Aleksandr Potemkin, koltuğunu ve makamını korumak için her şeyi yapmaya hazır Arkadi Lvoviç Dulçikov olduğu ‘Koltuk’ta hiçbirimize yabancı gelmeyecek kişilerle ve olaylar silsilesiyle yüzleştiriyor bizi.

‘İşini bilen memur’ parodisi

ALİ BULUNMAZ

Günümüz Rusya edebiyatında hiciv denince akla gelen ilk isimlerden olan Aleksandr Potemkin, mizah ve eleştiriyi birleştiren kitaplarıyla tanınıyor. Hemen her yerde karşılaşabileceğimiz ve yaşamımızın bir noktasında hepimizle temas etmiş insanlara benzeyen, hatta onlardan ilham alarak yarattığı karakterlerle Potemkin, sarkastik üslubuyla okuru gülümsetirken düşündüren romanlarıyla öne çıkıyor.

Kendisi olmaya çalışırken veya geldiği konumu korumaya uğraşırken komik duruma düşen, bazen de farkında olmadan başkalarına benzeyenlerin hâlini anlattığı romanlarında Potemkin’in odaklandığı bir diğer konu ise tüketim çarkına girerek mutluluğa erişeceğini sananların düştüğü yanılgı. Yazar, bu derin kuyudan çıkış yolları ararken enikonu dibe çekilenlerin trajikomik hikâyesini de anlatmıştı metinlerinde. Bunların yanı sıra, kişilerin iç hesaplaşmaları ve daha evvel farkına varamadıkları gerçeklerle yüzleşmeleri de Potemkin’in kitaplarındaki temalardan.


Potemkin, koltuğunu ve makamını korumak için her şeyi yapmaya hazır Arkadi Lvoviç Dulçikov olduğu ‘Koltuk’ta hiçbirimize yabancı gelmeyecek kişilerle ve olaylar silsilesiyle yüzleştiriyor bizi.

Sıradan bir bürokrattan ‘Bay Dulçikov’a

Dulçikov; koltuğuna, edindiği mevkiye ve makamına hayran bir karakter. Yaşamını bunları korumak üzerine kurarken mutluluğun kaynağını bulmuş gibi görünüyor. Rusya’da bir bakanlığın bir dairesindeki şube müdürlüğü görevi, Dulçikov için her şeyden ve herkesten önemli. Bu ruh hâli sesine, jest ve mimiklerine yansıyor. Tabii etrafı da kalabalıklaşıyor; kendisini bir gün boyunca makamında ziyaret edenler sayesinde Dulçikov, ‘Bay Dulçikov’a dönüşüyor.

Dulçikov, üst düzey bürokrat olur olmaz koltuk kavgalarının ve rüşvet çarkının bir parçası hâline geliyor, ticaret bürokrasisinde ‘gereksiz’ ve ‘engel’ diye nitelenen yasal düzenlemeleri delmeye uğraşan memurlarla yüz yüze geliyor.

2000’lerin Rusyası ile 1990’ların başında son demlerini yaşayan ve çözülme sürecine giren SSCB arasında kalmış, yakın geçmişin bürokrasisi ile yenisi arasında sıkışmış memurların cirit attığı bir dönemi tasvir eden Potemkin’in Dulçikov’u merkeze alarak anlattığı hikâye, Rusya bürokrasisinde var olduğu söylenen sistemin çürük yanlarını ve kişilerin hırslarını da resmediyor: Ayakta kalmak isteyip bulundukları konumu korumak uğruna her şeyi yapmaya hazır memur ve bürokratların, onların hamilerinin ve ayak oyunlarının birer temsilini getiriyor karşımıza Potemkin. Başka bir deyişle Rusya’da para çeşmesinin başında duranlar ve çeşme başına geçmek isteyenler arasındaki kıyasıya rekabetin anlatımı bu. Dulçikov, bu bağlamda ete kemiğe bürünen bir karakter.

