'Irkçılığa karşı örgütlenmek, dayanışmayı büyütmek gerekiyor'

KADRİYE BAKŞİ/ HAMBURG

Hanau’daki son saldırıyla birlikte yeniden gündeme gelen ırkçı saldırılar, herkese bir arada yaşamın gerekliliğini bir kere daha hatırlattı. Almanya’da devletin ırkçı saldırı ile yeterince mücadele etmediği düşüncesi ise herkesçe kabul edilen bir gerçek. Irkçılıkla mücadelenin sadece devletin kolluk kuvvetlerine bırakılmasının büyük bir safdillik olacağını düşünen ve bunun için senelerdir mücadele eden Ünal Zeran ile Hanau saldırısını, Alman derin devletinin skandallarını ve ırkçılığa karşı mücadelenin geleceğini konuştuk.

>>Sevgili Ünal Zeran, siz Hamburg’da mülteci ve göçmen hakları konusunda çalışan bir avukat olduğunuz kadar, ırkçılığa karşı aktivitelerinizle de tanınıyorsunuz. İsterseniz kurucularından olduğunuz Ramazan Avcı İnisiyatifi ile başlayalım. Bu inisiyatif ne zaman kuruldu, bugüne kadar neler yaptı ve önünüzde hangi çalışmalar var?

Ramazan Avcı 1985 yılının aralık ayında, 30 kadar ırkçı militanın saldırasına uğrayan, Türkiyeli bir göçmen ailenin oğlu. Beysbol sopaları, yumruk ve tekmelerle dövülerek vahşice öldürüldü. Ramazan 23 yaşındaydı ve ölümünden 10 gün sonra, Ramazan adını alan oğlu doğdu. Bu olaydan dört ay kadar önce, yine Hamburg’da Mehmet Kaymakçı üç ırkçı militan tarafından başı ağır bir beton parçasıyla ezilerek öldürülmüştü. Şehirde birikmiş bir tepki, bir öfke vardı. Ramazan Avcı cinayetinden sonra çoğunluğu Türkiyeli göçmenler olmak üzere 30 bin kişi sokağa çıktı. Tepkiler aylarca sürdü. Özellikle Türkiyeli göçmenler bir araya gelerek ırkçılığa karşı kalıcı çözümler arıyordu. Hamburg’da Türk Göçmenler Birliği gibi örgütler de bu süreçte kuruldu. Biz o zamanlar daha çok gençlik gruplarında, korsan eylemlerdeydik.

Ama ırkçılık durmadı. Balkan savaşından kaçan mülteciler de bahane edilerek her gün yeni bir ivme kazandı. Mölln olayları gibi yabancıların evinin kundaklandığı, yakıldıkları öldürüldükleri bir ortam 90’lı yılların başından itibaren yaygınlaştı. İki Almanya arasındaki duvarların açıldığı, milliyetçiliğin köpürdüğü, Alman ve Göçmen sol örgütlerin gerilediği sağın yükselişe geçtiği dönem başlamıştı. Saldırılar çoğaldıkça sıradanlaştı, kanıksanır mı oldu bilemeyeceğim; ırkçılığa karşı suskunluk arttı, tepkiler azaldı.

Bizim inisiyatif 2010 yılında kuruldu. Ramazan Avcı’yı katledilmesin 25.yılında anmak için bir araya geldiğimizde. CDU- FDP koalisyonu “uyum” maskesiyle ülke çapında göçmen ve mültecilere yaşamı dar eden politikalar izliyordu. Kim daha ırkçıysa oyları o kapıyordu. DNA tezleri ırkçısı Sarrazin’in kitapları kapış kapış satılıyordu o dönem. Kendisi SPD’den Berlin Maliye Senatörüydü, çok popüler olmuştu. Tabi burada, ırkçı kitaplarıyla ondan geri kalmayan, yakın arkadaşı göçmen kökenli Necla Kelek’i de analım. Artık kımıldamazsak bizi neyin beklediği açıktı.

Böyle bir ortamda, Hamburg’da sembol haline gelmiş Ramazan Avcı’yı öldürülmesinin 25. Yılında, ailesini de aramıza alarak düzenlediğimiz büyük bir etkinlikle andık. Taleplerimizden biri, Ramazan’ın Avcı’nın öldürüldüğü meydanın adının değiştirilerek onun adını almasıydı, iki yıllık bir mücadele ile bunu başardık. Artık Landwehr yok, Ramazan Avcı Meydanı var. Neyse, biz kurbanların aileleri ile ilişkiyi Almanya çapında geliştirdik. Bu sadece siyasi değil, insani açıdan da önemliydi. Aynı acıyı yaşayan insanların destek ve dayanışması kıymetliydi. 2011 de gündeme NSU skandalı düşünce ilişki ağımıza giderek daha fazla Alman anti faşist gruplarından arkadaşlar da katıldı.

irkciliga-karsi-orgutlenmek-dayanismayi-buyutmek-gerekiyor-700628-1.
Ramazan Avcı

>>Nedir bu NSU skandalı dediğin?

