Küresel bir salgına dönüşen Covid-19 nedeniyle içinde bulunduğumuz sıkıntılı dönem devam ediyor. Diğer taraftan salgının yarattığı ekonomik yansımalar da tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de derinden hissediliyor.

Bu etki elbette ki güçlü ekonomiler ile bizim gibi kırılgan yapıya sahip ekonomiler arasında farklı hissediliyor; ama ortada şöyle bir gerçek var ki, bu sancılı dönem şüphesiz ki her krizde olduğu gibi yine en çok çalışan kesimi vurdu.

İşsiz sayısı katlanmakla kalmadı; getirilen geçici düzenleme ile ücretsiz izine sevk edilen, ücretinin sadece belirli bir kısmını kısa çalışma ödeneği ile alan ya da ücretsiz izinde sadece 39 TL cep harçlığı alabilen bir kesim ortaya çıktı.

Kaynağı İşsizlik Sigortası Fonu olan kısa çalışma ödeneğine 3 milyon çalışan için başvuruldu. Ödemelerin başlandığından söz edilse de halen pek çok irili ufaklı kuruluşta çalışan işçiler hesaplarına kısa çalışma ödeneklerinin yatmadığı gerekçesi ile işverenlerine, İŞKUR’a ya da Alo 170 hattına başvurup ödeneklerinin akıbetini soruyorlar.

Asıl işlevi iş ve işçi bulmaya aracılık etmek, işçi şikâyetlerini almak, işten çıkarılanlara işsizlik ödeneği ödemek olan Türkiye İş Kurumu’nun da altyapısı itibarı ile böyle 3 milyon kişilik bir devasa ödenek talebi karşısında yetersiz kaldığı gerçeğini kabul etmek gerekiyor. Telefonlara dahi cevap veremiyorlar; verdiklerinde de karşınıza çıkan memurlar sorular karşısında çaresiz kalıyorlar.

Yani bakanın basına zaman zaman yaptığı ödemelere ve sürecin kısaltılacağına ilişkin açıklamaların tersine, daha pek çok çalışanın yaklaşık 2 aydır çalışamamalarına ve/veya kısmi çalışıyor olmalarına karşın ellerine kısa çalışma ödeneği geçmedi.

Diğer taraftan Covid-19’un çalışma hayatımızda yarattığı kaosu fırsat bilen kimi işverenlerin çalışanlarına karşı iş hukukunun sanki askıya alındığı gibi bir tavır içerisinde olduklarını gözlemliyoruz. Bu sonuca çalışanlardan gelen soruların içeriğinden varabilmek kolayca mümkün oluyor.

Yani kendi alacakları konusunda son derece şahin olan kimi kuruluşlar konu işçi ücretlerine geldiğinde kolaylıkla krizi bahane ederek işçiye karşı edimlerini yerine getirmeyebiliyorlar.

Çalışanların bu dönemde en çok yakındıkları konular; kriz bahane edilerek ücretlerinin ödenmemesi ve/veya geç ödenmesi, fazla mesai ve genel tatil ücretlerinin ödenmemesi, ücretlerinden indirim yapma teklifi, işten çıkarılmalarına karşın işçilik alacaklarının ödenmemesi gibi konular.

Bu şikâyetler aslında normal dönemlerde de en sık karşılaştığımız işçi yakınmaları olmakla birlikte, görünen o ki bazı kötü niyetli işverenler bu kaotik dönemi fırsat bilip "Nasıl olsa herkesin işi başından aşkın (örneğin İŞKUR), kimse kimseye ödeme yapmıyor" mantığıyla iş hukukunun adeta askıya alındığı izlenimi yaratmaya çalışıyorlar. Hatta daha da öteye giderek işçilere "İstediğin yere şikayet et, seninle kim ilgilenecek” diyen işverenler olduğunu biliyoruz.

Bu tür durumlarla karşı karşıya kalan işçi arkadaşlarımız şunu bilmeliler ki her kriz döneminde bu tür kötü niyetli işverenlerle karşı karşıya kalmak mümkündür. Sakın ola ki "Şikâyetimi böyle bir dönemde kimse duymaz" gibi düşüncelere kapılıp hakkınızı aramaktan vazgeçmeyiniz.

İşçi şikâyetleri bilindiği gibi Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na bağlı Türkiye İş Kurumu ve Alo 170 hattına yapılabilmektedir. Ayrıca dava öncesi arabuluculuk kurumuna başvuru yapmak ve buradan sonuç alınamadığında iş mahkemelerinde dava açabilmek mümkündür.

Dünyada Sanayi Devrimi'nin ardından ortaya çıkan ve temel amacı işçiyi korumak olan iş hukukunun ülkemizde de 84 yıllık bir geçmişi vardır. Bu süre içinde her ne kadar yıpratılmaya, esnetilmeye çalışılsa da böylesine eski bir müessesenin ortadan kaldırılması ya da bu hukuk yokmuş gibi davranılması mümkün değildir. Tüm çalışanlar hakları için mücadeleye etmeye devam etmeliler ve hukuksal zeminde hak arama araçlarını sonuna kadar kullanmayı sürdürmeliler.