Birleşik Metal-İş Sendikasının grevini erteleyen (aslında yasaklayan) Bakanlar Kurulu kararı ile haksızlığın yeni bir türünü gördük. Bu karar sadece hukuksuz değil, aynı zamanda yürüklükteki mevzuata aykırı kanunsuz bir işlem. Erteleme kararı hem şekil hem de esas bakımından gayri kanuni, gayrimeşru ve gayri ahlaki.

Şekilden başlayalım. Grev erteleme kararı Bakanlar Kurulu toplanmadan kağıt üzerinde, en iyi ihtimalle elden imza toplanarak alınmış. Grev kararının alındığı iddia edilen 29 Ocak 2015 tarihinde Bakanlar Kurulu toplantısı yapılmamış. Bakanlar Kurulu en son 26 Ocak 2015’te toplanmış. Erteleme kararı bu toplantıda alınmamış. Peki nerede ve nasıl alınmış? Grevin milli güvenliği tehdit ettiğine kim karar vermiş? Meçhul!

Denilebilir ki, Bakanların imzalarının elden alınması (hatta Özal döneminden alışık olduğumuz üzere, boş kararname imzalatılması) Türkiye’nin idare sisteminde sıradan bir vaka. Ancak bu vaka sıradan değil. Anayasa ile güvence altına alınmış grev hakkını fiilen ortadan kaldıran bir karardan söz ediyoruz. Anayasaya göre Bakanlar Kurulu birlikte sorumluluk ilkesine göre çalışır. Hem “grev milli güvenliği bozuyor” diyeceksiniz hem de herhangi bir detayına vakıf olmadığınız ve tartışmadığınız bir iddianın altına imza atacaksınız. Olacak iş mi?  

Sadece şekli değil kararın esası da kanunsuz, hukuksuz ve gayri ahlaki. Evet Anayasa ve kanun  Bakanlar Kurulu’na milli güvenliği ve genel sağlığı bozucu grevleri 60 gün süreyle erteleme (fiilen yasaklama) yetkisi veriyor. Ancak küçük bir ayrıntı var:  Grevin gerçekten milli güvenliği bozması lazım. Kararda metal grevinin milli güvenliği bozduğuna dair hiçbir gerekçe  ve dayanak yok. Oysa idarenin kararının Anayasa ve kanunda belirtilen sınırlama ilkelerine uygun olması gerek. 

Nitekim erteleme kararının milli güvenlikle ilgisi olmadığını, milli güvenlik gerekçesinin minareye kılıf uydurmak olduğunu ve kararın ekonomik gerekçelerle ve patronların talebiyle alındığını Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi açıkça itiraf ediyor. Mesele bundan daha iyi özetlenemezdi:

“Metal-İş kolunda ağustosta başlayan toplusözleşme görüşmeleri iki güzide sendikamızın 3 yıl için anlaşmasını tamamlamasıyla iş barışı içerisinde devam etmekteydi. Ancak üçüncü bir sendikamızın, senelik 2 milyar dolar ihracat yapan 38 iş yerinde başlattığı grev de ihracatı olumsuz etkiledi. Otomotiv, inşaat ve enerji sektörlerinde faaliyet gösteren bu şirketlerde üretimin durması, otomotiv, enerji, boru ve beyaz eşyada üretim yapan ve senelik 20 milyar dolar ihracat hacmine sahip 26 büyük şirketin üretiminin durmasına yol açacaktır. Geçtiğimiz hafta sadece bir şirketimizin üretiminde 70 tıra yapılacak yüklemenin direnişle bekletilmesinden tam 22 üretici firma etkilendi. Hükümetimiz bu etkileri ve taleplerimizi dikkate alarak Bakanlar Kurulu kararı ile bu grevi erteledi.” (Hürriyet, 2 Şubat 2015)

Büyükekşi’nin “güzide” sendikalarından biri olmayan Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin grevi milli güvenliği değil metal patronlarının kasasını bozduğu ve grev bu yüzden ertelenmiş. İşte bu nedenle erteleme kararı gayri meşru ve gayri ahlakidir.

Şimdi ne mi olacak? Ülkede idari yargının kırıntısı varsa, Danıştay yürütmeyi durduracak ve işçiler greve devam edecek. Danıştay’ın yerleşik içtihadına göre ekonomik gerekçelerle grevin ertelenmesi mümkün değil.  Umarız Danıştay, 2014 yaz aylarında yerleşik içtihadını altüst ederek aldığı ve Kristal-İş üyesi cam işçilerinin grev hakkının gaspına yol açan o acayip kararını tekrarlamaz ve hukukun gereğini yaparak işçilerin grev hakkını iade eder.

Hukuku korumakla ve uygulatmakla yükümlü olanların hukuksuzlukta ısrar etmesi ve işçinin en temel hakkının elinden alınarak zulme karşı savunmasız bırakılması halinde işçiler de bir yolunu bulur zulme karşı direnme hakkını kullanır. Zulme karşı direnme hakkı 1789’dan bu yana insan haklarının ayrılmaz bir parçası.  Belki de sözü Tevfik Fikret’e bırakmak en iyisi. Üstelik meseleyi Osmanlıca anlatıyor!

Haksızlığın envâını [türlüsünü] gördük... Bu mu kaanun?

En gamlı sefâletlere düştük... Bu mu Devlet?

Devletse de, kaanunsa da, artık yeter olsun;

Artık yeter olsun bu denî [soysuz] zulm ü cehâlet...