İş cinayetlerini durduralım

İşçi sağlığı ve iş güvenliği konusu, ülkemizin en can yakıcı sorunlarından biri. Her yıl binlerce kişi işyerlerinde hayatını kaybediyor. On binlerce kişi iş kazaları ve meslek hastalıkları nedeniyle yaralanıyor veya sakat kalıyor.

Madenlerde, inşaatlarda, tarım alanlarında, fabrikalarda yaşanan facialar toplumda derin acılar yaratıyor. İSİG Meclisi’nin derlediği bilgilere göre 2019 yılı içerisinde en az 1736 çalışan, işyeri kazalarında hayatını kaybetmiş. AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana iş cinayetlerinde hayatını kaybeden emekçilerin sayısının 24 bine yaklaşmış durumda. Avrupa Birliği verilerine göre Türkiye ölümle sonuçlanan kazalar bakımından Avrupa’da ilk sırada yer alıyor.

Her yıl, evine ekmek götürebilmek için emek harcayan 2 bine yakın işçinin işyerinde hayatını kaybediyor olması, ülkemizdeki işyerlerinin güvensizliğinin ve bunu düzenleyen mevzuatın yetersizliğinin göstergesidir.

Oysa “elverişli koşullarda çalışma hakkı” İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde güvence altına alınmış bir hak. Emeğin yüzlerce yıllık mücadelesi sonucunda benimsenen bu hak, “işçi sağlığı ve iş güvenliği” adıyla tüm dünyada kabul edilen temel bir çalışma ilkesi halini almış.

İŞ CİNAYETLERİNİN FAİLİ

Her şeyden önce belirtmek gerekiyor ki, iş kazaları ve meslek hastalıklarının temelinde, sermayenin azami kar hırsı ve emek karşıtı politikaları yatmaktadır.
Taşeronlaştırma, özelleştirme, sendikasızlaştırma, denetimsizleştirme, esnek istihdam politikaları, ağır çalışma koşulları ve kayıt dışı istihdam iş kazalarının ve meslek hastalıklarının artmasına neden olmaktadır.

Yasalarımız işçiyi korumak, iş güvenliğini sağlamak ve meslek hastalıklarını önlemekten çok sermaye çıkarlarını gözeten konumdadır. Siyasi iktidar, mevzuatı ve çalışma koşullarını iyileştirici ve geliştirici adımlar atmaktan sürekli olarak kaçınmaktadır. Çünkü insan hayatını değil, rantı odağına almakta; çalışandan değil, işverenden yana taraf olmaktadır.

Ülkemizde iş cinayetlerinin, iş kazalarının ve meslek hastalıklarının bu denli yaygın olmasının bir diğer nedeni de, emekçilerin sendikal haklarının bakı altında tutulmasıdır. Sendikal örgütlenmenin önündeki engeller tüm çalışanlar için kaldırılmadıkça işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda yol almak mümkün olmayacaktır. Sendikasız uzman, sendikasız işçi, örgütsüz bir çalışma yaşamı ile emekçiler tüm olumsuzluklara açık ve savunmasızdır.

İŞ CİNAYETLERİNE KARŞI MÜCADELE

Ülkemizin kanayan yarası durumundaki işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunun çözümü yolunda mesafe katedebilmek için basit ve uygulanabilir çözümler bulunuyor.
Öncelikle işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanmasının öncelikle devletin ve işverenin görevi olduğu unutulmamalıdır. Devletin ve işverenlerin temel sorumluluklarından kaçtıkları, kendi yerlerine birer günah keçisi olarak iş güvenliği uzmanlarını koydukları bir çalışma yaşamında, önleyici ve engelleyici hiçbir çalışmanın yapılamayacağı açıktır. İş güvenliği uzmanlarının işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması konusundaki görevlerinin bir danışmanlık hizmeti olduğu kabullenilmelidir. Bu alanda çalışanlara işverenin sorumlulukları yüklenmemeli, işverenlerin iş güvenliği için yeterli tedbir ve önleyici uygulamayı gerçekleştirmesi sağlanmalı ve denetim mekanizmaları geliştirilmelidir.

Ülkemizdeki iş cinayetlerine dikkat çekebilmek için, 263 madencinin hayatını kaybettiği Kozlu Maden Faciası’nın yıldönümü olan 3 Mart tarihi TMMOB tarafından “İş Cinayetlerine Karşı Mücadele Günü” olarak ilan edilmiştir.

Bu vesileyle, emekçilerin insan onuruna yakışır, güvenli ve güvenceli çalışma hakkının altını bir kez daha çiziyor, iş güvenliği önlemlerinin artırılması, bağımsız denetim sisteminin yerleştirilmesi, iş cinayetlerinin durdurulması talebimizi bir kez daha yineliyorum.