‘Esaretin Bedeli’ filminde Tim Robbins’in canlandırdığı Andy Dufresne gülümser: “Müzik benim içimde...”

Bunlar da sanki bir nevi film karakteri...

Arkadaşımız Deniz Yücel… Die Welt’in İstanbul’daki ‘esas oğlanı.’

Adamı almışlar, Metris’e tıkmışlar, diplomatik kriz çıkmış, Almanya ayakta, o mektup yazıyor: “Size biraz garip gelecek ama sanki bir nebze de olsa özgürlüğümü geri kazandığımı hissediyorum: Gün ışığı! Temiz hava! Gerçek yemek! Çay ve kahve!

Sigara! Gazeteler! Gerçek bir yatak! ...” Sanki cezaevinde değil de Hawaii’de tatilde.

Ne halin varsa gör Deniz!

Dam üstünde saksağan…

Grup Yorum üyelerinin 3 aylık esaretinin ardından özgürlüklerinin ilk günü. Atlayıp İdil Kültür Merkezi’ne gidiyoruz. Hani şu; ‘çekiç’, ‘gaz maskesi’, ‘gömlek’ filan gibi fena halde suç aletleri çıkan ‘törörö’ mekânı. Kısaca bir anımsatalım. İdil Kültür Merkezi polis tarafından arama emri olmaksızın, keyfi olarak basılıyor, içeride çalışan 2 işçi dâhil orada bulunan herkes gözaltına alınıyor. Suçlar; kolluğa direnmek, hakaret. Ana istinat; ‘törörö’ destek olmak. Suç kişisel değil; suçlu Grup Yorum. Fakat ‘suça ilişkin’ bir bağ yok. 20 sayfalık iddianamede, gizli tanık ifadelerinden oluşan ve FETÖ’cü polis fezlekelerine dayandırılan 2004 yılı DHKP-C eylemleri anlatılıyor. Yani; suç yaratılmaya çalışılıyor. Ama olması imkânsız. ‘Dam üstünde saksağan, vur beline kazmayı...’

“Buyurun sizi dışarı alalım…”

Hapishane iyi gelmiş!
Yine ‘Andy Dufresne’ efekti… Grup Yorum üyesi İnan Altın “Şöyle ürettik, böyle ürettik” diye anlatıyor:

“Gece yarılarına kadar oturuyorduk. Kitap projesi üzerinde çalıştık, ‘F Tipi 2’ filminin eskizlerini attık. Çünkü bizzat katılarak gözlem yaptık. Diğer tutsakların, bize yolladıkları yazılardan, şarkılarımızda kullanmak üzere derlemeler biriktirdik, söz yazdık, beste yaptık.” Gülüyor: “Aslına bakarsanız bir 6 ay daha olaydı, bize iyi geldi yani...”

Suça teşvik etmenin böylesi, imkânı olan var olmayan var...

Şaka bir tarafa sadece bir müzisyen değil, aydın duyarlılığıyla aktarıyor İnan Altın: “Nazım Hikmet’in ‘Hapis Yatacak Olanlara Bazı Öğütler’ kitabını ilk kez cezaevinde okudum. Ne kadar hissederek yazılmış. Her şeyi tam olarak özetliyor. Cezaevinde, gülü bülbülü değil, dağı denizi düşüneceksin. Ama esas mesele, esas öğüt;

‘Yani içeride on yıl, on beş yıl,
Daha da fazla hatta
Geçirilmez değil, geçirilir,
Kararmasın yeter ki
Sol memenin altındaki cevahir!’”

Dinlemeyen kaldı mı?

Ezgiler üç kuşağa sindi. Fakat 3 ay içinde Silivri’ye öyle bir anekdot düşüyor ki… İnan Altın anlatıyor: “Ahmet Şık’ın yaşadığı problemin aynılarını yaşadık. Cezaevine girdiğimizde elimizdeki tek yararlı şey, çeşmeden akan suydu. Her istek için dilekçe lazımmış. Fakat dilekçeyi yazmak için kâğıt kalem yok. Ama onlara da dilekçe lazım… Akla aykırı yani.”

