“IŞİD Türkiye’de akrabalık ve arkadaşlık ağıyla yayıldı”

Burak Abatay

BirGün’ün de eski bir çalışanı olan Doğu Eroğlu’nun uzun araştırmalar sonunda hazırladığı ‘IŞİD Ağları’ kitabı, İletişim Yayınları’ndan çıktı. Eroğlu ile kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

► 2000’li yılların başı, el-Kaide bağlantılı bir ilişkilenmenin-hücreleşmenin Ankara ve İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de oluşmaya başladığı yıllar olarak görünüyor. IŞİD’e gidecek sürecin başlangıcı olarak görülebilecek böyle bir nüvelenmenin o dönemdeki kaynağında ne var?
Taktik değişiklik. 11 Eylül 2001 Saldırıları sonrasında el-Kaide her şeyi kendi hiyerarşisinde organize eden bir kurumdan çok dünyanın her köşesine dağılmış hücreleri etkileyen bir ideolojiye dönüştü. Yerel hücreler kendi yerel mücadelelerine yönelik stratejiler ve yöntemler geliştirmekte, hedeflerini otonom biçimde belirlemekte teşvik edildi. Önceden tek bir yerde eğitilip koordine edilen timleri başka ülkelere nakledip, burada ekipman tedarik ederek yapılan karmaşık planlamalar yerine, ikinci nesil eylemciler kendilerine yetecek kadar teknik bilgiyi internetten edinir ve küresel çapta infial uyandıracak askeri hedefler yerine yerel hedefleri gözüne kestirir oldu. 11 Eylül 2001 Saldırıları ardından ikinci dalgada ortaya çıkan Kasım 2003 İstanbul Saldırıları, 11 Mart 2014 Madrid Saldırıları ve 16 Mayıs 2003 Kazablanka Saldırılarındaki ortak örüntü, deneyimli el-Kaide figürlerinin rehberliğinde hareket eden, cihat deneyimi bulunmayan kişilerden oluşan yerle grupların saldırıların failleri olmasıydı. Ekipman ve teknik bilgiye kolay erişim hem öz örgütlülüğü hem de taklitçi ve özenti grupların ortaya çıkmasını kolaylaştırdı, böylelikle yerellerdeki ağlar genişledi. Türkiye’de de el-Kaide gelenekleriyle eğitilmiş, teolojik ya da pratik bilgi ve tecrübesi olan isimler (Örneğin Ebu Hanzala olarak bilinen Halis Bayancuk, Yunus Durmaz, Murat Gezenler, vb.) ile 2007 sonrasında Irak el-Kaide’siyle çalışma arkadaşlığı yapan kişiler, hevesli toplumsal gruplar etrafında örgütlenmeyi becerdi.

Akrabalık bağları üzerinden örgütlenme
► 2000’li başlayan süreç, Suriye iç savaşı bağlamında hızla gelişiyor. Radikalleşme serüvenlerine kitapta yakından bakıyorsunuz, burada hangi faktörler öne çıkıyor?

Türkiye’deki İslam Devleti’ne yönelik radikalleşme süreçlerinin en karakteristik özelliği, neredeyse tamamının akrabalık ve arkadaşlık ağları üzerinde, yani sosyal ağlar içerisinde örgütlenmesi. Akran örgütlemesi çok yaygın; yani örneğin belirli bir mekânda periyodik toplantılar üzerinden organize olan bir hücrede bu toplantıya katılanların kendi akrabalarını, iş arkadaşlarını, yakınlarını da bu toplantılara getirmeleri bekleniyor. Gizli çalışan hücreler yerine, yarı-açık biçimde propaganda yapan ve sosyal çevrelere davette bulunan, çay ocağı, mescit, dükkân, toplantı salonu gibi yerlerde organize olan yerel yapılanmalar söz konusu. Sosyal ağlarda örgütlenmenin de etkisiyle, yerel yapılanmaların yapılanma mekanlarını toplumsallaştırmaya çalıştığı, yapılanma mensuplarını kendi ekonomik ve toplumsal işlerini de bu mekanlara taşımak için teşvik ettiği gözleniyor. Yani kişisel radikalleşme hikayelerinden ziyade Türkiye’deki Selefilerin komünite inşası üzerine çalıştığını söyleyebilirim. Komünitenin karşılaştığı zorluklar, kendi yaşam hikayelerindeki ortak noktalar da her bir yerel yapılanmada farklı anlatılara dönüşüyor. Örneğin Sünni İslam’ın temel kurallarına çok uyulmayan bir komünitede faaliyet yürütülüyorsa cehennem korkusu ve sorumluluk hissi ön plana çıkabiliyor.

