Irkçılık her yerde
Göçmenlerin zorlu başlayan umut dolu yolculuğu ve trajik bir sonla biten örnekler sıkça haberlere yansıyor. Gurbetçilerin yaşadıkları ırkçı saldırılar da öyle. Süren iki sergi tam da bunlara tepki niteliğinde.
Nagehan KARA
Bu yılki Venedik Bienali’nin başlığı “Yabancılar Her Yerde” idi. Küratör metninde Adriana Pedrosa, nereye gidersek gidelim her yerde yabancılarla karşılaştığımızı ama aynı zamanda nerede olursak olalım gerçek anlamda ve derinlerde yabancı olduğumuzu hissettiğimizi yazıyordu. Rakamlar ise, Birleşmiş Milletler’in güncel tahminine göre, dünyada 281 milyon uluslararası göçmen olduğunu söylüyor. Bu da dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 3.6’sına tekabül ediyor. Savaşlar, çatışma, şiddet, siyasi veya ekonomik istikrarsızlık, iklim değişikliği ve diğer felaketler nedeniyle her geçen gün daha fazla insan göç etmek zorunda kalıyor ve yabancıların sayısı her geçen gün giderek artmaya devam ediyor. Depo’da açılan Üç Kapı sergisi ise Almanya’da göçmenlerin, gurbetçilerin yaşadıkları iki ırkçı saldırı ve bu saldırılara karşı devlet kurumlarının ve polisin yaklaşımını, yapılan ihmalleri, suç ortaklığını araştırıyor.
19 Şubat 2020’de Hanau’da göçmen kökenli dokuz kişi, aşırı sağcı Alman bir saldırgan tarafından öldürüldü. Saldırıda yaşamını yitirenlerin aileleri soruyor: 19 Şubat’ta ne oldu? Devlet yetkililerinin ve polisin olayı aydınlatmasını ve kendilerine o gece yaşananları açıklamasını bekliyor. Oysa uzun bir süre aileler ve talepleri görmezden geliniyor. Aileler ise pes etmeden olayı aydınlatmak ve seslerini kamuoyuna duyurmak için 19 Şubat İnisiyatifini kuruyor. Forensic Mimarlık ile polisin yapması gereken araştırmayı yaparak, olayı aydınlatmaya çalışıyorlar. Bugüne kadar, yaptıkları araştırmaları ve ırkçı şiddet olaylarına polis ve devlet kurumlarının yaklaşımlarını ortaya koyan altı sergi gerçekleştiriyorlar. Depo’da açılan sergi ise Almanya dışında açtıkları ilk sergi. Sergide giriş katta izleyicileri, 19 Şubat’tan beri yaşananlara, ailelerin hayatlarının nasıl etkilendiği ve olayın aydınlatılması için verdikleri mücadeleye dair çizelgeler, videolar, inisiyatifin talepleri, başından beri ısrarla sordukları, açıklanmasını talep ettikleri on soru karşılıyor. Saldırıda yaşamını yitirenlerin isimleri birer sokak tabelası olarak duvarda yer alıyor. Tabelalar ve beyaz şeffaf vazo içerisine bırakılan çiçek demeti, bir yas duvarına, onları hep hatırlatacak bir anıta dönüşmüş adeta.
SİYAH BİR GECE, KARA BİR LEKE
Açılışta söz alan Sedat Gürbüz’ün annesi Emiş Gürbüz 19 Şubat’ı siyah bir gece, insanlık için kara bir leke olarak tanımlıyor. Oğlunun eşyalarını bir poşetin içinde kendisine vermeleri, cep telefonunu hiç kapatmadan hala şarj etmesi, ölen çocukları için kendilerine verilen sıra numaralarını anlama çabasını anlatırken konuşamıyor, boğazı düğümleniyor. Onu dinleyen bizlerin de.
