Zafer Köse’nin yeni kitabı Son Ozan’da, Zülfü Livaneli’nin yaşadıkları, bir kişinin serüveni olarak değil, umut gibi kavramları açıklamak için anlatılıyor. Köse, “Pop kültürüyle mücadele etme”yi amaçladığını belirtiyor.

Işık karanlığı yener

Selçuk ÖZBEK

Müzik ve edebiyat tarihine damga vuran Zülfü Livaneli’nin sanatı ve dünya görüşünün incelendiği Zafer Köse imzalı Son Ozan kitabı, raflardaki yerini aldı. Livaneli’nin Penceresinden adlı nehir söyleşinin de yazarı olan Köse’yle yeni kitabını konuştuk.

Dünyaya gözlerini Livaneli müziğiyle açmış biri olarak bende heyecan yaratan Son Ozan’da, Livaneli’nin sanatı ve dünya görüşü; özgün bir tarz geliştiren, devrim niteliğinde yenilikler yaratan bir sanatçı kitleselleşebilir mi; gündelik hayatın koşuşturmasına dalmış insanlar büyük sanatın değerini anlayabilir mi; sanat, hayat mücadelesine ara verdiğimiz zamanlarda eğlenmeye mi yarar, yoksa hayata müdahale etmeye mi; başarı iyi bir şey midir, kim tanımlar başarıyı, nasıl ulaşılır; güzel müzikleri, etkileyici romanları insanlarla paylaştıkça, neden coşku duyarız soruları bağlamında inceleniyor.Ya da tersinden söyleyelim; hayata ve sanata dair meseleler, Livaneli’yi kaynak alarak inceleniyor.

Okurken durup düşünme gereği duyacağınız birçok yer çıkacak karşınıza. Belki pek hoşlanmayacağınız, şimdiye kadarki bakışınızla biraz çelişen düşüncelerle de karşılaşacaksınız. Ama her şeyden çok, hayatın bir gerçekliği olarak umut olgusunu göreceksiniz bu kitapta.

Örneğin, Livaneli, tanınmadığı günlerde hapse atılıyor. Canını ancak yurtdışına çıkarak kurtarabiliyor. Sanat çalışmalarına yoğunlaştıkça, medya ve devlet gücüyle yolu kesiliyor. Hapislik günlerinden 25 yıl sonra, Ankara’da verdiği konsere katılan ve özgürlük şarkıları söyleyen yüz binlerce insanın sesi, o alana birkaç kilometre uzaktaki o hapishanenin duvarlarını kuşatıyor ya, işte budur umut. Onca gürültü içindeki duru ve mesafeli bir üslubun kitleler tarafından sahiplenilmesidir. Güzelliğin değerinin bilinmesidir. İnsanın mucizeler yarattığı bilgisidir, hayatın devrimci niteliğidir umut. Bir gerçekliktir.

Son Ozan’da, Zülfü Livaneli’nin yaşadıkları, bir kişinin serüveni olarak değil, böyle bazı kavramları ve konuları açıklamak için anlatılıyor.

İlk akla gelen sorulardan biri muhtemelen “Kitabın adı neden Son Ozan?” olacaktır. Bunun yanıtı ise arka kapakta şöyle özetleniyor:

“Livaneli, yaygınlaşmasında halkın belirleyici olduğu bir ozan olarak ortaya çıktı. Onun “ozan” niteliği, sadece şair-müzisyen değil, edebiyatta ve diğer dallarda da “halkın sanatçısı” olmaya karşılık geliyordu. Ve öncekilerden farklı olarak, medya çağında varlığını sürdürecekti. Yunus, Karacaoğlan, Pir Sultan...” (…) “Livaneli’nin medya içindeki varlığı, kitle iletişim iktidarlarına karşı bir halk direnişine dönüştü. Bu direniş, iktidarların kişilerde içselleştiği internet çağında da devam ediyor.”

Sözü, daha fazla uzatmadan kitabın yazarı Zafer Köse’ye bırakalım. İyi okumalar.

Zafer Abi, bu kitabı neden yazdın?

Aslında kitabın bütününde, 400 sayfa boyunca bu sorunun yanıtını vermeye çalışıyorum. Böyle uzun yanıtları özetlerken sözü uzattıkça daha eksik kalır. Kitabın ana meselesini en kısa biçimde, dört sözcükle özetleyeyim: Pop kültürüyle mücadele etmek.

Bir müzik türü değildir tabii kastettiğin, popüler kültür anlamında kullanıyorsun değil mi pop kültürünü?

