Grev yasağıyla, AKP, açık bir biçimde diyor ki; “Ben ne hak tanırım ne hukuk ne grev özgürlüğü tanırım ne uluslararası sözleşme” “Bildiğimi yaparım, gerisini siz düşünün!”

İşçiler grev silahını yeniden kuşanırsa

Zafer Aydın

Kristal-İş Sendikası ile Şişecam arasında sürdürülen toplu iş sözleşme görüşmelerine devlet bir kez daha müdahale etti. “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” düsturu ile piyasa özgürlüğünün bir mit olarak gözümüze sokulduğu yerde, devlet eliyle grev hakkı ortadan kaldırıldı. Cam işçilerinin 24 Mayıs 2017 günü başlayacağı grev Bakanlar Kurulu kararıyla erteleme adı altında, yasaklandı. Böylece AKP işbaşına geldiği 2002 yılından bu yana cam işçilerine grev yaptırmama konusundaki kararlılığını, bir kez daha ortaya koymuş oldu. Üstelik bunu, Kristal-İş Sendikası'nın 2014 yılında erteleme kararının ardından yaptığı başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi’nin “grev erteleme hak ihlalidir” kararına rağmen yaptı. Grev hakkının ortadan kaldırılması işçiler karşısında sermayeyi korumak, grevlerin piyasaya yapacağı negatif etkileri yok etmek gibi sermaye yanlısı bir amaç taşımasının yanında, AKP’nin son dönemdeki hukuku, yasayı, mevzuatı bir kenara bırakarak hükümet etme alışkanlığının da bir uzantısı. Grev yasağıyla, AKP, açık bir biçimde diyor ki, “Ben ne hak tanırım ne hukuk ne grev özgürlüğü tanırım ne uluslararası sözleşme”, “Bildiğimi yaparım, gerisini siz düşünün!”

Bütün sermaye partileri gibi AKP de grevden hazzetmiyor. İşçilerin hak aramasına, hak istemesine tahammül edemiyor. İşçilere, sendikalara bir tür posta atma, hiza çekme, meydan okuma haline gelen grev engellemeleriyle bunu açık bir biçimde ortaya koyuyor. AKP döneminde grev yasağı esas, grev yapabilmek istisna haline geldi. Sosyal-İş Uzmanı Onur Bakır’ın değerlendirmesine göre AKP’nin 15 yıllık iktidarı döneminde greve çıkan işçi sayısı önceki 15 yıla göre 10’da 1’e düştü. AKP camda, lastikte, metalde işçilerin grev hakkını istikrarlı bir biçimde engelledi. Grev hakkı ellerinden alınan sendikalar, toplu iş sözleşmelerini kerhen imzalamak zorunda kaldı. AKP’nin grev hakkını engellediği ortamda, grev eğilimi de giderek azaldı.Toplu sözleşmeler enflasyona endekslenmiş, yeni bir kazanım içermeyen metinler haline dönüştü. İşçilerin grev hakkını kullanamaması doğal olarak ücretlerinin erimesini, çalışma ve yaşama koşullarının giderek kötüleşmesini getirdi.

İşçilerin haklarının gasp edilmesi, yoksullaşması pahasına şirketleri korumak ve desteklemek üzere yapılan grev yasaklamaları, artık hukuki, iktisadi ve siyasi tartışma konusu olmaktan iyice çıkmış bulunuyor. Özgürlük sözcüğünü yolsuzluklar söz konusu olduğu zaman “günah işleme özgürlüğü” kalıbı içinde kullanan bir siyasal anlayışa, grev özgürlüğünü anlatmaya çalışmak boşa gayret. “Hak adam gibi davranmayı bilene verilir” diye işçilerin haklarına tepeden bakan, “yeni elitlere” hak, sosyal hak, işçi hakkı diye konuşmak abesle iştigal.Herkesçe bilinen nedenlerle adiye koridorlarında yargıdan, idarenin bu antidemokratik kararını ortadan kaldırılmasını beklemek de fevkalede yersiz. Sözün özü, işçilerin, sendikaların önünde çok fazla seçenek yok. Ya grev hakkı fiilen savunulacak, ya da grev hakkıyla, dolaysıyla, insanca çalışma ve yaşama koşulları ile vedalaşılacak. Ya grevsiz, yandaş, güdümlü sendikalar üzerine kurulu biat ve lütuf düzeni kabul edilecek ya da hak eksenli, grevli toplu sözleşmeli bir çalışma düzeni yeniden kazanılacak. Yapılması gereken tercih bu kadar açık, bu denli net.