► Yoksulluk, sosyal adaletsizlik, eğitim ve uyuşturucu gibi faktörlerin belirleyici olduğu noktalar cihatçı yapılanmada öne çıkıyor. IŞİD’in dünya ölçeğindeki ilişkilenmelerine bakıldığında, farklı sosyalliklere mensubiyet görünüyor. Bu bakımdan cihatçı radikalleşmenin dünya ve ülkemizde motivasyonu ve temsil ettikleri sosyalliklere ilişkin neler söyleyebilirsiniz?
Aslında tüm dünyadaki radikalleşme anlatılarının devlet-yurttaş ilişkilerindeki açılan makastan ve dağılımdaki adaletsizlikten kaynaklandığını söyleyebiliriz. İslam Devleti örgütleyicilerinin temel iddiası, Türkiye ve diğer ülkelerdeki idarelerin, iktidarlarının kaynağını Allah’tan değil dünyevi kurum ve anlayışlardan aldığı yönünde. İktidarların yozlaşması, gelir adaletinin bozulması, kayırma ekonomisi, temel haklara erişim ve sosyal devlet işlevlerinin ortadan kayboluşu da kısmen iktidarın dünyevi kaynaklı olmasıyla açıklanıyor. Türkiye’de de bu anlatıların ciddi karşılığının bulunduğunu söyleyebiliriz.

► IŞİD’in önemli yenilgilerinin ardından, yeni bir sürece giriliyor. Bu bağlamda IŞİD merkezli hareketin bundan sonraki eğilimleri, Türkiye içindeki yapılanma ve gelecekleri nasıl sürecek sizce?
İslam Devleti’nin toprak üzerinde kurmuş olduğu egemenlik, radikalleşme anlatılarının daha önceki kısır dünyasını oldukça değiştirdi. el-Kaide geleneği İslam Devleti’ne gelene kadar pek çok anlatısını cihat sorumluluğunun inanç esaslarını uygulamadaki en yüksek mertebe olduğu anlayışı üzerine kuruyordu. Yani bir şahsın radikalleşme sürecini başarıyla geçirebilmesi için ön şartlardan biri yüksek bir sorumluluk duygusunun inşasıydı. Toprak üzerinde egemenlik ve alternatif yaşam olasılığı toplumsal ödevlere hapsolmuş bu bağlamı bireyselleştirdi ve biyografik hale getirdi. Yani İslam Devleti’nin sunduğu alternatif kurgu ve adil topraklar anlatısı, sadece ümmet için hareket etmek zorunda olmayan, özlemini çektiği yaşamı arayan bir mücahidin de cihada katılmasını beraberinde getirdi. Hareket Suriye İç Savaşı sürecinin sona ermesinin ardından büyük ihtimalle biraz bocalayacak ama bu deneyimin getirdiği yenilikler, Suriye ve İslam Devleti deneyimlerinden bağımsız olarak yeni toprak egemenliği çabaları ve yeni Halifelik deneylerinin önünü açacaktır.

isid-turkiye-de-akrabalik-ve-arkadaslik-agiyla-yayildi-508292-1.
Burada belirleyici olan İdlib’deki dağılma sürecinin nasıl gerçekleşeceği. İslam Devleti Karşıtı Küresel Koalisyon ile SDF’nin 2015’te İslam Devleti’ne karşı savaşın ana unsurları haline gelmesi, aynı dönemde Rusya’nın da fiziksel olarak askeri varlığını Suriye’ye taşıması (Sovyetler Birliği’nin dağılmasından beri Rusya ilk defa, eski Sovyetler Birliği sınırları dışına askeri varlıklarını kaydırdı), Esad rejiminin er ya da geç savaşı kazanacağını belli etmişti.

İdlib son perde olmayabilir
► Suriye’de paylaşım savaşının yoğunlaştığı son nokta cihatçıların son egemenlik alanı olan İdlib. Bu son tutunma noktasının dağılmasının ardından, Türkiye’deki cihatçı yapılanması ve İdlib’deki cihatçıların geçiş noktası olarak Türkiye’ye etkisi nasıl olacak sizce?