Daha yaygın olarak “popüler kültür” ifadesi tercih ediliyor, ama o zaman sanki popüler olmaya, kitleselleşmeye karşı olumsuz bir görüş dile getirilmiş gibi de geliyor bana. O nedenle pop kültürü demeyi tercih ediyorum. Sanatın eğlenceyle özdeşleştirilmesi, bir romandan söz ederken bile ikide bir “keyifli” falan denmesi, düşüncelerin yüzeysel biçimde ele alınması, piyasanın hızlı sirkülasyonuna uygun olarak sanat yapıtlarının tüketim ürünü gibi algılanması… İşte, bildiğimiz pop kültürü.

Bunları doğrudan savunan kimse yok zaten. Daha çok, eleştirenleri eleştirmek gibi bir tavır çıkıyor karşımıza. Kişisel tercih veya gülmenin, eğlencenin güzelliği gibi gerekçelerle, nasıl desem, pop kültürünü eleştirenler biraz küçümseniyor galiba.

Gülmeye, eğlenmeye niye karşı çıkalım? Güzel zaman geçirmeyi kim istemez? Livaneli de yakın çevresinde şakacı, eğlenceli bir insan olarak tanınır. Tersine, bizlerin derdi zaten hayatın güzelleşmesi ve kolaylaşması önündeki engeller değil mi? Mizahı ne kadar önemsediğimi biliyorsun. Hatta daha geçenlerde, Tufan Erbarıştıran’ın kitabı Kahkaha ve Karnaval’ın editörlüğünü yaptım, Red Kitap’tan yayınladık. Gülmek, bazı durumlarda en etkili bir tavır olabiliyor, hep söylüyoruz zaten.

Kitapta, pop kültürü analizine pek girişmeden, pop kültürüne karşı olmanın önemini konu ediyorsun gibi geldi bana. Nedir pop kültürünü bu kadar zararlı hale getiren? Bunu Livaneli ile nasıl ilişkilendiriyorsun?

“Pop kültürünün zararı nedir?” Kitaplar dolusu yanıt gerektiren bir soru bu. Yine birkaç sözcükle özetleyeyim: Kapitalist diktatörlüğün şirin yüzüdür, pop kültürü.

Bu konu Livaneli sanatıyla...

Pardon, kısaca araya gireyim. Düşüncelerini bildiğim için, “kapitalist diktatörlük” derken, kapitalizmin özel bir durumundan değil, genel niteliğinden söz ettiğini anlıyorum. Konuyu Livaneli ile ilişkilendirirken, bunu birazcık açarak devam eder misin?

Dünyadaki yaygın iktidar biçimi, kapitalist diktatörlüktür. Böyle düşünmeyenler elbette aksi yönde örnekler gösterebilirler, uzun bir tartışma konusu haline gelebilir. Ama konuştuğumuz konudan uzaklaşmamak için, sadece 1990’ların Türkiye’sini hatırlayalım. Ecevit’i veya Erdal İnönü’yü, örneğin Demirel’den, Özal’dan, Erbakan’dan falan farklı bir ideolojiyi savunuyor mantığıyla destekleyen arkadaşlara, bu farkın ne olduğunu soruyordum. “Çantasını kendi taşıyor.” gibi, “Türkçeyi güzel kullanıyor.” veya “Kişisel çıkarı için uğraşmıyor.” gibi yanıtlar alıyordum.

Bunlar çok önemli ve güzel özellikler olsa da ideolojik bir fark yaratmıyor. Kaynakların kullanılması, üretimin gerçekleştirilmesi, paylaşımın yönetilmesi… Bu açıdan bakınca, birbiriyle hemen hemen aynı ideolojiye bağlıydılar, hâlâ da öyledir, düzen partileri. Çalmadan, ayrımcılık yapmadan, mevcut düzeni daha iyi işletmek iddiasında olanların iyi niyetine saygı duyarız elbette, ama onlar gerçek anlamda farklı bir parti gibi de kabul edilemez. Aslında bir tür tek parti rejimidir yürütülmekte olan. Çünkü aynı parti içinde de bu kadar tarz farklılığı bulunabilir.

