Eray Canberk: “Türkiye’de işçi, emek, işçi sınıfı gibi konuları işleyen şairlerin başı hep derde girdi. Yaşadığımız 21. yüzyılda bile bizde bu durum değişmedi ama çok da iyi şiirler yazıldı”

‘İşçi sınıfından söz etmek netameli iştir’

KADİR İNCESU

Emeği ve emekçileri konu alan şiirlerden oluşan “Selam Yaratana” ve “Ellerimiz Günışığı” adlı iki kitaplık şiir antolojisi yayımlanmıştı 2000 yılının Aralık ayında... Eray Canberk ve Gülsüm Cengiz’in hazırlamış oldukları antolojinin yeni baskısı yine Evrensel Basım Yayım tarafından ama iki kitap birleştirilip tek kitap olarak “Selam Yaratana” adıyla yayımlandı Antoloji üzerine Eray Canberk ile söyleştik.

‘Elimizden geldiğince nesnel olmaya çalıştık’
>>Ülkemizde antoloji yayımlamak için, sonrasında gelecek eleştirileri de göze almak gerekir. İlk baskıdan sonra olumlu ve olumsuz ne gibi eleştiriler aldınız?
Önce “antoloji” yerine “seçki” ya da “güldeste” demeyi yeğlediğimi belirtmek isterim. Ne var ki “antoloji” yaygın olarak kullanılıyor, bu alışkanlığı bozmayalım. Şiir antolojileri öncelikle “Kim var? Kim yok” değerlendirmesiyle karşılanır. Antolojiyi hazırlayanlar olarak biz elimizden geldiğince nesnel olmaya, tanınan tanınmayan pek çok şaire yer vermeye çalıştık. Bütün sanat yaratıları için emek söz konusudur ama bizim antoloji için belirli bir izlek söz konusuydu: Emek ve emekçi ya da emekçiler. Yerli ve yabancı şair ayırımı yapmak istemediysek de amaç daha çok bizim dünyamızla, memleketimizle ilgili şiirleri seçmekti. İlk eleştiriler, daha antoloji basılmadan yayınevinden ve şair ağabeyimiz Kemal Özer’den gelmişti. Antoloji “klasik” bulunmuştu ama nasıl olması gerektiği konusunda da açık seçik bir örnek önerisi gelmemişti. Sonraki eleştiriler çoğunlukla bilinen, beklenen, tahmin edilen eleştirilerdi. İlk baskının yapıldığı dönemde antoloji yapma koşulları daha esnekti. Kaynak belirtildikten sonra şairden izin almak gerekmiyordu ama biz yine izin almaya gayret ettik, özen gösterdik. İkinci baskıda ise aradan yıllar geçmiş ve antoloji hazırlama yönetmeliği değişmişti. Sağ ise şairinden, değilse ve ölümünden 70 yıl geçmemişse varisinden ve ayrıca şiir kitaplarını yayımlanmış yayınevinden ya da bağlı olduğu telif hakkı ajansından yazılı izin almamız gerekiyordu. Neredeyse iki yıl boyunca bu işle Gülsüm Cengiz uğraştı. Ben de ona yardımcı olmaya, katkıda bulunmaya çalıştım. Şairlerin ya da varislerin büyük çoğunluğu neredeyse hiç düşünmeden izin verdiler ama bazı şairler ve varislerden izin yerine üzücü ve kırıcı tepkiler aldık. Bu da ayrı bir konu. Antolojinin ilk baskısıyla ilgili olumlu bir tepkiyi de anmadan geçmeyeyim. Bu da, çeviri alanında edebiyatımıza çok emeği geçmiş olan Sevgi Tamgüç’ün ilk baskıyı tanıtan yazısıdır. Söz konusu yazı ikinci baskının sonunda yer alıyor.

>>Antolojide, doğum tarihleri 1867 ve 1977 arasında olan onlarca şairin şiirleri yer alıyor. Şairlerimizin emeğe, emekçiye bakışları nasıl bir değişim göstermiştir?
İnsanların toplu yaşama başladığından bu yana işçi ve emek söz konusu elbette. Önceleri tarım işçileri ve tekil olarak zanaatçı var. Çok sonraları tarım işçilerine ve zanaatçılara yeni üreticiler ekleniyor. Derken 19. yüzyılda sanayinin gelişip yaygınlaşmasıyla sanayi işçisi oluşuyor. Bizde 19. yüzyılda sanayileşme henüz pek cılız. Şiirler de buna göre; daha çok çiftçiden, zanaatkârdan, kol emeği gerektiren işlerde tek başına çalışanlardan söz ediliyor. Daha sonra, 20. yüzyılda ve Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte başlayan sanayileşmeyle oluşan işçi sınıfı giriyor işin içine. Bu oluşumla birlikte emek kavramı, işçinin yaşama koşulları ve sorunları, derken sendikalaşma, grev, lokavt, işçi ücretleri. Toplumsal/siyasal değişimlerle ve gelişmelerle şairlerin emeğe ve emekçiye bakışları da değişiyor doğal olarak. Ne var ki bizde işçiden, emekten, hele hele işçi sınıfından söz etmek netameli bir iştir. Bu konuları işleyen şairlerin başı hep derde girmiştir. Yaşamakta olduğumuz şu 21. yüzyılda bile bizde bu durum pek değişmemiştir ama çok da iyi şiirler yazılmıştır.

