Rantın hedefinde olan Doğu Karadeniz’de felaket ‘geliyorum’ diyor. Islah adı altında felaketin boyutu artırılıyor. Yaşananlardan ders alınmadığını vurgulayan Doç. Dr. Kurdoğlu, “Taşkın yatakları derhal dereye geri verilmeli” diyor

Islah edilmesi gereken doğa değil insandır

Yaren ÇOLAK

Doğu Karadeniz, son yıllarda yaşanan sel ve heyelanlarla sık sık gündeme geliyor. Bölgede son 20 yılda sel ve heyelanlar sonucu yaklaşık 175 kişi yaşamını yitirirken bu kayıpların 90’ı ise Rize’de yaşandı. Son olarak Rize ve Arhavi’de sekiz gün arayla meydana gelen iki ayrı sel felaketinde yedi yurttaş daha hayatını kaybetti, sele kapılan iki kişi ise hâlâ bulunamadı.

Her yaz mevsiminde yaşanan felaketler, kentte hem can hem de mal kayıplarına yol açıyor. Bölgede artan doğal afetlerin nedeni olarak ise kenti adeta istila eden maden ocakları gösteriliyor. Hidroelektrik Santrallar (HES), maden ve taşocaklarının kuşatması altında kalan Doğu Karadeniz’de doğa katliamı afeti de beraberinde getiriyor. Öte yandan Karadeniz Sahil Yolu ile başlayan doğa talanı hız kesmeden devam ediyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Orman Fakültesi’nden Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, bölgede yaşananları BirGün’e değerlendirdi.

Artan yağışların nedeni olarak iklim krizini işaret eden Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu, “İklim değişiminin de etkisiyle birim zamanda düşen yağış miktarı çok arttı. İklim değişimini yavaşlatıp durduramazsak bu böyle daha da sıklaşarak devam edecek” diye konuştu.

Maden ocaklarından HES’lere doğa katliamının bu afetlerin bir nedeni olduğunu vurgulayan Kurdoğlu, “Doğal alanların tahribatını durdurmamız lazım. Karasal alanların yüzde 60-65’i bozuldu. Denizlerde de böyle elbette ki bunların sonuçları olacaktır. Ormanlık alanların tahribi ve yok edilmesi, yoğun yol inşaatları ve bunların hafriyatlarının dere yataklarına bırakılması, ardışık HES’lerin yapılması. Büyük maden sahaları, taşocakları aklınıza gelebilecek pek çok etki bu tip afetlerden bağımsız değil ve etkilerini daha da arttırmaktadır” dedi.

islah-edilmesi-gereken-doga-degil-insandir-904231-1.
Doç. Dr. Oğuz Kurdoğlu - KTÜ Orman Fakültesi

KENT ARAZİSİ DEĞİL

Yeşil alanların katledilerek betonarme kentlerin kurulduğuna dikkat çeken Kurdoğlu, “Kurulan kentler ve yeni ilave mahalleler, halen iklim değişimine uyum ilkelerinden yoksun. Derelerin taşkın yatakları, kentler için yeni araziler anlamına geliyor. Kentler hızla yeni yeşil alanlara kavuşturulmalıyken tersine yeşil alanlardan iyice yoksun bırakıldığı için iklim değişiminin tüm olumsuz etkilerinden özellikle de sel ve taşkınlardan fazlasıyla zarar görüyor. Neredeyse her düşen yağış kent sellerine neden oluyor” ifadelerini kullandı.

Ekoloji bilimine uygun planlamalar yapılması gerektiğini kaydeden Kurdoğlu sözlerine şöyle devam etti: “Derelerin en az aktığı zamanlarda dere yatağı veya kanallar yeterli görülebilir. Ancak sellerin taşkına dönmesiyle dere, taşkın yataklarına yayılmakta. Taşkın yatakları işgal edilmişse buraların sularla işgali kaçınılmaz. Biz de diyoruz ki burada bu kadar su yok, bu dere yataklarını daraltıyor, kanallara alıyoruz. Dere taştığı zamanlarda kullanılan taşkın yataklarına da binalar yapıyoruz. Ekolojik olarak kabul edilemez büyük bir hatadır bu. Arhavi de bunlardan biri.”

Geçtiğimiz günlerde Arhavi’de yaşanan sele de değinen Kurdoğlu, “Yıllardır dere kodundan bir buçuk metre aşağıya yerleşim izni verilmiş. Dere tahkimatını aşan sular ve şehrin Güney ve Doğusu’ndan süzülen sular daha düşük kırdaki Boğaziçi Mahallesi’nde toplandı. Bu suların deşarjındaki zorluğa gelince; sular Karadeniz’e sahil otoyolundaki menfezlerle deşarj olmak zorunda. Bu miktar su menfezlere sığmadı. Sahil yolu bu durumda başlıca sorunlardan biri. Kente gelen sulara adeta bariyer etkisi görüyor ve selin, taşkının etkisini artırıyor” diye konuştu.

DEREYE GERİ VERİLMELİ

Dere yataklarındaki tüm binaların boşaltılarak taşkın alanının dereye geri verilmesi gerektiğine vurgu yapan Kurdoğlu, “Her yıl birkaç kez tekrarlanan bu sellere ilişkin ise ilk yapılan dere ıslahı adı altında kanal kenarların yükseltilmesi. Böylece daha çok su taşınması söz konusu oluyor. Bu sefer de suyun sürati artıyor tahrip gücü artıyor daha da kötü sonuçlar oluyor. Bir de sel olduktan sonra el birliğiyle dayanışmayla zararları ortadan kaldırmaya çalışıyoruz. Bunun en doğrusu taşkın yataklarının derhal dereye geri verilmesidir. Bunu yapmak kolay mı asla değil. Arhavi’de binlerce ev var. Bu kanal sistemine alınmış doğal yapısı bozulmuş adeta birer kanalizasyon hattı haline gelmiş tüm derelerin eski orijinal yapısına dönüştürülmesine dere ıslahı denebilir” şeklinde konuştu.

DERENİN SUÇU NE?

Yaşananlardan ders alınmadığını aktaran Kurdoğlu sözlerini şöyle noktaladı: “Mevcut durum ders almadığımızı gösteriyor. Ekolojik olmayan bir yatırımın uzun vadede ekonomik olma şansı yoktur. Yapılan yatırımların çoğu ekosisteme koca bir çevresel yük olarak kalmakta. DSİ dere ıslahı denilen bu kanalların çok gerekli olanları dışındakileri yıkmalı. Ayrıca sulak alanlar kanallarla kurutulmasın. Dereleri bu kanal sistemine almasın. Buna da ıslah demesin, derenin suçu mu var da ıslah ediyorsunuz. Islah edilmesi gereken dereleri işgal edip sonuçlarına katlanmak zorunda olan insan evladının kendisidir.”