Kapitalist ideoloji, asla gerçek anlamda çok partili bir anlayışla yaşayamaz. Çünkü çoğunluğun zararına olan bu düzenin sürmesi, ancak ve ancak yalan üreterek, gerektiğinde de şiddet kullanarak sağlanabilir. Kapitalizm, bir tür diktatörlüktür. Farklı görüş diye sadece bazı nüanslara izin verir. Sahiden farklı ideolojiye bağlı olanları öldürür. Almanya, örneğin Ulrike ve arkadaşlarını öldürdü. Türkiye, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını öldürdü. Bu en bilinenler dışında, yüzlerce, belki yüz binlerce daha örnek var.

Pop kültürü, kapitalist rejimlerin yalan üretme etkinliğine hizmet ediyor. Bir başka işlevini de Livaneli konusuyla doğrudan bağlantılı olarak anlayabiliriz.

Dünyadaki birçok gerçek sanatçı gibi Livaneli’nin de ortaya çıkması istenmemiştir. Hapisle, çeşitli baskı ve yıldırma yöntemleriyle yaygınlaşmasını önlemeye çalışırlar böyle sanatçıların. Genellikle de başarırılar elbette. Bize sanki bu engelleri aşan sanatçılar dünyada epeyce çokmuş gibi görünür, çünkü engellenmiş olanlardan haberimiz olmaz ki.

Kaba yöntemlerle önleyemedikleri sanatçıları ve simge isimleri, hoşgörü ve demokrasi yanılsaması yaratarak, mecburen kabullenirler. Nâzım, Picasso, Chaplin, Che, Livaneli… Yaygınlaşmasını engelleyemeyince onları magazinleştirerek, içini boşaltarak, algılanmasını çarpıtırlar. Çok bilinen ama en sevenleri tarafından bile doğru tanınmayan zararsız romantik asiler ve sistemin starları haline getirmek isterler. İşte buna karşı, yani pop kültürünün çarpıtmasına direnmek için yazılmış bir kitap bu.

Kitapta, tarihsel ve sanatsal bir özne olan Livaneli’nin ortaya çıkışını 1974 kabul ederek anlatıyorum. Medya iktidarları ve pop kültürü tarafından varlığının mecburen onaylanmasında ise, 2006 Kuruçeşme konserini simge olarak kullanıyorum. O konser, hem basında yer alış biçimiyle, hem sahnede Livaneli şarkıları söyleyen pop şarkıcılarının katılımıyla, artık düzenin Livaneli’yi kabullenişinin kanıtı niteliğindedir.

Kitabın tezi, 1974 – 2006 arasındaki gelişmeler esas alınarak oluşturuluyor. Ama anlatılanlar bu süreyle sınırlı değil. Anlatıcı 400 yıl öncesine, Pir Sultan’ın da yanına gidiyor, 2017’de yayımlanan Huzursuzluk romanı hakkında bilgiler de veriyor.

Livaneli romanlarının ele alındığı bölümlerin oldukça iddialı olduğunu düşünüyorum. Livaneli edebiyatı üzerine düşünmek de onun dünya görüşünü ve sanatçı tavrını anlamak için çok önemli. Hatta galiba, özellikle genç okurlara o bölümler daha tanıdık gelecektir.

Ayrıca, toplumsal ve politik alanlarda da bir entelektüel olarak Livaneli’nin tavırlarını inceledim. Örneğin, UNESCO büyükelçiliğinden istifa etmesini, Marx’ın “sahip olduklarınız ne kadar çoksa siz o kadar azsınız” anlayışıyla yorumlamaya çalıştım.

Eski yazılarından birinde Livaneli’nin kolay anlaşılmaktan rahatsız olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Bu kitaptaki bakışla algılanmaktan rahatsız olmayacaktır elbette. Ama doğrusu, Livaneli’yi seven milyonlarca insanın bir kısmı, Son Ozan’ın bazı bölümlerinden hoşlanmayacak, gibi geliyor bana.

Öyle mi?

Okuyanların çoğu büyük coşku duyacak, aktarılan duyguları derinden hissedecek, bazı yerlerde de yeni bakış açıları edinerek düşüncelerini geliştirecek, diye tahmin ediyorum. Ama Livaneli hayranları arasında, örneğin bu söyleşiyi de sevmeyenler çıkacaktır.

E, pop kültürüyle mücadele etmek kolay değil. İnsanlar kitabı beğenirse, güzel mesajlar gelirse sevinirim elbette. Ama asıl hedefim üç beş kişide kalıcı etki yaratmak, hayata, sanata ve Livaneli’ye bakışlarında bir fark oluşturmak. Bakalım.

isik-karanligi-yener-1011751-1.
SON OZAN: Livaneli
Zafer Köse
İnkılap Kitabevi, 2022