Serginin ikinci ve üçüncü katında yer alan Üç Kapı’nın her biri metafor olarak birer olayı temsil ediyor. İlki 19 Şubat saldırılarından birinin gerçekleştirildiği, göçmenlerin sıklıkla gittiği Arena Bar’ın acil çıkış kapısının saldırı gecesinde kapalı olması. Forensic Mimarlığın ortaya koyduğu üzere acil kapısı polisin yaptığı baskınlarda göçmenlerin, müşterilerin bu çıkış kapısını kullanmalarını engellemek üzere kapalı tutuluyor. Aileler soruyor: Her zaman açık kalması gereken acil çıkış kapısı o gece açık olsa saldırıdan daha fazla insan kurtulabilir miydi?
Saldırganın olaydan günlerce önce sosyal medyada internette yayınlandığı videolarda nasıl bir katliam planladığını anlattığını ama bunun dikkate alınmadığını öğreniyoruz. Aynı gece gerçekleştirdiği ilk saldırıdan sonra saldırganı takip ederek polis imdat telefonlarını beş kez arayan ve ikinci saldırıda hayatını kaybeden Vili-Viorel Păun’un hikayesi ise polisin ihmalini acı bir şekilde gösteriyor.
Açık olmaları gerekirken kilitli, kırılıp açılmaları gerekirken kapalı tutulan üç kapı, biri yıkılsa da örülmeye devam eden duvarları, göçmenlerin aşmaya çalıştığı sınırları hatırlatıyor ve ırkçılığın hala her yerde olduğunu çarpıcı bir şekilde gösteriyor. Yabancılar her yerde ama ırkçılık da…
Üç Kapı Sergisi, 28 Aralık’a kadar ziyarete açık olacak. Sergiye eşlik eden geniş kapsamlı bir kamusal program kapsamında 14 Aralık’ta 14:00-17:00 arasında Forensic Mimarlık kurucusu Eyel Weizman’ın katılacağı bir söyleşi gerçekleştirilecek.
∗∗∗
KARAYA ÇIKMAK YASAK
Göçmenlerin umut yolculuğu daha en başından zorlu başlıyor ve trajik bir sonla biten örnekler ise sıkça haberlere yansıyor. İlk kez 2007 yılında, 52. Venedik Bienali’nde sergilenen Maaria Wirkkala’nın Karaya Çıkmak Yasaktır adlı eseri Arter’in birinci katında sergilenmeye devam ediyor. Adını Venedik kanallarında sıkça karşılaşılan uyarıdan alan eser daha göç yolculuğunun başında her şeyini, sevdiklerini, yaşamını kaybeden göçmenlerin başına gelenleri, Venedik yakınlarında alabora olan göçmen teknelerini akıllara getiriyor. Sergide, Murano Adası’ndan getirilen rengarenk kırık cam parçalarıyla dolu odanın içinde, tıpkı bir adaya dönmüş cam parçaları üzerinde, içi kan kırmızısı su ile dolu eski bir sandal görüyoruz. Battı batacak gibi duran sandalın karşı duvarında ise beyaz camdan bir merdiven yer alıyor. Merdiven adeta boşlukta süzülüyor. Tekne gibi bir yere varmayan, boşlukta asılı, arada kalmış. Başka bir duvarda parıldayan tek bir kürek eşlik ediyor onlara. Küreğin içerisine yerleştirildiği kutu ise bir tabutu andırıyor. Giriş ve çıkışa, sanatçının anne babasından kendisine kalan, Gentile Bellini’nin San Lorenzo Köprüsü’ndeki Haç Mucizesi resminin kartpostalları yerleştirilmiş. Küratör Nilüfer Şaşmazer’in de belirttiği gibi, sanatçı kartpostallar ile göçmen teknelerinin daha iyi bir yaşam, güvenli bir liman bulma umuduyla çıktığı göç yolculuğundaki trajik son yerine, farklı mutlu bir son alternatifi olabilir mi? sorusunu sorduruyor.