinden bu meseleyi araçsallaştırdı. Tek adam rejiminin inşası için araçsallaştırılan bir sorun hemen her gün defaatle kulanıldı.

BİR AKIL TUTULMASI

Her türlü kadın kazanımını hedef alan, kadınları sosyal ve siyasal yaşamın dışına çıkarmaya çalışan bir rejimin tahakkümü altındaki günümüz Türkiye’sinde başörtüsü/türban meselesini öncellemek yakın siyasi tarihten, yaşanılanlardan ders alınmadığının göstergesi.
Kadın bedeni üzerinde tahakküm kurarak trek adam rejiminin sacayaklarını ören siyasal İslamcıların oyun sahasına girmek istenilen sonucu üretmeyecektir.

Ne siyasal İslamcıların mağduriyeti bitiyor ne de onların dümenine takılanlar.

Türkiye ağır bir ekonomik ve siyasal krizden geçiyor. Açlık, yoksulluk, pahalılık, geleceksizlik, adaletsizlik, yolsuzluk, yasaklar derinleşirken bu karanlık iklimde insanların günlük hayatlarını, geleceğini etkileyen ağır atmosfer varken başörtüsünü öncelemek, nasıl bir akıl tutulmasıysa artık büyük bir deha olarak takdim ediliyor.

Bugün için artık seküler yaşam tarzının, laikliğin, kadınların bin bir emekle elde ettikleri kazanımların tehlikede olduğu ortadayken, süreci tersinden okuyup muhafazakâr kazanımları öncelikli mesele yapmak, “Kadınların giyim kuşamını siyasetin tekelinden çıkartmak” değil, bilakis o tekele boyun eğmektir. Toplumun tepeden tırnağa gerici bir dönüşümle baskı altına alındığı yirmi yılın ardından gelinen nokta ibretlik.

İRAN’DAN DERS ALMAK

Hemen yanı başımızda, İran’da kadınların yaşadığı zulmü görmezden gelenlerin, bir dayanışma açıklamasını dahi fazla görenlerin içeride kadın bedeni üzerinden siyaset inşa etmeleri girilen yolu gösteriyor.

Bir gecede inşa edilen molla rejimine karşı başkaldıran İranlı kadınların gerici tahakküme karşı başlattıkları isyanın yankıları sürerken siyasal İslamcı rejimden rol çalmaya çalışanlar, o karanlığın düğmenine su taşdıklarının bilincinde olamazlar.

Feray Aytekin Aydoğan Hoca’nın BirGün’deki “Laiklik demeden İran direnişini selamlamanın dayanılmaz hafifliği” yazısını bitirirken yazdığı gibi “İran’da yaşanılan –buna Afganistan da eklenmeli- tarih aynı zamanda bizim tarihimiz.” Tabii ki, görmek, bilmek, anlamak isteyenler için. Afganistan ve İran, gerici kuşatmanın nasıl adım adım toplumları esir aldığının, buna diğer aktörler tarafından nasıl zemin hazırlandığının en canlı ve yakıcı örnekleri. Hakikati ters yüz etmeye çalışanlara ders olsun.