Kadınların aile içindeki sorumluluklarını hafifletecek, onların işgücüne katılımına olanak sağlayacak düzenlemelere ve kamu bakım hizmeti arz kapasitesi oluşturulmasına ihtiyacımız var.

İşgücü piyasasında kadının adı yok

Ayşe Aylin BAYAR

Yoksulluk ve eşitsizliklerle mücadele hiçbir zaman Türk siyasetinin önceliği olmamıştır. Varsa yoksa yüksek büyüme oranlarına erişim, altyapı inşası, enflasyon ve kur istikrarı… Ülkemizin %50’sini oluşturan kadınlarımızın maruz kaldıkları eşitsizliklerle mücadele sistematik olarak ihmal edilmiştir. Temel hedef olarak ekonomik büyümenin yakalanmasını arzu eden politika uygulayıcılar, istedikleri düzeyde büyüme rakamlarına eriştiklerini düşündüklerinden, ekonomide süregelen bir takım problemleri görmezden gelme yoluna gitmişlerdir. Özellikle işgücü piyasasında yaşanan aksaklıklar, artan işsizlik oranı, düşen işgücüne katılım ve öte yandan büyümenin istihdam yaratamaması sorunu, bir de üstüne kadınların işgücü piyasasındaki mevcut koşulları göz ardı edilmiştir. Ve aslında kadınların geçmiş yıllar boyunca işgücü piyasasındaki konumlarında herhangi bir iyileşme olmamasından, ekonominin büyürken oluşan nimetlerden yararlanamadıkları da ortadadır. Hatta artık 20 yıllık bir iktidarın yüksek büyüme döneminde temin ettiği refah artışları da bir bir ellerimizden kayıp gitmektedir.


Elbette, kadınların istihdam meselesi ve işgücü piyasasındaki durumları sadece Türkiye’ye has bir durum değil. Tüm dünyada kadınların işgücü piyasaları ile ilgili problemleri ortaktır. Örneğin işgücüne düşük katılım, istihdamda kayıt dışılık, ücret eşitsizliği meseleleri bunlardan en önemlileri.

Fakat bu sorunlar, ne yazık ki Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde çok daha fazla hissedilmektedir. Örneğin, Türkiye’de kadınların işgücüne katılımları %32’lik oran ile küresel ölçeğe göre düşük düzeydedir. Hatta dünyadaki 200 ülke içerisinde en düşük orana sahip yirmi beş ülkeden biridir ülkemiz. OECD ülkeleri içerisinde ise %26’lık istihdama katılım oranı ile en sonda yer almaktadır. Benzer coğrafyadaki MENA ülkeleri içerisinde İsrail’den sonra ikinci sıradadır.

Dahası, kendine çalışma hayatında yer bulan çok az sayıdaki kadınların da sorunları yok değil. Öncelikle kadınlar ücret bakımından ciddi bir ayrımcılığa maruz kalmaktadırlar. İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) tarafından yayınlanan “İşgücü Piyasasında Kadınların Yeri ve Politika Önerileri” başlıklı rapor’a göre, kadınların aldıkları ücretler aynı işi yapan erkeklerin aldığı ücretin %20 daha altındadır. Böyle bir farkı iktisadi bakımdan anlamlandırabilmek mümkün değildir.

On beş yaş üstü kurumsal olmayan aktif olarak çalışabilecek 30 milyon kadının sadece 10 milyonu işgücü piyasasında kendilerine yer bulabilmektedir. Bunlarınsa sadece 8 milyona yakını istihdam edilebilmektedir. Ancak bu rakamların çok daha dramatik olanı, bu 8 milyon kadının yaklaşık dörtte birinin, yani 2 milyonunun tarım sektöründe çalışmakta olmasıdır. Geri kalan 20 milyon kadın ise, işgücü piyasasının dışına itilmiş durumdadır. Bunun en önemli sonucu, kadınların yaklaşık yüzde 70’i (20 milyon kadın) herhangi bir gelire sahip olmadan, hane içinde başkalarının gelirlerine bağımlı olarak yaşamalarıdır. Peki, neden bu böyle?

TÜİK’in verilerine göre temel neden, hane içinde kadınlara yüklenilen sorumluluklardır. Ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımı gibi işler hanelerde büyük ölçüde kadınların sorumluluğundadır. Bu nedenle işgücüne katılamadıkları söylenen, ülkemizde yaklaşık 11 milyon kadın bulunmaktadır. Bu, toplum tarafından kadınlara yüklenen temel görevin ücret karşılığı bir işte çalışmak olmadığı, aksine ücretsiz olarak bu bakım hizmetlerinin görülmesinde çalışmaları gerektiği yönündeki düşüncesinin sonucudur.

Dünya geneline bakıldığında ise, Türkiye’de bu tarz ücretsiz emek dağılımında kadınların ağırlığı fazladır. Dahası bakım hizmetleri kapsamındaki alt sektörlerin de çok fazla gelişmiş olduğunu söylemek mümkün değildir. Devletin bu konularda, kadınların hane içindeki yüklerini azaltacak yönde bir arz kapasitesi yaratması da çok rastlanır durum değildir. Tüm bunlar ülkemizdeki kadınların işgücü piyasasından dışlanmalarının en önemli nedenini oluşturmaktadır.