Burada belirleyici olan İdlib’deki dağılma sürecinin nasıl gerçekleşeceği. İslam Devleti Karşıtı Küresel Koalisyon ile SDF’nin 2015’te İslam Devleti’ne karşı savaşın ana unsurları haline gelmesi, aynı dönemde Rusya’nın da fiziksel olarak askeri varlığını Suriye’ye taşıması (Sovyetler Birliği’nin dağılmasından beri Rusya ilk defa, eski Sovyetler Birliği sınırları dışına askeri varlıklarını kaydırdı), Esad rejiminin er ya da geç savaşı kazanacağını belli etmişti. O tarihten itibaren rejim güçleri ele geçirdiği her noktada muhalifler ile el-Kaide geleneğiyle yan yana duran silahlı güçlerin tahliyesine ve ele geçirilen noktalardan uzaklaşmasına müsaade etti. Ele geçirilen noktalarda güvenliği sağlamayı daha çok önemsediler ve adalet süreçlerini işletmeyi Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması sonrasına bıraktılar. Bu strateji önce Halep’te, orada 2016’nın ikinci yarısı boyunca yaşanan çatışma ve kuşatmanın sonrasındaysa İdlib’de bir birikmeyi beraberinde getirdi. Suriye’nin pek çok noktasından itilen muhalifler ve mücahitler şu sıralarda İdlib’de; ancak İdlib süreci aslında Suriye İç Savaşı’nın son perdesi olmak zorunda değil. Suriye rejimi şimdiye kadar uyguladığı yöntemi sürdürüp İdlib’i kontrol altına almayı ve bu grupları bir adım daha öteye, Türkiye ve ÖSO unsurları tarafından kontrol edilen Kuzey Halep kırsalına, yani el-Bab ve çevresini içeren Fırat Kalkanı bölgesine gönderip süreci tekrar öteleyebilir. Bu durumda elbette mücahitlerin Türkiye’ye dolaylı erişimi söz konusu olacak ve Türkiye bu bölgedeki askeri varlığını sonsuza kadar sürdüremeyeceğinden, Türkiye’nin mücahitleri hangi adalet süreçlerinden geçireceği, ülkelerine iadeleri söz konusu olacak şahıslar hakkında nasıl mekanizmalar işleteceği önem kazanacak. 2015 sonrası dönemde cihat hareketinin parçası olmuş uluslararası şahısların ülkelerine iadeleri sırasında PKK ve FETÖ ile mücadele ajandalarını taraf ülkelere dayatmaya çalışan, bu konularda adım atmayan ülkelere mücahitlerin iadelerinde zorluklar çıkarttığı gerekçesiyle eleştirilen Türkiye’ye İdlib’deki mücahitlerin emanet edilmesini dünya ülkeleri ne kadar ister, bilemiyorum… Ancak çatışmalı süreç engellenemez ve İdlib’e topyekûn operasyon gerçekleşirse, Türkiye’nin artık farkına vardığı çekindiği küresel cihat hareketine bağlı şahısları ülkeye sokmamak için olası güç dalgalarını bile savuşturmaya çalışacağını düşünüyorum.

isid-turkiye-de-akrabalik-ve-arkadaslik-agiyla-yayildi-508293-1.

Avrupa başta ses çıkarmadı
► Dünyada olup bitenleri de takip eden bir gazeteci olarak Batı’nın radikal İslam’la olan münasebetinin sosyal ve politik olarak hangi düzeyde olduğunu düşünüyorsunuz?

İslam Devleti’nin toprak üzerinde egemenliğiyle oluşturduğu yeni vaatkâr kültür, el-Kaide’nin eski yöntemleriyle ulaşabildiği kişilerden katbekat fazlasını Suriye ve Irak’a sevk etti. Örneğin Avrupa’da çok yakın zamana kadar el-Kaide örgütleme yöntemlerinin başında gelen, sosyal olarak yalıtık ve savunmasız gençlerin mentorlar tarafından radikalleşme süreçlerinden geçirilmesinin yerine, İslam Devleti düzeninin sundukları karşısında öz örgütlülük yaşayan, örgütleyicileri kendi arayıp bulan, kendi imkânlarıyla İslam Devleti’ne giden kişiler aldı. Avrupa ülkelerindeki radikalleşme süreçlerini takip eden bazı kritikler, idarelerin özellikle Suriye ve Irak’a gidişlere ses çıkarmadığı, cihada katılanların bir kısmının zaten yaşamını yitireceğini, dönmeyi başarabilenlerinse yargılanacağı hesabını yapan devletlerin bir anlamda kendi topluluklarını ‘temizlemeyi’ hedeflediğini söylüyor. Elbette bu eleştiriler hakkında kesin bulgulara ulaşmak zor fakat özellikle Avrupalı hükümetlerin, İslam Devleti yanlısı şiddet eylemlerinin de etkisiyle yurttaşlarını güvenlik-özgürlük dengesinde kendi özgürlüklerinden feragat etmeye zorladıklarını söylemek mümkün.