>>Tarihsel süreçte emek/emekçi açısından daha çok hangi konular öne çıkmış?
Yine bizim ülkemizle sınırlı kalalım. Çünkü antoloji daha çok bizim şairlerimizden örneklerle oluşuyor. 400 sayfalık antolojinin yalnızca 50 sayfası dünya şairlerine ayrılmış durumda. Gülsüm Cengiz bu bölümü açıklamalarla, değinmelerle, yorumlarla ve eklediği bilgilerle zenginleştirdi. Bizim şairlerimizin işledikleri konular çoğunlukla işçinin birey olarak çektiği acılarla, katlandığı eziyetlerle ilgili. Daha başka türlü söylersek işçinin insanî durumu söz konusu.

‘İşçi sınıfından şairler de var’
>>Antolojide şiirlerini yayınladığınız isimleri yaptıkları işler açısından da değerlendirdiğinizde ortaya nasıl bir sonuç çıkıyor?
Antolojideki şairlerin büyük çoğunluğu işçi sınıfından değil ama geniş anlamda diyelim, hemen hepsi emekçi. Bizim şairlerimiz için de, yabancı şairler için de aynı şey söz konusu. İşçi sınıfından şairler de var elbette. Kökeni ne olursa olsun, mesleği ya da uğraşı ne olursa olsun şairin de bir yazı/yazın emekçisi olduğunu unutmayalım. Az önce de değindim; insanî olmak söz konusu.

>>Antolojinin konusu belli: “Emek şiirleri”… Bunca şairin şiirlerini tararken konuyla ilgili şiir bulmada ya da seçmede zorluk yaşadınız mı?
Bulmada da, seçmede de pek zorluk yaşadık denemez. Benim de, Gülsüm Cengiz’in de uğraş alanımız zaten şiir. Gülsüm özellikle emek ve emekçi şiiri konusuyla içli dışlı bir şair. En umulmadık şairde bile konuyla ilgili bir şiir bulduğumuzu hatırlıyorum. Burada benim açımdan ilginç bir durumdan söz etmeliyim. Cumhuriyet’ten hemen önce şiir yayımlamaya başlayan ve genel olarak Hececiler dediğimiz şairleri gözden geçirirken şiirlerinde emek ya da emekçi konulu olanlar da vardı ve bu ilgimi çekmişti. Antolojide bu şairlerden örnekler vermeye de çalıştık.

>>Ülkemizde işçi sınıfının ilk şairidir Yaşar Nezihe Bükülmez. İlk 1 Mayıs şiirini ve grev şiirini yazmış. Yaşar Nezihe için neler söylemek istersiniz?
Yaşar Nezihe benim birçok bakımdan ilgi duyduğum bir şairdir. Adına ilk kez nerede rastladım? Sanıyorum Kerim Sadi’nin bir kitabında hayatı ve şiirleri konusunda bilgiler vardı. Buradan hareketle araştırdım ama pek fazla bilgiye ulaşamadım. Sonra Taha Toros’un Mazi Cenneti adlı kitabında ayrıntılı bilgilere ulaştım. Yaşar Nezihe 1880’de Silivrikapı’da Alay İmamı Sokak’ta doğmuş. Bir dönem Aksaray’da Oruçgazi Mahallesi’nde yaşamış. Buralar benim çocukluğumda tanıdığım mahallelerdir. Suriçi’nin yoksul ya da orta hallice mahalleleridir. Yaşar Nezihe buralarda el emeğiyle hayatını kazanarak yaşamış, bu arada üç çocuğundan tek hayatta kalan Vedat’ı da büyütüp yetiştirmiş. Şiirlerinde acılı ve zorlu hayatı yansır. Kendi kendini yetiştirmiş, emekçilere yandaş olmuş bir şair. Tramvay amelesinin grevini destekleyen şiiri, 1923’te “1 Mayıs” adlı şiiri yazmış. Takibata uğramış. Ayrıca Osmanlı toplumundaki kadın erkek ilişkilerinin olumsuz yanlarını açıkça eleştirmekten geri kalmamış. Bu açıdan toplumumuzun ilk Feministlerinden biridir. Çileli bir hayata karşılık yaşama direnci de ilgi çekicidir. 1971’de, 91 yaşında İstanbul’da hayata gözlerini yumdu. İlk bilgilerde ölüm tarihi 1935 olarak gösterilmiştir! Bildiğim kadarıyla ömrünün son yıllarını Kadıköy yakasında geçirdi ve mezarı da o taraflardadır. Ancak ölümünden sonra şairliği, Feministliği, işçi tarihimizdeki yeri değerlendiriliyor.