O zaman politika yapıcıların, ekonomik büyüme ve büyümenin istihdam yaratmasını hedeflenmesinden ziyade, kadın istihdamını arttırması ve istihdamda kaliteyi yükseltmeyi amaçlamaları zaruridir. Kadınları belli sorumluklarla hane sınırlarına hapsedip, birtakım şiddet eylemlerine maruz kalmalarının da önüne geçebilmek, onların ekonomik bağımsızlıklarını kazanmalarıyla mümkün olacaktır. Bu bakımdan kadınların istihdama katılımını teşvik edici tedbirleri almak toplumsal bir sorumluluktur aynı zamanda.

Bunun yanında, işgücü piyasasına giren kadınların nerelerde çalışabildikleri de bir başka önemli konudur. Öncelikle yaklaşık 8 milyon kadının 2 milyonu tarım sektöründe, kayıt dışı ve ücretsiz aile işçisi olarak istihdam edilebilmektedir. Tarımdaki kadınların dörtte üçü ücretsiz aile işçisi; yani sarf ettikleri emek karşısında herhangi bir ücret elde etmemektedirler.

Kadınların 4 milyondan fazlası hizmetler sektöründe istihdam edilirken, bunların daha çok eğitim ve sağlık sektörlerinde çalıştıkları görülmektedir. Geri kalan 2 milyon ise kendilerine imalat sanayinde iş bulabilmektedir.

Diğer bir çarpıcı sonuç ise, hizmetler sektöründe çalışan kadınların ezici çoğunluğu bakım hizmetlerinin alt sektörlerinde çalışıp ücret geliri elde etmelerine rağmen, bu kadınların ciddi bir ücret ayrımcılığına maruz kalmalarıdır. Özellikle sağlık sektöründe çalışan kadınlar erkeklerle kıyaslandığında ücret eşitsizliği yaşamaktadırlar. TÜİK verilerinden yararlanılarak yapılan hesaplamalara göre, medyan ve ortalama gelirler bakımından bu sektörlerdeki kadınların toplam gelirleri erkeklere nazaran yüzde 18-20 daha düşüktür.

Tarımda medyan gelirleri bakımından bu fark, yüzde 55’e kadar çıkmaktadır. Kısaca çalıştıkları tüm sektörlerde kadınlar, erkeklere göre daha düşük ücret elde etmektedirler. Bu durumun tek istisnası kültür, sanat, eğlence ve dinlenme ve spor hizmetleridir.

Öte yandan, ülkemizdeki kayıt dışı istihdam da kadınlar arasında oldukça yaygındır. TÜİK’in yayımladığı verilere göre, bu durum özellikle tarım sektöründe oldukça yaygındır. Tam zamanlı ve yarı zamanlı çalışan 8 milyon kadının 3.5 milyonu kayıt dışı olarak çalışmaktadır. Peki, neden kayıt dışılık kadınlar arasında bu denli yaygın?

Bunun nedenleri çok nettir: Toplumsal cinsiyet rolü bakımından kadınların öncelikli olarak ev ve bakım hizmetlerini yerine getirmesi ve bu yönde bir toplumsal algının kültürel manada yaygınlığıdır. Elbette bu rolü üstlenmek durumunda kalan kadınların, çalışma hayatındaki işlerinin niteliği de buna göre belirlenmektedir. Kadınlar kendileriyle aynı niteliklere sahip erkeklere oranla daha düşük ücretten çalışmak zorunda kaldıklarından bu durum, onları kayıt dışılığa iten bir neden olarak karşımıza çıkmaktadır. Aslında bu bulgular, Türkiye’de yıllardır süregelen kadın istihdamı meselesinin ciddiyetinin ve istihdam kalitesindeki düşüklüğün nedenlerini de ortaya koymaktadır.

Ne yapılmalı?

Aslında alınması gereken tedbirler ve uygulanması gereken politikalar çok açık. Ülkemizdeki eşitsizliklerin giderilmesi için salt büyüme oranı gibi konjonktürel politikalar üretilmesinden vazgeçilmeli. Bugün yoksulluk gibi eşitsizliklerin de kaynağında büyük ölçüde ülkemizdeki piyasa sistemi ve onun işleyiş şekli yer almaktadır. Yani düzen… Bu düzeni değiştirmeden eşitsizlikler konusunda kalıcı bir sonuç elde edebilmek çok zor. Özellikle toplumun en kırılgan kesimleri lehine bir işleyişi temin edebilecek şekilde aktif kamu müdahalelerine ihtiyacımız var.

Kadınların aile içindeki sorumluluklarını hafifletecek, onları işgücüne katılımına olanak sağlayacak düzenlemelere ve kamu bakım hizmeti arz kapasitesi oluşturulmasına ihtiyacımız var. Kreş ve bakım evlerinin her kesimden kadınlar için erişilebilirliğinin arttırılması gerekmektedir.

Kadınların bir bölümü de cinsiyete dayalı ücret uçurumu nedeniyle daha düşük ücret düzeyinde çalışmaya razı olduklarından ya da kayıt dışı olarak ve/veya tarım sektöründe ücretsiz aile işçisi olarak çalıştıklarından kamu otoritesinin “eşit işe eşit ücret” verilmesini sağlayacak ve ücret üzerinden ayrımcılığa izin vermeyecek düzenlemeleri yapması gerekmektedir.