Resmi rakam 1300 olsa da Türkiye’den IŞİD’ e katılanların sayısı binlerle ifade ediliyor. İlk ve en kapsamlı örneklerini BirGün’den Doğu Eroğlu’nun yaptığı IŞİD’ e katılan Türklerle ilgili haberler giderek artıyor. Söyleşiler, hayat hikâyeleri, pişmanlık, yaralanma ya da ‘tatil’ için dönenlerin anlatımlarıyla, ‘IŞİD’e kim, neden katılıyor?’ sorusuna yanıt arayışı da arttı.

Biriken veri henüz hakikate tekabül edecek bir genelleme yapmak için yeterli değil. Dahası yorumcuların çoğu ‘vakayı’ kendi teorileriyle ilişkisi bakımından değerlendiriyorlar. Tıpkı katılanların anlatımlarının da anlatma anındaki bakışlarıyla ilişkili olması gibi.

Katılım sayısının azlığı ya da çokluğu da bizatihi propagandanın bileşeni. Bütün bunlar gerçeği değiştirmiyor; ama az ama çok insanlar IŞİD’ e katılıyor. Sadece Türkiye’ den değil, sadece ağırlıklı olarak Müslümanların yaşadığı ülkelerden de değil. Dünyanın hemen her yerinden IŞİD’ e katılanlar var ve en önemli geçiş noktaları da Türkiye.

Yoksulluk, tutunamama, göçmenlik, ‘gelişmiş’ ülkelerde ayrımcılığa uğramış olmak, eğitimsizlik, dindarlık ve benzeri nedenleri hele ‘nihilizmi’ öne sürenlerin niyetleri kuşkulu. Çünkü bilerek ya da safdilliklerinden ‘bir haksızlığa karşı çıkmak için katılıyorlar’ önermesini meşrulaştırıyorlar. Tıpkı geçici Başbakan Davutoğlu’nun ‘öfkelerini anlamak gerek’ derken yaptığı gibi.

Katılanların profilini çıkarmaya çalışarak IŞİD’ i anlamaya kalkışanlar, kurnazca IŞİD propagandası yapmıyorlarsa olsa olsa ‘aptal Amerikan tipi bilimcilikten’ mustarip olmalılar. Sonuca bakıp neden uydurma aymazlığı. Hani, bir türlü bitmeyen, bu patlama/ suikast kimin işine yaradı, abuklama modasının yeni örneği.

Amerikan aklı, pragmatizm ya da kapitalist akıl, sonuçtan nedene gider ama bulduğu çözümün açacağı sorunlara kördür. ABD’ nin, Afganistan’ın Sovyetlerce işgal edilmesine karşı Talibanı kurması ya da bizim yetmez ama evetçilerin demokrasi için AKP’ye destek vermeleri gibi.

İlkin, ortada inanılmaz büyüklükte bir para olduğunu görmek gerekli. IŞİD petrolden milyar dolarları bulan bir gelir elde ediyor. Petrolün uluslar arası pazara taşınmasından komisyon alan devletler ve kişiler var. IŞİD’ in bu para sayesinde oluşturduğu devasa örgütlenme, bir örümcek ağı gibi her yeri sarmış durumda. Komisyoncular da bu ağa göz yumuyorlar. Camiler, tekkeler, tarikatlar, mescitler, kurslar, kahvehaneler, dükkânlar, evler bu ağın parçası. İnternet, sosyal medya en önemli iletişim ve avlanma alanı. Yoksulu da, eğitimlisi de, hali vakti yerinde olanı da bu ağa takılıyor.

IŞİD, katılanlara ne vaat ediyor? Öncelikle bol para ve iyi hayat. Adıyaman’ın, HacıBayram’ın ya da Paris’ in izbe varoşundansa görece lüks evlerde bir hayat. İkincileyin ‘kadın’! Hem de istediğin kadar. Biriyle evlenip, ama istediği kadar köle/ cariye de alabilerek harem bile kurabilme hakkı.

Ama çok daha önemli iki olanak daha sağlıyor. Güç ve şiddet hakkı.

IŞİD, emirlerine sorgulamadan itaat edene bir tür ‘tüm güçlülük’ vaat ediyor. Kime karşı? Tabi ki ‘düşman’ olarak kodlanana. Ne kadar boyun eğersen o denli zalim olabilme hakkı tanıyor.

IŞİD, ‘biz ve onlar’ bölünmesinin en saf, en ham haliyle bilince çıkabilmesine olanak sağlıyor. Bana boyun eğersen sana vereceğim güçle ‘astığın astık, kestiğin kestik olacak’ diyor ve somut olarak düşmanın kafasını kestiriyor. Düşmanın malını ve kadınını yağmalama hakkı tanıyor. Yani güçlüysen el koyabilirsin, diyor. Bunu ‘Müslümanlık’ adına yapması coğrafya ve tarihle ilgili. Aynı süreç engizisyon döneminde Hıristiyanlık üzerinden işlemişti.

Böyle bakınca en azından Türkiye’ den IŞİD’ e katılanların, yıllardır ‘burada vaat edileni orada hayata geçirmek için’ gittiklerini söylemek mümkün. O vakit IŞİD’ in Türkiye’ yi neden ‘arka bahçesi’ olarak tanımladığı ve başkentini İstanbul olarak gösterdiği de anlaşılabilir.

Türkiye halkları IŞİD karakteriyle hesaplaşmak zorunda, olup biten aslında biraz da bu.