2000- 2006 yılları içinde NSU, yani milliyetçi, yeraltı terör örgütü Almanya’nın değişik şehirlerinde biri polis, diğerleri göçmen olan 10 kişiyi öldürmüştü. Cinayetlerden sonra polis en bilinen taktiğini uygulamış, kurbanları ve ailelerini çetecilik, uyuşturucu ticareti gibi şeylerle suçlayarak katilleri orada aramış, kamuoyunu oyalamıştı. Kurban avukatlarının ısrarlı çalışması ile cinayetlerin Nazi örgütü tarafından işlendiği ortaya çıktı. Cinayetler, istihbarat örgütü, onların Nazi örgütleri içindeki paralı ajanları ve polis teşkilatının bilgisi dahilinde işlenmişti. Ayrıntıları ortaya çıkartacak dosyalar, istihbarat sırrı diye saklandı, belgeler yok edildi, ancak çok kapsamlı ve büyük bir örgüt tarafından işlenebileceği şüphe getirmeyen cinayetler, üç ırkçı militanın üzerinde kaldı. Bunların ikisi intihar etti, biri yargılandı. Ne örgüt ne de örgütün devlet içindeki destekçileri konusu aydınlanamadı. Dosyalara 120 yıl ulaşım yasağı kondu.

Geçtiğimiz günlerde yaşanan Hanau katliamından sonra bu dosyaların üzerindeki yasağın kaldırılması için toplanan imzalarda önemli bir artış var.

>>Ama neden? Alman Devleti ve istihbarat örgütü neden Nazi gruplarını desteklesin ve saklasın, bundan ne çıkarı olabilir ki?

İkinci Dünya Savaşından sonra yeni kurulan Almanya’da Nazilerden temizlenme işleminin yapılmamış olması en önemli nedenlerden biri.

Mesela benim işimden dolayı en iyi tanıdığım yapılardan birini Adalet Bakanlığını ele alalım. 1949 da yeni cumhuriyetin bakanlığındaki görevlilerin yüzde 70’i Nazi dönemindeki memurlar. Şikayetler gelmeye başladığında ise, çoktan çıkardıkları yasalarla zaman aşımından faydalanıyorlar. Düşünebiliyor musun, 70’li yılların başına kadar Kuzey Ren Vesfalya Eyaleti Polis Teşkilatı (LKA) şeflerinden dördü sicilli Nazi. Hitler’in NSDAP Milliyetçi Sosyalist Partisi üyesi. İstihbarat örgütü de olduğu gibi kalıyor, Nazilerden temizlenme işi zihniyet düzeyinde de gerçekleşmiyor.

>>Peki, 70’li yıllardan sonra?

Görevliler yeni, evet. Ama zihniyet aynı. İstihbarat örgütlerini, yasal olarak seçilmiş parlamenterlerin ve meclisin de denetleme hakkı yok. Devlet güvenliği gerekçesiyle bağımsız çalışıyorlar.

Zihniyet şu: Devlet için tehlike hep soldan, komünizmden; bunlardan korunma politikası var. Devletin sağ gözü kör.

>>Partilerin hiç mi sorumluluğu yok?

Olmaz mı, sağ popülist, ırkçı politikalar oy getiriyor. Siyasetçiler yabancı düşmanı, mülteci düşmanı söylemlerle ve eylemlerle çalışıyor. Hessen Eyaletinde Roland Koch’un yabancılara karşı imza kampanyaları; Şimdilerde CDU’nun şefliğine soyunan Merz’in açtığı “öncü kültür” tartışmaları, binlerce ırkçılık örneği var ve bu AfD ile sınırlı değil.

Ama sağ terör politikacıları da hedef alıyor, tehdit ediliyor, öldürülüyorlar.

