İrrasyonel karşısında zafer

Türkçeye ‘akıldışı’ olarak çevrilen ‘irrasyonel’ sözcüğüyle aramda, hastalıklı bir sevgi ve tümüyle rasyonel temelli bir saygısızlık ilişkisi var.

‘İrrasyonel’ sözcüğünü seviyorum, çünkü;

1) Söylenirken çıkarılması gereken çift ‘r’ sesiyle ajitatif, hatta doğada genellikle vahşi hayvan hırlama ve kükremelerinde duyulabilecek türden agresif bir işitsel etki yaratıyor -Arapça’da, vurgulanarak seslendirilmesi gereken harflerin üstündeki işaretin adı olan ‘şedde’ ile ‘şiddet’ sözcüğünün aynı kökten gelmesi boşuna değil…

2) Latince ‘akıl’, ‘ölçü’ gibi belli bir düşünsel düzene dair anlamlar içeren ‘rasyo’ (ratio, racio) sözcüğünün başına getirilen olumsuzluk eki ‘ir’, olmayana ergi yöntemiyle şu yaşadığımız günlerin basit bir tanımını içeriyor. Yaşadığınız ülkeyi bir nefeste tanımlamanızı sağlayacak bir sözcüğü sevmez misiniz?!

Ama bu ikinci neden yüzünden ‘irrasyonel’e saygı duymak çok zor, hatta olanaksız. Çünkü, insan denen canlı türünün toplumsallaşmaya, birlikte yaşamaya dair geliştirdiği ne kadar uygarlık ölçüsü varsa (hukuk, demokrasi, eşitlik, özgürlük…) hepsinin ortadan kalktığı bir delilik halini vurguluyor. ‘İrrasyonel’ için örneğin İngilizce eşanlamlılar sözlüğünde ‘deli’, ‘saçma’, ‘sıyırmış’, ‘aptal’, beyinsiz’, ‘tımarhanelik’, ‘bunamış’, ‘anlaşılmaz’, ‘dengesiz’ gibi sözcükler önerilmesi de boşuna değil…

Böylesine ‘irr’ bir ortamda, ya kendimizi bastıracağız, sonra da ‘baskılanmışın ürkütücü geri dönüşü’nü bekleyeceğiz, ya da, ancak ‘izahı olmayanın mizahı olur’ sözüyle tanımlanabilecek yeni bakış ve yorumlama biçimleri geliştireceğiz. Aksi takdirde, psikotik düzeyde ölçüyü kaybetme, iktidar ve destekçileri kadar irrasyonelleşme tehlikesi var.

İşin kötüsü, mizah ve ironi belli düzeyde zekâ ve akılcılık gerektirdiği için, irrasyonel tarafından her fırsatta cezalandırılır. Bırakın gündelik mizah ve ironiyi, mizah dergilerinin bile mizah yapmasını zorlaştıran bir ölçüsüzlük ve akılsızlıktır bu.

Ama olsun! Örneğin, kampüste baskılara karşı direndiği için gözaltına alınan arkadaşınızın durumunu öğrenmeye karakola gittiğinizde polis sizi de gözaltına alırken, şu iki kişiden hangisi olmak istersiniz?

“Polis: Şimdi arkadaşını görebilirsin. Eller yukarı!
Mark (Vietnam karşıtı protest üniversite öğrencisi): Ne gün ama…
Polis: Adın?
Mark: Karl Marx.
Polis: Nasıl yazılıyor?
Mark: Me, a, re, iks.”

Soyadı kısmına Marx yazan polis, ad kodlanmadığı için ne duyduysa onu yazar: “Carl” (Zabriskie Point, Michelangelo Antonioni, 1970)

***

Yıllar önce bir gün Üsküp’te dolaşırken, magnet türü hediyelik eşyalar satılan bir tezgahta, üstünde zafer işareti yapan Marx çizimi bulunan bir magnet gördüm. Ürün çok hoşuma gitmişti ama fiyatı diğer magnetlere göre fazlaydı. Ben bunu söyleyince, satıcıyla aramızda şöyle bir konuşma geçti:

“Satıcı: Nereden geliyorsun?
Ben: İstanbul.
Satıcı: Anlaşıldı. Bak yoldaş, İstanbul’da her şeyi bulabilirsin ama bunu bulamazsın.” Sonra satıcı tek kelime bile etmedi. Eh, bu yanıt üstüne de pazarlık yapılmaz ya, bugün hâlâ göz önünde tuttuğum magneti aldım.

Yıllar sonra, İstanbul’da bazı satıcılarda aynı magneti gördüm. Üsküp’e ilk gidişimde o satıcıyı bulup göğsümü gere gere “Bak yoldaş, artık İstanbul’da da bulunuyor!” diyerek hediye etmek için bir tane aldım.

Sonra ne oldu? TL’nin Euro karşısındaki çöküşü yüzünden, değil Üsküp’e gitmek, Bulgaristan sınırını geçmek bile hayal oldu. Ama işte tam da bu yüzden o zafer işareti daha bir güzel görünüyor artık…