“C’an dünya, c’an c’an dünya” diye bir şarkı söylerdi Ersen ve Dadaşlar. Çok enteresan bir şarkıydı. Afili bir şark köşesi, ne bileyim Şişli’deki Külünçe Sofrası gibi giyinmiş Anadolu rock’ın has adamı Ersen, “Hasduur” der gibi böyle böğründen böğründen söylerdi şarkıyı. İşte oradaki C’an deyişi var ya… İşte öyle. (Can’ı Ceyl’an Ertem, Mümtaz’er Türköne filan gibi yazdığıma bakmayın, onlar isimleri nasıl okunsun istiyor anlamıyorum.) Ben C’nin hakkını verin diyorum okurken. Böyle Ersen gibi okuyun diyorum. Acı acı. Şarklı. ‘Delikanlı’. Ama bir yandan da komik. C’an Dündar, C’an, C’an, Dündar.

Bu yazı yazılırken tutuklandılar Can Dündar ve Erdem Gül. Evleri, yerleri yurtları belli. Takip etmek için MİT’e bile gerek yok, sosyal medya kafi. Her ikisi de yılların gazetecileri. Namussuzlukları arsızlıkları vaki değil. Çamur atsan düşmanları inanmaz. O kadar temiz sicilleri. Kovalasan kaçmayacak bu iki insan tutuklu yargılanıyorlar.

isini-mi-yapiyorsun-yok-artik-92306-1.Sabahtan beri böyle tekrarlıyorum. İnanamıyor ve tekrarlıyorum: C’an Dündar, C’an c’an Dündar…
Hep diyorlar ya, içinde yaşamasak şapşahane ülke burası. Çok eğlenceli. Türkmenistan gibi. Merhum ve zalim Türkmenbaşı haftanın ayların isimlerini değiştirmişti. “Hımm, bu Şubat ne yahu. Mahmut olsun artık onun adı”. Şaka değil. Hakikaten. Ne kadar komik değil mi? Bir de orada yaşayanlara sorun.

Bizimki de o hesap. Yahu hakikaten aldılar götürdüler Can Dündar’ı ve Erdem Gül’ü. Mevzunun enteresanlık ve saçmalık açısından tek rakibi Ahmet Şık vak’ası. O da işini yapan, iyi yapan bir gazeteciydi ve yayınlanmamış kitabı yüzünden tam bir sene tutuklu kalmıştı. Yok yok. Tek rakibi Ahmet Şık vak’ası olur mu? Bunları yazdıktan sonra bir minik iç tartışma yaşadım içimdeki çocukla. Neyse ki kısa sürdü tartışma. İçinde şansız bir çöp bile bulunmayan tarihimiz böyle utanç vesikalarıyla dolu. Açtım Vikipedi’yi, baktım tarihte bu pazar ne olmuş diye. Hemen buldum bir benzer komediyi: 1972 - Şair Can Yücel, “Küba’da Sosyalizm ve İnsanlar” kitabını çevirdiği için verilen 7,5 yıl hapis cezasını çekmek üzere cezaevine girdi.

Can Yücel, tam 43 sene önce bugün içeri tıkılmış. Sebep? Kitap çevirmek. Olay nerede geçiyor? Küba’da. Kuş uçuşu 10.334 km. ötede. Suçlu kitabı Can Yücel yazmamış bile. Kitabı suçlamak yeterince komik ama çevireni suçlamak daha bir komik. Yahu adam çevirmiş. Google’ın günde milyon kere sevabına yaptığı bir şeyi oturup masa başında daha fazla zahmet ederek yapmış. Belki ekmek parası diye çevirdi? Çevirmenin bu hayatta tek bir kabahati olabilir, hatalı çeviri yapmak. Gerisi laf. Adam zanaat eyliyor yahu.