İktidarın, kendini hakla, hukukla, yasayla, mahkeme kararıyla bağlı saymadığı yerde, fiili mücadele meşru ve demokratik bir haktır. AKP’nin ben işçiye grev yaptırmam kararlılığı ile kurduğu oyun, ancak işçinin iradesi ve kararlılığı ile bozulabilir. Haksız, hukuksuz uygulama, anti demokratik yasak, ancak fiili grev yoluyla işlemez hale getirilebilir. Nitekim metal işçileri de bunu yaptı. Birleşik Metal-İş üyesi işçiler, Elektromekanik Metal İşverenleri Sendikası(EMİS)’e bağlı işyerlerinde grev haklarının Bakanlar Kurulu Kararı'yla ellerinden alınmasını kabul etmediler. 15 yıllık grev yasağı rejimine ilk ciddi tepkiyi verdiler. Grev için terk ettikleri fabrikalarına geri dönüp, üretim yapmadan fiilen grevlerine devam ettiler. Yasağı fiilen işlemez hale getirerek, aştılar. Patronların baskısına, işten atma tehditine boyun eğmediler, sonuna kadar direndiler. Sonunda işverenler yelkenleri suya indirmek, sözleşme imzalamak zorunda kaldı. Şimdi, metal işçilerinin açtığı yoldan cam işçileri ilerliyor. Cam işçileri de grev yasağını tanımayarak, fabrikaları terk etmemeye, fiili mücadeleye başladılar. Altı bin cam işçisi Mersin’de, Eskişehir’de, Bursa’da Trakya’da ve Gebze’de işvereni masaya oturtmak için eylemdeler. Cam işçileri fiili mücadeleyi sonuna kadar götürerek AKP’nin cam sektöründe ebedileştirdiği grev yasağını kırmak zorunda. Cam işçisinin bir sonraki sözleşme dönemi de, geleceği de buna bağlı. Zamana bırakma, bir sonraki sözleşme dönemini beklemek gibi bir lüks kalmadı artık.

Gerek metal işçilerinin gerekse cam işçilerinin eylemleri grev hakkının yeniden kazanılması mücadelesi, işçilerin sermaye karşısında silahsızlandırılması amacını taşıyan sermaye ve sermaye yanlısı iktidara karşı, grev silahını yeniden etkinleştirme cabasıdır. İşçiyi silahsızlandırarak sermayenin karşısında güçsüz, boynu bükük bırakmak isteyenlere karşı hak ve haysiyet mücadelesidir. Piyasanın hassasiyetlerine karşı işçinin hassasiyetlerinin yeniden hatırlatılmasıdır. Belki de en önemlisi bu fiili grevlerin, AKP’nin 15 yılın sonunda oluşturduğuna iyice kanaat getirdiği ihsan-lütuf rejimine gedik açacak bir hamle haline dönüşme ihtimalidir. Bütün bu nedenlerle, Şişecam fabrikalarında işçilerin mücadelesi dar anlamda toplu iş sözleşmesi imzalama hedefiyle gerçekleşiyor olsa bile, hedefini aşan bir niteliktedir. Sınıf mücadelesinde bir eşiğin geçilmesini, cesaretin, özgüvenin yeniden kazanılmasını ve yaygınlaşmasını sağlayacaktır. Başarıyla sonuçlanması halinde tıpkı metal işçilerinin eyleminde olduğu gibi ön açıcı, esinlendirici, ilham verici bir eylem olacaktır. Başarısı zincire yeni halkaların takılması anlamına gelecektir. Bu yüzden cam işçilerinin fiili mücadelesinin destek açıklamalarının ötesinde dayanışma eylemlerine ihtiyacı var. Sendikalı, sendikasız, örgütlü, örgütsüz herkesin, AKP’ye, Şişecam’a ve İş Bankası’na karşı yapacak “bir şeyi”, edecek “bir çift sözü” olmalı.