Doğru. 2019 yılında Kassel’de, CDU’lu politikacı Walter Lübcke’nin milliyetçi terörist Stephan Ernst tarafından öldürülmesi, politikacıların içinde sağ teröre karşı biraz duyarlılık yarattı diyebilirim. Ama yeterli değil. Bakın, Hanau katliamından kısa süre önce CDU ve FDP Thüringen Eyaletinde Sol Partinin iktidarını engellemek için ırkçı parti AfD ile birlikte çalışmaya niyetlendiler.

irkciliga-karsi-orgutlenmek-dayanismayi-buyutmek-gerekiyor-700630-1.
Ünal Zeran

>>Bu tür girişimler tehlikeli tabii …

Elbette. En büyük tehlikelerden biri de sağ terörün örgüt ilişkilerinin sürekli gizlenmesi. Faşist terör, tek tek insanların, hatta çoğunlukla akli dengeleri bozuk insanların yaptığı münferit olaylar gibi gösteriliyor. Hanau cinayeti zanlısı da yine tek başına katliam yapmış, akli dengesi bozuk biri olarak gösteriliyor ve işin içinde yine NSU olayları gibi intihar var. Üstelik olayın görgü şahitleri içinde “katil bu değildi,” diyenler var. Manidar değil mi? Yasa dışı sağ militarizm örgütlü, bunu kabul etmekte fayda var.

>>Devlet sağ örgütleri korumak mı istiyor diyorsun, neden?

Sistemin tehlikeye düştüğü durumlarda sağ milliyetçi, militarist güçler her zaman kullanılabilir. Tarihte ve şimdi, dünyanın her yerinde örnekleri var, bu bir. Sonra devletin elini bulaştırmak istemediği bazı işler bu gruplara gördürülebilir bu iki ve tabi böl ve yönet politikası bütün iktidarların işine gelir.

Konut sorunu varsa sebebi yabancılar, işsizlik varsa sebebi yabancılar, eğitim sorunu varsa sebep yabancı çocuklar falan…

>>Türkiye’de Suriyeli savaş mültecileri ile birlikte ırkçı zihniyette aşırı bir gelişme var, Almanya ile benzerlik var mı?

Olmaz mı hiç, sanki Suriyeli göçmenler gelmeden önce her şey güllük gülistanlıkmış gibi konuşuyor insanlar. Yoksulluğa, haksızlığa karşı mücadelede yanımıza alacağımız insanları karşımıza alıp bölünüyoruz. Suçluyu etrafımıza, bizim gibi insanlara değil, yukarıya bakarsak buluruz.

>>Buraya dönersek, Devlet Nazileri koruyor ve kullanıyorsa, bizim can güvenliğimiz yok, işimiz zor. Ne yapmalıyız?

Öz örgütlenmeyi biz 90’ lı yıllardan beri tartışalım istiyoruz. Sokak gösterileri öfkeyi o an alıyor ama kalıcı değil. Daha kalıcı işlere girişmeliyiz.

Şimdiki göçmen örgütlerinin çoğunu devlet birtakım imkanlar sağlayarak sistemle uyumlu hale getirdi. Devletten yardım alan, bağımsız olmayan dini örgütler veya iktidar partilerine bağımlı örgütlerle anti ırkçı mücadele yapmak zor. Bakın, 2001 yılında NSU skandalı bağlamında işlenen Taşköprü cinayeti ortaya çıktığında, Hamburg’da kimse sahip çıkmadı. Sosyal Demokrat Parti SPD’nin güdümünde olan büyük göçmen örgütlerinde basın açıklamasından başka bir kımıldama yok.

>>Peki, siz Ramazan Avcı İnisiyatifi olarak neler yapıyorsunuz?

Motoru ırkçılığa kurban vermiş aileler olan iletişim ağımızı genişletmeye çalışıyoruz. Bu yıkımla direk karşı karşıya kalmış insanların sözleri ve tavırları, politik kadrolardan çok daha etkileyici. Yok bu pedagojik, psikolojik diye küçümsememek lazım. İnsanlara dokunmak lazım. Biz onların yanındayız, arkasındayız, desteği genişletmek çabasındayız. Alman anti faşist gruplarla daha koordineli bir çalışma peşindeyiz. Onlar çok iyi çalışıyor. Kassel’de, CDU’lu politikacıya karşı işlenen cinayeti de onlar ortaya çıkardı. İyi ki varlar, onlar olmazsa durum çok daha umutsuz olacak.

Şimdi önümüzde 21 Mart Dünya Irkçılığa karşı Direniş günü var. Burada yapacağımız etkinliklere hazırlanıyoruz.

Son olarak…

Irkçılık, çıkarları ortak olan ve ezilen insanları bölmek, etkisiz hale getirmek için kullanılan bir metot. Bu tuzağa düşmeyelim, örgütlenelim, dayanışmayı büyütelim diyorum.