İnan yine gülümsüyor, ‘imkânı olanın’ ancak ‘oraya’ girerse çözebileceği bir gönderme yaparak devam ediyor: “Kargo usulüyle tez zamanda çözülüyor problemler. Bir süre sonra dilekçeyle saz da geldi. Böylece çalıp söylemeye de başladık. Bir yanımızda FETÖ’cüler diğer yanımızda IŞİD’cilerin hücreleri vardı. Mecburen onlar da Grup Yorum dinlemiş oldular.”

‘Türküler susmaz’
Türküler susmaz, devrimci sanat… Bazen aşina olduğumuz sloganların ve kalıpların içini doldurmak elzem hale geliyor. Altın özetliyor: “Pir Sultan Abdal’dan bu yana gelen bir mücadele. Nesimi’den, Nâzım’dan, Yılmaz Güney’den alınan bir ilham. Anadolu’nun yazın hayatı yoktur. Bu yükü türkü sırtlanır. Çok baskıcı ve acıların yaşandığı toplumda türküler gelişir. Yani ne kadar baskı varsa o kadar türkü var demektir. O yüzden iktidarlar, yönetenler türküleri sevmez. Fakat türküler onları söyleyenleri yargılayarak bitirilmez. Sanatı büyütür. Tarihte bu örnekler üzerine kuruludur. Basit bir tüyo verelim. Eğer türküleri bitirmek istiyorlarsa iki şey yapacaklar; ya daha yüksek bir sanat üretecekler ya da adaleti tesis edip acıları ve baskıyı kaldıracaklar.

Bunların her ikisini de yapamayacaklarına göre…”

İşte bu sözler belki de hem Deniz Yücel’in hem de Grup Yorum’un başta söz ettiğimiz rahatlığını anlatıyor. Belki de en çok bu tedirgin ediyor. Haklı olan gülüp geçiyor. Başa dönüp Die Welt muhabiri Deniz’e selam göndererek bitirelim. Klişeleri sevmez ama… Durumu ve konsepti de en iyi Grup Yorum’un aynı adlı şarkı sözü özetliyor. Bir sigara yak…

“Haklıyız kazanacağız!”

‘Cezaevinde uzak yok’
İnan Altın’ın Kandıra F Tipi Cezaevi’nde kalan eşi ve Yorum üyesi Selma Altın da üç aylık sürede yaşanan ‘özgürlük’ serüvenini özetliyor: “Çocuk eğitimiyle ilgili bir kitap üzerinde bile çalıştık. Cezaevindeki komşularımızdan, sesler, besteler, sözler aktı. Bu kaynakla bir defter oluşturduk. Üzerine biz de çok şey koyduk. Bir albüm hazır… Sağdaki soldaki hücrelerden çok fazla Grup Yorum şarkısı dinledik. Aslında ilk defa dinleyiciydik. Zaten anonim sanat da böyle bir şey, zamanla yaratılıyor, sahibi herkes oluyor. F Tipi insan yaşamını zorlaştırmak için kurgulanmış bir sistem.”

Selma Altın; aynı hücrede kaldığı diğer Grup Yorum üyesi Sultan Gökçek’e ait cezaevi anısını da böylece anlatmış oluyor: “Gözleri ağrıdığı için doktora muayene oldu. Miyopmuş. Uzağı göremediği için gözlük yazdılar. Ama Sultan istemedi. ‘Uzak yok, uzak gözlüğünü ne yapayım’ dedi.” Selma Altın, Grup Yorum albümüne girecek bir sözü de bize jest yaparak paylaşıyor:

“Hançerlenmiş bağrından
Kanar durur vatanım
Bir yanı yangın yıkım
Bir yanı yoksul yetim…”