20 Kasım 1945’te Nürnberg Adalet Sarayı’nda önde gelen 21 Nazi yargılanmaya başlandı. Sanık sandalyesindekiler, Hitler rejiminin ünlü iş insanı, diplomat, subay ve propagandacılarıydı. Sanıklar, milyonlarca insanın ölümüyle biten bir “saldırı savaşı başlatmak”tan, “sanat hırsızlığı”na geniş bir skalada “insanlığa karşı suç işlemekten” yargılanıyorlardı. ABD ve İngiltere, “üst düzey Nazilerle nasıl ilgileneceklerine” dair, savaş bitmeden, henüz Almanya […]

20 Kasım 1945’te Nürnberg Adalet Sarayı’nda önde gelen 21 Nazi yargılanmaya başlandı. Sanık sandalyesindekiler, Hitler rejiminin ünlü iş insanı, diplomat, subay ve propagandacılarıydı. Sanıklar, milyonlarca insanın ölümüyle biten bir “saldırı savaşı başlatmak”tan, “sanat hırsızlığı”na geniş bir skalada “insanlığa karşı suç işlemekten” yargılanıyorlardı.

ABD ve İngiltere, “üst düzey Nazilerle nasıl ilgileneceklerine” dair, savaş bitmeden, henüz Almanya teslim olmadan, kafa yormuşlardı. Kısa süre önceye kadar tercih ettikleri çözüm “yargısız infaz” idi. W. Churchill, alt düzeydeki Nazilerin suçları işledikleri yerlerde yargılanmaları, ancak elli, hadi yüz dünya çapında kanun kaçağının altı saat içinde kurşuna dizilmesi gerektiği görüşündeydi. ABD Hazine Bakanı Henry Morgenthau’ya göre, iki bin beş yüz eski Nazi, mahkemeye çıkarılmadan derhal kurşuna dizilmeliydi.

Nazi önderliğinin yargılanmasını ilk teklif eden Sovyet lider Stalin idi. Stalin, her ne yaşanmış olursa olsun, bir mahkeme kararına ihtiyaç olduğu düşüncesindeydi. Rus liderin, Moskova yargılamalarından çıkan bir ders ile bu düşünceye vardığını düşünmek mantıklıdır. Ağustos 1944’te “batılı müttefikler” hâlâ “yargısız infaz”dan yanaydılar; o kadar ki Amerikan “savaş bakanı” yargısız infaz timlerinde yer alacak Amerikan askerlerini korumak için yasal yollar üzerinde çalışıyordu. Ekim ayında Msokova’ya giden Churchill, “uncle Joe’nin savaş suçları konusunda beklenmedik şekilde ultra saygıdeğer bir tutumla, yargılama olmadan infaz gerçekleşmemeli, görüşünde olduğunu bildiriyordu (Sadakat Kadri, Dava).

Neticede Nürnberg Mahkemesi böyle kuruldu ve 1946 Ekim ayında kararını açıklayarak mahkumiyetleri infaz etti. Birer “gösteri”ye dönen Nürnberg duruşmalarının arka planında ise “başka işler” daha Almanya teslimiyetini ilan etmeden dönmeye başlamıştı.

Avrupa’da 185 bin Amerikan askeri Nazilerle savaşta ölmüştü ve Roosevelt Naziler için “savaş kışkırtıcısı zorbalar” diyordu. Ancak, savaş bitmeden üst düzey Nazilerle iletişim kanalları açılmış, “yeniden şekillendirilecek Avrupa’da savaş sonrası yeni rakip Sovyet Rusya’ya karşı Naziler’in nasıl konumlandırılacağı” planlanmaya başlanmıştı bile. Bu plan sırasında yeni bir kavram oluşmuştu: “Fanatik Naziler”, “Fanatik olmayan diğerleri”. Fanatik olmayanlar Sovyet Rusya’ya karşı kullanılabilirdi. Plan tam buydu. ABD artık Naziler için “açık kapı” olacaktı.

Yüzlerce Nazi “Sovyet tehdidini yok etmek üzere”, insanlık suçları gözardı edilerek ABD’ye alındı. Avrupa’dan ABD’ye uzanan yasadışı göçmen yoluna “sıçan hattı” ismi verilmişti. Naziler, kitlesel olarak bu hatta “ortadan kayboluyor” ve Güney Amerika’ya ulaşmaları için her türlü kolaylık sağlananlar, “anti-komünist olduklarından emin olunanlar”dı. Bu yolculuk Vatikan’ın büyük desteğiyle başlıyordu. Mengele ve Eichmann korunan iki ünlüydü (Eric Lichtblau, Nazilerin Arka Kapısı).

Naziler’den bu yana, Trump’ın attığı bir tweet “olay” oldu. Irak ve Suriye’de “yenilmiş” Alman, İngiliz ve Fransız vatandaşı IŞİD’liler, eşleri ve çocuklarının bir kısmı, ABD’nin ortağı SGD’nin elindeydi ve Trump her zamanki tüccar tavrıyla “gelin alın vatandaşlarınızı, yoksa serbest bırakırız” diyordu.

ABD ve batılı dünyanın, Suriye’ye saldırı başladıktan kısa süre sonra “Radikal-Ilımlı Cihatçılar” ayrımına gittiği, kafa kesen cihatçıları Esad’a karşı kullandıklarını itiraf ettikleri, işler çığırından çıktıktan sonra ise “Ilımlı muhalefeti” destekleyerek işlerine son vermedikleri iyi biliniyor.

Peki şimdi ne olacak? “Saldırı savaşı başlatmak”tan, insan kesmeye, “sanat hırsızlığı”ndan esirlere gaddar muameleye, bir dizi insanlık dışı eylemin faili olan IŞİD’liler, “alınıp” yargılanacak mı, yoksa “serbest” mi kalacak? Yetmiş yıl öncesinin Rusya’sı yine hedef olabilir, İran, Suriye, Irak zaten hedefte. Naziler düşünüldüğünde sorunun cevabı açıktır.