Hukuk devleti, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, kullanılmaları için etkin olanaklar sağlayan ve hak ihlallerini önleyen/gideren rejimin adıdır

Hukuk devleti, yurttaşların temel hak ve özgürlüklerini güvence altına alan, kullanılmaları için etkin olanaklar sağlayan ve hak ihlallerini önleyen/gideren rejimin adıdır. Anayasa, Türkiye devletini bir “sosyal hukuk devleti” olarak tanımlıyor. Dolayısıyla bir adım öteye gidiyor, yurttaşların sosyal ve ekonomik hakları da güvence altına alınıyor. Devlet çalışan ve iktisadi olarak zayıf yurttaşları diğerleri (varsıllar, sermayedarlar) karşısında daha etkin bir biçimde korumakla yükümlü. Peki, devlet bu ödevlerin hiçbirini yapmıyorsa işçiler ne yapsın?

Sendika üyeliği anayasal bir hak. Ancak gün geçmiyor ki, sendikalaşma nedeniyle işçiler işlerinden atılmasın. Hem de sadece merdiven altı şirketlerde değil; koca koca, küresel “vizyon ve misyon” sahibi şirketlerde. Eski TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’ın patronu olduğu Sütaş’ta Tek Gıda İş’e üye olan işçiler işten atılmakla kalmıyor, direnen işçilere karşı jandarma kullanılıyor ve işçiyi yıldırmak için bekledikleri yerin önüne dışkı dökülüyor.

Bir başka örnek; önde gelen ilaç şirketlerinden Deva İlaç, Petrol-İş Sendikasının örgütlenmesini engellenmeye çalışılıyor. Geçmişte uzun yıllar Petrol-İş’in örgütlü olduğu Deva’nın İngiliz East Pharma adlı bir fon tarafından satın alınması üzerine sendikasızlaştırma süreci başlatıldı. Önce 70 işçi işten atıldı, yargı kararına rağmen bu işçiler işe alınmalı. Son günlerde Deva’da yeniden örgütlenme çalışmaları başlayınca sendikalaşmaya öncülük eden 8 işçi işten atıldı. İşçiler şimdi Deva’nın Çerkezköy fabrikası önünde direniyor. İşçiler ne yapsın?

Bir sosyal hukuk devletinde devlet tüm yurttaşların, işveren ise işçinin bedensel ve ruhsal tamlığını (sağlığını) korumakla sorumlu. Soma katliamı üçüncü ayına yaklaşıyor. Ama Soma’dan sonra yeni bir Soma daha yaşandı. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (guvenlicalisma.org) Temmuz 2014 işçi ölümleri raporunu açıkladı: en az 123 işçi iş cinayeti kurbanı. Ocak ayından bu yana en az 1101 işçi ölmüş. Soma’da 301 işçi ölmüştü. Ocak ayından bu yana neredeyse üç ayrı Soma daha yaşanmış. İşçi ne yapsın?

İşçilerin yaşamlarını ve haklarını korumalarının en etkin yolu grevli toplusözleşmeli sendika hakkı. Ancak sendikalaşma engelleniyor. Bütün bu engelleri aşan ve sendikalaşan işçi, işverenden hak istediğinde ise karşısında devleti buluyor. Şişecam işçileri 20 Haziran’da greve çıktı, grev 8 gün sonra “milli güvenlik ve genel sağlığı bozucu” bulunduğu için 60 gün ertelendi. Erteleme aslında yasaklama, çünkü 60 gün bitince tekrar greve çıkılamıyor.

Sendika bu hukuksuzluğa karşı yargı yoluna başvurdu. Danıştay 10. Dairesi oy çokluğuyla hükümetin kararını onayladı. Kararın gerekçesi bir hukuk cinayeti: Meğer Şişecam grevi ekonomik gerekçelerle ertelenmiş, Danıştay hiçbir somut gerekçe göstermeden hükümetin açıklamasını kararına yazmış. Et kokunca tuz var. Peki, tuz kokunca ne var? Yargı hukukun değil de sermayenin yanında saf tutarsa işçi ne yapsın?

Şişecam grev erteleme kararının mürekkebi kurumadan, hükümet bu kez koştura koştura (mükerrer Resmi Gazete ile) Ciner grubuna ait iki kömür işletmesinde Maden-İş Sendikası’nın grevlerini milli güvenlik ve genel sağlığı bozucu bularak erteledi. Bakmayın siz anayasada grev hakkı yazdığına, Türkiye de hükümetin izin vermediği hiçbir grev yapılamaz. Hükümet yok derse grev yoktur. Geçmişte bir Danıştay freni vardı. Ancak Danıştay 10. Dairesi hukuku değil güçlüyü korumayı tercih ettiği için grevin yargısal güvencesi kalmamıştır. İşçi şimdi ne yapsın?

Cam işçilerinin örgütlü olduğu Kristal-İş Sendikası son olarak Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) başvurarak grev haklarının ihlal edildiğini ve bu ihlalin giderilmesini istedi. Şimdi gözler AYM’de. Bakalım AYM bireysel haklara gösterdiği özeni sosyal ve sendikal haklara da gösterecek mi? AYM’nin tutumu sosyal hakların ve sosyal hukuk devleti ilkesinin korunması açısından yaşamsal önem taşıyacak.

Bu yoldan da sonuç çıkmazsa işçi ne yapsın? Dağa mı çıksın! Hukukun böylesine ayaklar altına alındığı ve işçinin cascavlak ortada bırakıldığı koşullarda işçi ne yapsın? Hukuk devletinde hukuku korumak ve uygulamakla yükümlü olanlar bu ödev ve yükümlülüklerini yerine getirmezse işçi ne yapsın?

İşçiler hukuk için mücadele ederken yasalarla sınırlı kalmak zorunda değil. Ülkemizde çoğunlukla görüldüğü üzere, mevzuat hukukun en büyük engelidir. Oysa meşru olmayan yasalar kadüktür, hukuksuzdur. Bütün mesele bunun farkına varıp, gereğini yapmakta. Peki, işçiler ne yapsın, dağa mı çıksın? İşçilerin “dağları” iki yüzyıldan uzun bir zaman meydanlar, grevler, direnişler ve sendikalardır. Üstelik işçiler dün bunları yaparken kimseden izin almamıştır ve ne kazanmışlarsa bu yolla kazanmışlardır. Bu yüzden, işçiler ısrarla, inatla ve hep beraber “dağlarına” çıkmaya devam etmelidir.