Ülkede değişen hükümetler ve söylemleriyle siyasal ve ekonomik koşullar değişirken işçilerin, emekçilerin de sorunları büyüyor ve bu sorunlar sinema filmlerinin konusu olmaya devam ediyor.

İşçi sınıfı cennete gider-1: Lacivert Gece

Emine Uçar İlbuğa

Son günlerde işçiler ve kuryelerin hak verilmez alınır şiarıyla başlattıkları grev ve mücadeleler gündemde. Bu grevlerin günümüz koşullarında oldukça önemli gelişmeler olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye’de özellikle 1980 Askeri Darbesi ile başlayan ve ANAP hükümeti ile beslenen yeni liberal politikalarla işçi sınıfına büyük darbe vuruldu. Kamuya ait büyük işletmelerin özelleştirilmesi ve bu politikaların günümüze değin devam ettirilmesi ile sendikaların gücü zayıflatılarak örgütlü mücadelenin önü tıkanmaya çalışılıyor.

Ülkede değişen hükümetler ve söylemleriyle siyasal ve ekonomik koşullar değişirken işçilerin, emekçilerin de sorunları büyüyor ve bu sorunlar sinema filmlerinin konusu olmaya devam ediyor çünkü sinema filmleri içinde şekillendiği dönemin gerçeklerinden besleniyor. Türkiye sinemasında işçi sınıfının sorunlarını, işçilerin bilinçlenme ve örgütlü mücadelelerini tema edinen çok sayıda film çekildi. Karanlıkta Uyananlar (Ertem Göreç, 1964), Bitmeyen Yol (Duygu Sağıroğlu, 1965), Almanya Acı Vatan (Şerif Gören, 1979), Demiryol (Yavuz Özkan,1980), Çark (Muzaffer Hiçdurmaz,1987), Zerre (Erdem Tepegöz, 2012) bu filmlerden sadece bazılarına örnek gösterilebilir. Aynı şekilde Türkiye madenlerinde çalışan ve özellikle zorlu çalışma koşulları, grizu patlamaları, madenlerde meydana gelen göçüklerle hayatını kaybeden veya sakat kalan yüzlerce madenci ve ailelerinin hikâyeleri de sinema filmlerinin konusu oldu ve olmaya devam ediyor. Türkiye sinema tarihinde maden işçilerini ve hak mücadelelerini tema edinen çok sayıda kurmaca ve belgesel film çekildi. 1978 yapımı Yavuz Özkan’ın maden işçilerinin gücünü ortaya koyabilmeleri ve sarı sendikalara karşı mücadelelerini ele alan Maden filmi bunlardan sadece biri. Bununla birlikte 1990’lı yıllarda dönemin hükümeti madenleri özelleştirmek adına işçilerin toplu sözleşme toplantılarını çıkmaza sokarak, madenleri kâr etmeyen işletmeler olarak gösterdi ve aynı zamanda sendikal mücadelelerin de önünü engellemeye yönelik politikaları benimsedi. İşçilerin taleplerini göz ardı eden hükümet politikalarına karşı Genel Maden İş Sendikası bayrağı altında maden işçileri aileleri ve halkın da büyük desteğini alarak büyük Ankara Yürüyüşü’ne başladı. Yönetmen Metin Kaya 1990-91 Ankara Yürüyüşü’nü “100 bin Kişiydiler” adlı belgesel (2008) ile tarihin arşivine taşıdı. Bugün giderek özelleştirilen madenlerde sorunlar devam ediyor. Çünkü güçlü sendikal mücadelelerin önü kapatıldı ve en son 2014 yılında Soma Maden Faciası, madencilerin özel işletmelerce nasıl sömürüldüklerini, sorunların nasıl çözümsüz bırakıldığını yeniden gösterdi.

“İndim maden ocağına”

Doğu Karadeniz’de bir köy halkının HES’e karşı verdikleri mücadeleyi temel alan, kurgusal/belgelere dayalı Kırlangıçlar Susamışsa (2014) adlı filmi ile tanıdığımız, yazar, yapımcı ve yönetmen Muhammet Çakıral hem senaryosunu yazdığı hem de yönetmenliğini üstlendiği Lacivert Gece filmi ile örgütlü mücadeleye inanmış emekli bir maden işçisi ve oğlu arasındaki baba/oğul ilişkisi üzerinden kuşak çatışmasını, aile ilişkileri ve kadının görünmeyen ev içi emeğini, geçmiş ve bugün üzerinden madencilerin madenlerde yaşadıkları sorunları, sorunları çözme biçimlerini dönem ve koşullar üzerinden tartışmaya açıyor.

