İşçiler TAMAM derse  ülke de dünya da değişir!

Arzu Çerkezoğlu - DİSK Başkanı

Türkiye’de de tüm işçi sınıfını güvencesizleştirmeye dayanan ve yoksullaşmayı borçlanma ile ikame etmeye çalışan sermaye düzeni büyük bir kriz ile karşı karşıya. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de kapitalistler, kendi yarattıkları vahşi kapitalizme çare bulmakta zorlanıyor. Eşitsizliğin ve güvencesizliğin körüklediği kitlesel hoşnutsuzluk, savaşlarla, yabancı düşmanlığıyla, ırkçılıkla, cinsiyetçilikle istismar ediliyor. 16 yılda AKP tarafından idare edilen neoliberal model içerisinde bu krizi aşacak bir formül gözükmüyor. Nüfusunun neredeyse tamamının ücret gelirleriyle yaşadığı, bir ücretliler toplumu halini alan Türkiye, tarihin en sınır tanımaz sermaye iktidarına mahkum edilmek ve bu vahşi sermaye düzeni bir rejim değişikliği ile güvence altına alınmak isteniyor.

Karşı karşıya olduğumuz rejim değişikliğinin sınıfsal temelini çözümlediğimizde, işçi sınıfının bu kuruluşu durdurabilecek tek gerçek güç olduğunu da görmek çok zor değildir.

AKP iktidara geldiğinde milli gelirin, yani bu ülkede üretilen toplam değerin yarısını alan ücretliler bugün ise nüfusun dörtte üçünden fazlası olmasına rağmen, milli gelirin sadece üçte birini alabiliyor. 24 Haziran bu adaletsiz düzene işçi sınıfının TAMAM diyeceği gün olacaktır.

Son bir yılda dövizin hızlı artışıyla iğneden ipliğe her şeye zam geliyor. Enflasyon yüzde 10’u geçti, durdurulması da mümkün görünmüyor. 24 Haziran her gün ama her gün ücretleri eriyen işçi sınıfının yoksullaşmaya TAMAM dediği gün olacaktır.

Üretmeyen bir ülkede, borçlanarak yaşıyoruz! Aralık 2002’de tüketicilerin bankalara borcu 6.6 milyar lira iken bugün 500 milyar liraya ulaştı. Tüketicilerin borcu 16 yılda dolar cinsinden en az 30 kat, TL olarak en az 75 kat arttı! AKP’nin 16 yılında yurttaşlar 368 milyar TL faiz ödedi ve aslında faiz lobisine çalıştı. Hızla yoksullaşan işçi sınıfının borçla yaşamaya TAMAM deme vakti gelmiştir.

Resmi işsiz sayısındaki artış durdurulamıyor! Aralık 2002’de 2.5 milyon resmi işsiz var iken bu rakam bugün 3.5 milyona yükseldi! İş aramaktan vazgeçenleri dahil ettiğimizde gerçek işsiz sayısı 6 milyonu aştı. Genç işsizliği ve kadın işsizliği ürkütücü boyutlarda. Her 5 gençten 1’i işsiz. Neredeyse her evde bir üniversite mezunu işsiz var. 5 milyonun üzerinde genç ne okula ne işe gidiyor. 24 Haziran, işsizlik ve geleceksizlik dayatan bu düzene işçi sınıfın TAMAM dediği gün olacaktır.

16 yılda 21 bin işçinin iş cinayetlerinde öldüğü bir ülkede, emeği herhangi bir üretim girdisi olarak görenler, “daha fazla kar için daha fazla kan” diyen bir sermaye birikim düzenini kader/fıtrat olarak savundular. Emek ve meslek örgütleri başta olmak üzere getirilen hiçbir öneriyi dikkate almadılar. Sonuçta 2002’de 872 işçiyi yitirmişken, 2017’de 2006 işçi kardeşimizi iş cinayetlerinde kaybettiğimiz bir ülke yarattılar. “Kâr oranları düşer” diye diye, “rekabet gücü azalır” diye diye ölümlere göz yumanlara işçi sınıfının TAMAM demesi artık bir ölüm kalım meselesidir.

Her türlü aksi iddiaya rağmen taşeron zulmü sürmektedir, kadrolu olanın ise iş güvencesi yoktur, kiralık işçilik gibi taşerondan beter bir istihdam biçimi kapıdadır. Tek kişinin emriyle herkesin ama herkesin işsiz kalabildiği bir ülkede herkes ama herkes güvencesizdir. Ve aslında 24 Haziran tüm işçi sınıfının, emekçilerin güvencesizliğe TAMAM diyecekleri bir gündür.

“OHAL’den istifade” grevlerin yasaklandığı, mahkemelerde, sokaklarda, meydanlarda hak aramanın engellendiği/sınırlandırıldığı bir ülkede öncesiyle ve sonrasıyla 24 Haziran hesaplaşma günüdür. İşçi sınıfı bir yandan kendisine karşı inşa edilen bir diktatörlüğe TAMAM demeli, öte yandan da laik, demokratik bir cumhuriyetin ancak ve ancak emeğin değerleriyle kurulacağı bilince çıkarılmalıdır.

Bu zor günlerde, bu ülkeyi yeniden kurma iradesi ve iddiasıyla, emeğin birleştirici ve yaratıcı gücü, 24 Haziran’a kadar, 24 Haziran’da ve sonrasında, hem sandıkta hem de meydanlarda gösterilmelidir.