Neyse. Hemen örnekleri dizmeye ve ‘o hooo sen bunlara mı şaşırıyorsun kardeşim’ nidalarına başlamayın. Aman şaşırma melekelerinizi yitirmeyin. Şaşırmak, gülmek, dik durmak, önüne bakmak sıradan kas hareketleri gibi görünebilirler. Değil. Hepsi gayet devrimci hareketlerdir.
Şaşırmayı bırakalım bir kenara. Komiklik diyorduk. Oradan gidelim. Partilerimize bir bakalım. Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaletle, Cumhuriyet Halk Partisi’nin halkla ilgisi olmaması bir tesadüf olabilir mi?
Hepsi sürekli oyvereniyle alay ediyor yahu.

Bu kadar da değil. Külliyen tutarsız, ilkesizler. Pek çok şey beklendiği gibi değil. Türkçe ezanı CHP kaldırdığı gibi en fazla İmam Hatip de en bir Kemalist Kenan Evren zamanında açılmış, İsrail ile ilk askeri anlaşma Erbakan başbakanlığında yapılmıştı. Habur zamanında AKP’nin söylediklerini şimdi CHP söylüyor. CHP’ninkileri de AKP.

Arada AKP sadece daha becerikli göründüğü için parsayı topluyor. Aynısını CHP yahut MHP de yapardı azıcık becerikli görünebilselerdi. Ama işte apartman yönetebilir bir görüntü sergileseler bu seçmen ülkeyi hemen teslim edecek gibi geliyor bana.

Hepsi neredeyse sadece bir takım alışkanlıkları, yaşam biçimlerini filan temsil eden sosyal kulüpler havasında oldukları için bütün hareketleri pragmatik oluyor. Bazan o bile olmuyor. Gelişine vuruyorlar.
Bunlar bir tek bana komik görünüyor olamaz.

Şunlar en komiği değil mi? Bu ülkede rakı bir ulusal içki olarak en büyük rakı düşmanı iktidar zamanında, AKP zamanında tescillendi. Bu ülkede rakı en fazla bu iktidar zamanında konuşuldu. Düşünsenize Bülent Arınç zamanını, hani Bülent Arınç’ın yüzünün Vefa Zat üstadımızın fotoğrafına yapıştırılarak paylaşıldığı zamanları. Vardar Ovası vak’asından bahsediyorum. İçinde rakı geçiyor diye şarkıyı söylemeyin demişti. Ve sanırım Türkiye’de rakı hiç bir zaman bu kadar yoğun konuşulmamıştı.
Peki, AKP iktidarına kadar 500 yıllık kadim rakı kültürümüz hakkında ne kadar basılı malzeme vardı? Bir avuç. Artık rakının ansiklopedisi, ajandası, pek çok şeyi var. Bu kadar da değil, her dilde ve elbette Türkçede çıkan onlarca kitapla birlike gerçek bir rakı kütüphanesinden söz etmek mümkün. Komik değil mi?

Bu ülke hep komikti. Fakat gülmek mümkün değildi. Artık “Sana düşman, bana düşman / Düşünen insana düşman” şiirinin filmini çekiyorlar. Gülmek hiç mümkün değil.

Can Dündar ve Erdem Gül bu ülkenin namuslu gazetecileridir. Yaptıkları iş gazeteciliktir. Ne demiş George Orwell: “Gazetecilik birilerinin yayınlanmasını istemediği haberleri yazmaktır. Gerisi halkla ilişkilerdir.

Bu hafta gerçek bir rind oyan avukat Göray Karadut’un sözleriyle bitiriyorum yazımı: “Nasıl yaşayacağız biz bu ülkede? Gazeteci gazetecilik, savcısı savcılık, hakimi hakimlik, doktoru doktorluk, askeri askerlik, siyasetçisi siyaset yaptı diye tutuklanıyor. Bu şartlarda avukatlık zaten yapılmaz. Ne yüzle ücret isteyeceksin? “Ben elimden geleni yaptım ama sen de işini yapmışsın” mı diyeceğiz?
Şerefe!