İstanbul Boğazı’nı geçen Rus savaş gemisinde omuzunda roketatarla poz veren Rus askeri milli onur ve Montrö ruhumuzu incitirken...
Sarayburnu dibinde demir atmış üç NATO gemisi ‘milli-yerli’ Osmanlı son dönem imgesi gibi sükûnetle karşılanmıştı.

Yani ABD ve savaş aygıtı NATO’ya İncirlik üslerini açan, Boğaz’da ağırlayan Yeni Türkiye’nin “Dünya beşten büyüktür” hamaseti süratle kadim anti-Rus ajitasyonuna kaydırılmış.

Ve Yeni Türkiye’nin reel dünyayı ‘fantastik’ kavrayış düzeneğindeki Batılı lobi, tezgâh nifak çeteleri anında toz olup yerini, 1991’de tarih sahnesinden çekilen SSCB ‘hayaleti’ gibi günümüz piyasa ekonomisinin küresel enerji ihracatçısı Rusya’ya bırakmıştı.

Belli ki Türkiye’nin Suriye’de sadece IŞİD’i değil CIA destekli ‘özgür’ cihatçı grupları bombalayan Rusya’nın uçağını düşürmesiyle Batı bünyesinde yarattığı ‘sempati’, eş titreşimli iki akran milliyetçilik ve otoriter milli önder üzerinden kamuoyunda tırmandırılıp ödünlenecekti.

Ama tam da SSCB’nin çöküp, ABD’nin afiyetle ‘küresel serbest piyasa’ projesini devreye sokup ama 2008 mali kriziyle kendini yiyen spekülatif finans bataklığına dönüştürmesinden sonra İstanbul Boğazı’ndaki bu ‘yeni soğuk savaş görseli’ de kaçırılmamalıydı.

Çünkü Libya operasyonunda sergilediği militer-şovla adeta küllerinden yeni doğan, emperyal askeri aygıt NATO, eğer Afganistan’da bombaladığı siviller ve vurduğu hastaneler sayılmazsa Doğu Akdeniz’de ‘varlık gücünü’ göstermek üzere başta ülkemiz olmak üzere genişçe Rusya ve müttefik blok karşısına konuşlanıyordu.
‘IŞİD’e karşı savaş koalisyonu’ daha şimdiden iki militer kamp halinde hizalanıp, savaş teknolojisi son sürüm ‘ürünleri’ elektronik radar, füze sistemleri dahil görücüye çıkartıp ‘küresel güç gösterisine’ çevirmişlerdi.

Rusya’nın Hazar Denizi’nden fırlattığı 1500 kilometre aşıp Suriye’de IŞİD hedeflerini vuran seyir füzeleri herkesin malumuydu.
Açıkçası Soğuk Savaş döneminden sonra ilk defa NATO ve Rusya çok sıcak sularda militer güçleriyle karşı karşıya mı yoksa yan yana mı geliyordu?
Çünkü sözüm ona bu koalisyon üyelerinin bazılarının IŞİD’le olan yakın temas, çıkar bağlantıları ve Esad karşıtlığı nasıl ‘IŞİD’le sonuna kadar savaşa’ tekabül edecek, zaman gösterecekti.

Ayrıca Libya’ya ‘kanlı insani müdahalede’ ortalığa çıkan NATO-İslamcı Selefi işbirliği ve Batı istihbaratı tarafından eğitilen, silahlandırılan bu El Kaide bağlantılı cihatçı grupların ‘rejim değişikliği’ için transport edildikleri Suriye’de ABD, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan lojistik destekli fiyasko 4 yılın ardında ellerinde ABD uçaksavar füzeleri ‘Suriye barışını’ beklerken, ‘IŞİD’e karşı koalisyon’ nasıl başarılı olurdu ki?

Nitekim Pazar gecesi ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri Suriye ordu kampını takır takır vurmaya başlayınca Suriye BM’ye nota vermişti.

Bu arada yıldızı düşen ‘bölgesel aktör’ İslamcı Yeni Türkiye, ‘yüzyıllık restorasyonunu’ tamamlarken fiiliyatta NATO’nun ön cephe ülkesi olmuş ve 1914 temalı İstanbul manzarası almıştı.

Ama yerinde duramayan Yeni Türkiye’nin, ABD yapımı ve kullanım öncesi mutlaka ABD izinli F-16 uçağıyla Rus uçağı düşürmesiyle ‘hızlandırdığı tarihi akış’ Obama tarafından “Türkiye’nin Suriye sınırını kapatılacak” açıklamasıyla noktalanınca...

Bu defa yarım kalmış emperyal hevesini ‘Yeni Irak’ta’ kurulacak ‘Sünnistan’ için Musul’a asker ve tank göndermekle yatıştırmaya kalkıyordu.

Öte yandan sığınmacılara sınırlarını kapatan, ‘ırkçı göçmen düşmanı’ Avrupa parlamentolarından birbiri ardına çıkan Suriye’yi bombalama tezkere hızı nefes keserken, 19. yüzyıl kolonyal tarih yazıcısı İngiltere, Doğu Kıbrıs’tan kalkan savaş uçaklarıyla Suriye’nin yoğun hava trafiğine hemen katılmıştı.

Ezcümle 21. yüzyılın yeni yayılmacı sistemi, çeperlerine Yeni Türkiye’yi de aldığı bölgede derinleşirken, anti-Rus milliyetçi hamaset, Irak’ta ve Suriye’de fırsatçı hamleler peşindeyken, kendimizi, bölgedeki tarihi yeni ‘paylaşımın’ yani büyük savaşın cephe ülkesi olarak bulabilirdik.