Pehlevilerin Dönemi
 
1925 yılında Kaçar Hanedanı’ndan iktidarı devralan Pehlevilerin iktidarı, 1950’lerdeki kısa bir Dr. Musaddık kesintisinden sonra 1979 yılına kadar sürmüştür.
 
1979’da Şah İktidarının devrilmesini anlamak için, dönemin önemli unsuru olan Tudeh  ve diğer siyasal oluşumlara da kısaca değinmek gerek; 1905 de Rusya’da yaşanan devrim İran’ı da etkilemiştir. 1906-1911 döneminde İran’daki “Anayasa Devrimi” süreci yaşanmıştır. Sonrasında İran monarşi ile yönetilmeye başlanmıştır.
 
1908 yılında İran’da petrolün bulunması önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. 1920’li yıllara gelindiğinde, ekonomik hayatta, 20 bini sendikalı 100 bin işçi vardır. Bu koşullarda 1920’de İran Komünist Partisi kurulmuştur. Belli bir toplumsal temel bulan parti,  1930’lu yıllarda Şah yönetimince kapatıldı. 1941 yılında Tudeh (Kitleler Partisi) eski komünist parti geleneği üstünde kurulmuştur.  1951 yılına gelindiğinde büyük toprak sahipleri ve yabancı sermayenin temsilcisi olan Şah’a karşı İran burjuvazisi örgütlenip, “Ulusal Cephe” adı altında ve Dr. Musaddık’ın önderliğinde iktidara gelmiştir. Şahın yurt dışına kaçmak zorunda kaldığı bu dönem, 1953’de, CIA kaynaklı bir darbeye kadar sürmüştür. Dr. Musaddık, radikal bir kararla petrolü millileştirmek isteyince, petrolün gücü ile ezilmiştir.

Petrolün gücüyle iktidarını sürdüren Şah, değişen dünya koşullarına uyum sağlama amacıyla, 1963 yılında bir dizi reform yapmıştır. İran tarihinde bu reformlara “Ak Devrim” denmektedir. Bu dönemdeki görece sanayileşme ve petrol üretiminin artmasıyla, aynı dönemde ülkemizde olduğu gibi kırdan kente olağanüstü bir göç hareketi başlamıştır. Yine bu dönemde, TUDEH’in gençlik örgütü “Halkın Fedaileri” ile “Ulusal Cephe” kaynaklı “Halkın Mücahitleri” Şah rejimine karşı silahlı mücadele yürütmüştür.

“Devrim”
 
Kırdan kente göç ile birlikte Tahran’ın çevresi gecekondularla dolmuştur. Şah, görüntü kirliliğini önlemek amacıyla bu gecekonduları yıktırarak, önemli bir muhalefet hareketine neden olmuştur. Büyüyen ekonomik kriz, artan yoksulluk nedeniyle toplumsal muhalefet arttıkça baskı da artmıştır. 1978 yılı sonlarında İran’da 2.5 milyondan fazla kişi grevdeydi.  Muhalefetin şiddeti artınca 14 Ocak 1979’da Şah Rıza Pehlevi İran’ı terk etmiştir. Bundan sonraki gelişmeler çok hızlıdır. 1 Şubatta Humeyni sürgünde olduğu Paris’ten döndü.  Şahın ülkeden ayrılırken atadığı hükümet devrildi. Humeyni’nin kurmuş olduğu İslam Cumhuriyet Partisi, Şaha karşı birlikte mücadele ettiği TUDEH, Halkın Fedaileri ve Halkın Mücahitleri örgütlerini kanlı bir biçimde tasfiye etti. 10 binden fazla insan idam edildi. Sokalar sayısız yargısız infaza tanık oldu.
 
Eylül 1980’de Irak’ın İran’a saldırması da, Humeyni önderliğindeki mollalar iktidarı için önemli bir kolaylık oldu. İran İslam Cumhuriyeti’ni kuran Anayasayı halk %98.5 gibi bir  oranla kabul etti.
 
Bu dönemden sonra, İran’ın katı  bir dinsel yönetim ve dış dünyaya kapalı bir “karakutu” olma dönemi başlamıştır. Yönetimin en üst noktasında din adamlarından oluşan altı kişilik Anayasayı Koruma Kurulu her konuda temel belirleyicidir.
 
Daha önce de belirttiğimiz gibi, binlerce yıllık yerleşik kültür üzerine kurulu bu ülkede, her koşulda sanat edebiyat yaratımları akacak bir yol bulmuştur. İran’lı bir sanatçı dostumuzun sözü ile, İran’da insanlar için şiir hala ekmek kadar, belki ekmekten de çok önemlidir.

Haftanın dizesi; “Bir mevsim daha girdi hayatıma hüzünlerle” (Soysal Ekinci, Yıkıntılar Altında, Alan Y.)