Zonguldak Maden İşletmesi’nden emekli Kazım (Metin Coşkun), oğlu Semih’in (Cansu Fırıncı) kendisi gibi madenci olmasını istemez ve oğlunu üniversiteyi okuması için teşvik eder. Ancak Semih’in ne madenci olmak ne de üniversite eğitimine devam etmek gibi bir amacı yoktur. Onun en büyük tutkusu futboldur ve bu nedenle babasını hayal kırıklığına uğratsa da üniversite sınav günü tercihini futbol oynamak yönünde kullanır. Toplumun en küçük birimi olan ailede ebeveynler ve çocukları arasındaki ilişkilerde ister geleneksel ister modern toplumlarda olsun her iki tarafın da birbirlerinden beklentileri ve bu beklentilere istenilen karşılıkların bulunamaması durumunda çatışmalar da kaçınılmaz oluyor. Dolayısıyla baba ve oğul arasındaki ilişkinin en önemli kırılma noktası Kazım’ın oğlunun geleceğine ilişkin kurduğu beklenti ile Semih’in kendi geleceği adına kurduğu hayallerin örtüşmemesi oluyor. Kendi yaşamından edindiği deneyimlerden yola çıkarak oğlunun geleceğini daha akılcı bir şekilde inşa etme isteği/beklentisi gerçekleşmeyen Kazım giderek sessizleşir ve içine kapanır. Semih’in kendi hayatını farklı kurgulaması, hatalarıyla ve doğrularıyla yaşamını sürdürmesi ve her seferinde babasının kaygılarını haklı çıkaracak sonuçlarla eve dönmesi ise her ikisinin de aynı evde iletişimin en asgari düzeyde yürütüldüğü bir suskunluk sarmalında yaşamalarına yol açar. Babasının eğitimi için verdiği desteği bir kenara bırakıp, Zonguldak Spor da genç bir oyuncu olarak kendine bir yer edinen Semih, Zonguldaklı futbolcu arkadaşı Metin Tümer gibi uzun soluklu bir kariyer yapamaz. Spor yaşamı bittiğinde işsiz bir eş, baba ve oğul olarak babasının emekli maaşı ile zoraki geçimini sürdürmek durumunda kalır. Artık onun düşündüğü babasının yaşayacağı yeni bir hayal kırıklığından ziyade kendi kızının geleceğini sağlamak ve borçlarını ödemektir. Bu nedenle madenci arkadaşı Hüseyin’in yardımıyla (Ümit Çırak) bir maden ocağında çalışmaya başlar. Ancak bir süre sonra Semih ve arkadaşları göçük altında kalır ve yaşamını kaybeden iş arkadaşı ve yaralanarak bir kolunu kaybeden Semih’e maden işletmesinin avukatı tarafından kan parası ödenerek kaza dosyasının kapatılması teklif edilir. Kazada bir kolunu kaybeden Semih giderek daha bir kırılgan ve öfkeli bir hal alır. Evde babası, kızı ve eşine, kahvede arkadaşlarına karşı hırçın tavrı nedeniyle yalnızlaşır. Babasının ölümü ve evin tüm sorumluluklarını üstlenmiş olan eşi Beyza’nın (Güliz Gençoğlu) gidişi Semih için bir dönüm noktası olur. Böylece evde yalnız kalan Semih için babası ve kendisi ile yüzleşme süreci başlar. Semih önce zorlu bir hayat mücadelesi vermiş bir madenci olarak büyük Ankara Yürüyüşü’ne katılmış, geride kendisine mücadeleci bir yaşam ve gazete haberlerinden, yazdığı günlüklerden oluşturduğu bir arşiv bırakan babası Kazım’ın odasına girer, onun kestiği gazete kupürleri, aldığı notları okuyarak onu tanımaya ve anlamaya çalışır. Ardından babasının sendikal geçmişinden referans alarak kazada ölen/yaralanan diğer madenciler ve aileleri ile birlikte çalıştıkları maden işletmesine karşı hukuk mücadelesi başlatır. Sonra da kendi yeterliliklerinin ve eksikliklerinin farkında olarak hem özel hem iş yaşamını yeniden kurgular.

Kadının adı var/yok

Banliyö arkasında babadan kalma evde eşi, kayınpederi ve kızıyla birlikte yaşayan Beyza evin nerdeyse tüm sorumluluklarını üstlenmiş bir kadın. O evin ekonomisine yardım etmek adına temizliğe giden, çocuğun eğitimi/bakımı, hem yaşlı kayınpederinin hem de eşinin sağlık sorunları ve psikolojik gelgitleriyle görülmeyen bir ev emekçisidir. Semih’in her sıkıntısında, mutsuzluğunda koşulsuz onun arkasındadır. Onun tüm yaşamı ev içinde, eşinin hayal kırıklıkları, mutsuzluğu, istekleri, arzuları etrafında şekillenmektedir. Filmin merkezinde baba ve oğul çatışması, sorunlar yaratan, sorunlar yaşayan erkekler yer alırken Beyza erkeklerin çevresinde onlar arasındaki bağı kuran, onları anlamaya çalışan ve koşulsuz destek olan kişi olur. Beyza’nın bir kadın olarak duyguları, kaygıları, geleceğe ilişkin hayalleri, beklentileri görünmez.

Sonuç olarak Muhammet Çakıral filminde, madenlerde çalışan iki farklı kuşağı karşı karşıya getiriyor. Lacivert Gece’de hem Semih’in bireysel değişim ve dönüşümü hem de maden işçilerinin geçmiş ve bugün üzerinden yaşadıkları koşullar ve mücadele ortamları ortaya konuyor. Semih babası ve eşinin yokluğunda kendi yaşamının sorumluluğunu üstlenmeyi ve babasının günlüğünü kendine referans alarak, yeniden hayata tutunmayı başarıyor. Güçlü ve ne istediğini bilen bir Semih için daha önce kapalı olan kapılar birer birer açılmaya başlıyor ve eski bir sendika yöneticisi ve madencinin oğlu olarak tüm baskı ve yıldırma politikalarına karşı mücadele bayrağını bireysel de olsa teslim alıyor.

1 İtalyan yönetmen Elio Petri’nın 1971 yapımı filminin adı.