Dulçikov, girdiği bu çarkta dışı aristokrat, içi Çarlık Rusyası’nın toprak sahibi olan bürokratların, Moskova’dan başlayarak ülkede estirdiği güç ve iktidar rüzgârıyla da karşılaşıyor. Bunun, halkı ezmek, ezenleri de kudretli kılmak ve düzenin sürmesi için bir koşul olduğu fısıldanıyor kulağına: “Özgürlük yukarıdan gelmez, sayın general, aşağıda kazanılır. Mücadelede! Sıyrıklar ve morluklarla. Protesto ve ayaklanmalarla! Napoléon’u hatırlayın! İsviçre’nin ilk anayasasını düzenleyen bizzat kendisiydi. Bu belgenin ilk sözlerini kendi eliyle yazdı: ‘Hepimiz birimiz ve birimiz hepimiz için.’ İşte, size bir ulusun en önemli belgesinin metni! Yeltsin’in yazar bozuntularının uyduruk teklifleri değil. Ancak bizim halk esaret altında yaşamaya alışkın. Onun için özgür olmaktansa ezilmiş hissetmek daha tatlıdır. Bilinmeyen, kültürel geleneklerin dışına çıkan her şeyi reddeder. Kalıcı bir sivil protesto ülkede kök salmadı! Yeniliğin olmadığı bir toplum ise ölüdür. Bu yüzden Rusya’da sızlanma kültürü, yenilenme enerjisinden daha yüksektir.”

Dulçikov’un ‘başarıları’

Potemkin’in ‘Koltuk’ta çizdiği Dulçikov portresi de geçmişiyle derin bağları bulunan 2000’lerdeki Rusya resmi de bürokratik oyunların veya oradaki kirin pasın bir anlatımı. Kendisine mutluluk, yaşama sevinci ve biraz da şöhret veren koltuğunu ve makamını korumaya uğraşan Dulçikov ise tüm bunların mizahi yansıması ya da Rusya bürokrasisinin bir parodisi olarak konumlanıyor romanda: “Kabinenin himayesine girmek şaka değil ya! Bütün Rus iş dünyası bunun hayalini kuruyor! İkinci kadehten sonra koltuğunu öpmek ve kucaklamak tüm vücuduyla ona sarılmak, tatlı sözler fısıldamak için atıldı. Koltukla baş başa kaldığında bütün bağımsızlığını ve soğukkanlılığını kaybediyordu. Hatta içinden altmışlı yılların filmlerindeki şarkılardan bir şeyler söylemek geliyordu (...) Bir memur sarhoş olduğunda, konuşkan hâle gelir, kullandığı kelimeler değişir, belirli bir akademik nitelik kazanır, sanki sadece alkol onda sözlü yetenek kıvılcımı çakabilirmiş gibi olur, karakteristik öksürük tamamen ortadan kalkar. Aslında alkollü içeceklerin Bay Dulçikov üzerindeki etkisinin bu özelliği tamamen bireysel bir durum sayılmaz. Alkol aldığında aşırı etkin olma ve güzel konuşma, Rus halkının büyük çoğunluğuna özgü bir özelliktir.”

“Makam koltuğu ve mevki sahibi olmayan kişi hiçbir şeydir” diye düşünen Dulçikov, bürokraside ve devlet işleyişinde yapması gerekeni yapan; kimin ayağını kaydıracağını ve kiminle kol kola gireceğini bilen bir memur kimliğiyle karşımıza çıkıyor.

Koltuğunu bir fetiş nesnesi hâline getirmesi kadar kendisini o makamda tutacak ilişki ve rüşvet ağına dâhil olması da Dulçikov’un ‘başarıları’ arasında. İş bununla da bitmiyor elbette: Yasal boşlukları keşfetmesi, spekülasyonlar yapması, icabında tehdide başvurması, komplo teorileriyle kendisini sağlama alacak hamlelere, en yakınındakilerin ayağını kaydıracak oyunlara ve koltuğunu korumak için akçeli mevzulara girişmesi Dulçikov’un bu ‘başarılarını’ perçinliyor.

Böylece Potemkin, Dulçikov’u Rusya bürokrasisinin kirli ve hukukun etrafından dolanan yüzü olarak ete kemiğe büründürürken hemen her ülkenin devlet işleyişinde karşılaşabileceğimiz “kendisini sağlama alan, işini bilen memur” şeklinde resmediyor.