Silvia Naef: Tasvirlerin tahrip edildiği olaylar, medyanın körüklemesiyle İslam’da bir tasvir sorunu olduğunu ispatlıyor gibi görünse de, bu olaylar hâkimiyetini yitirdiğini hisseden din adamlarının verdiği tepkiler diye yorumlanmalı

İslam’da ‘tasvir meselesi’

DENİZ YILMAZ

Danimarka’da Jyllands Posten gazetesinde 2005’te ve ardından 2012’de Charlie Hebdo’da yayımlanan Hz. Muhammed karikatürleri, uzun senelerdir tartışılan İslam’da tasvir ve temsil konusunu yeniden gündeme getirdi. Tarihçilerin ve teologların, kaynakları ve verileri yorumladıktan sonra düştükleri fikir ayrılıklarını tekrar gün yüzüne çıkaran bu ve benzeri olaylar, İslam dünyasının imge evreni üzerine yeniden düşünülmesi için kapı araladı.

Jyllands Polsten’deki karikatürlerin ardından, Cenevre Üniversitesi Arapça Çalışmaları Bölümü Öğretim Üyesi Silvia Naef’in İslamda “Tasvir Sorunu” Var mı? adıyla Türkçeye çevrilen ve 2004’te yayımlanan Ya-t-il Une “Question de L’image” en Islam? başlıklı kitabı, mevcut tartışmalarda referans olarak gösterilen kaynakların başında geliyor.

Naef, “rencide edici” dediği karikatürlerin yol açtığı gerilimi “ikona düşmanlığı” diye nitelerken tarihsel kaynaklar ışığında, İslam’daki imge zenginliğinin varlığına dikkat çekiyor. Tabii ‘put yıkıcılığı’ gerçeğini ve yorum farklılıklarından kaynaklanan yasaklar ya da serbestlikler gibi göreceli durumları da unutmuyor.
Oryantalistlerin dar bakış açısının aşılması gerektiğini söyleyen yazar, İslam’da tasvirin hep var olduğunu ortaya koyuyor; Mezopotamya, İran, Asya ve sınırlı da olsa Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tarihi tasvir örneklerini sıralıyor.

Kutsal kitabın ve hadislerin farklı yorumlarının, hatta uydurma hadislerin çeşitli uygulamaları beraberinde getirdiğini hatırlatan Naef, modern aygıtların ve iletişim teknolojilerinin etkisiyle günümüzde din-toplum etkileşiminin başka bir seyre girdiğini de anımsatıyor. Dolayısıyla bir yandan engeller aşılarak İslam’ın önemli aktörlerini temsil edip etmediği hayli tartışmalı tasvirlere imza atılıyor diğer yandan, bunlara yönelik daha sert yasaklamalar getiriliyor.

Naef, bu hengamenin ortasında bir parantez açıyor: “İslam dünyasını bugün hâlâ yaygın biçimde sırf din adamlarının düşüncelerinden yola çıkarak açıklamak isteyen ve oryantalist bakışın bir uzantısı olan yorumlara saplanarak bir çözüme varmaya çalıştığım zannedilmesin. Aksine, tasvirlerin tahrip edildiği olaylar, medyanın körüklemesiyle İslam’da bir tasvir sorunu olduğunu ispatlıyor gibi görünse de bence bu olaylar, aslında hâkimiyetini yitirdiğini hisseden din adamlarının verdiği tepkiler diye yorumlanmalı.”

Tasvirin ve bunu gerçekleştirirken kullanılan malzemelerin çeşitliliğinin, tarihsel dönemlerden, coğrafi koşullardan ve elbette yorum farklılığından kaynaklandığını belirten Naef, eserlerin belli bir dönemin üretimini temsil edip etmediğini anlama zorluğunun unutulmaması gerektiğini anlatıyor. Örneğin Asya’daki bir eserle İran’daki eserin, tarihi ve coğrafi koşullar nedeniyle biçimsel (hatta anlamsal) farklılıklarını gözden uzak tutmamak şart.

Figüratif sanatın (ve tasvirin), en eski zamanlardan beri var olduğunu söyleyen Naef, bunların seçkinlerin yaşadığı mekânlarda, özel kitaplarda ve o kişilere ait objelerde yer aldığını anımsatmış çalışmasında. 1800’lerde tasvirlerin daha gerçekçi olmasının istenmesiyle özellikle resmin kamusal alana girip gündelik hayatın vazgeçilmez objesi hâline geldiğini söyüyor yazar. Böylece İslam dünyasındaki eski bir gerilim olan ‘suret tartışması’ alevleniyor.

Bu tartışma, hem geçmişteki hem de bugünün İslam’da tasvir krizinin temelinde yer alıyor. Naef araştırmasının sonunda, adı geçen tartışmanın yersizliğinden bahsedip dinî aktörlerin tasvirinin yasaklandığı herhangi bir kadim kaynak bulunmadığını açıklıyor. Bu noktada yorumlar ve kanılar ile korkular devreye giriyor; tasvir yasağına ilişkin görüşlerin esası “başka Tanrı’ya tapınma korkusu”na dayanıyor. Bununla bağlantılı olarak Naef’in sorusu önemli: “Topluma şekil veren ulema mıdır, yoksa toplumsal gelişmeler ulemayı zaten âdetler arasına giren şeyleri kısmen de olsa meşrulaştırmak için yasaları gözden geçirmek zorunda mı bırakır?”

Naef’e göre tasvirin ibadetle yan yana gelmesini engelleyen ulema, hem tasvire hem de onun temsil gücüne karşı direnç oluşturdu. Hakkında herhangi bir kadim yasak bulunmayan tasvir, İslam’da ilk günlerden bu yana varlığını sürdürüyor. Yazarın deyişiyle İslam’da “bir ‘tasvir meselesi’nden bahsetmek, hem çok doğru görünmüyor hem de tasvirin kutsandığı Hıristiyan pratiğinin fazlaca etkisinde kalmış bir bakış açısına benziyor (...) ‘İslam’da tasvir meselesi’, özünde İslam’ı normatif metinlerden anlamaya çalışan bir on dokuzuncu yüzyıl Batı meselesi değil mi?”

Meselenin bam teli, Naef’in de hatırlattığı gibi ikona sever Batı’nın karşısına, ikonlara düşman İslam’ın konmasının ardından kültürel ve dinî gerilimler, yanlış önermeler yardımıyla artırılması. Bundan, her iki kesimin radikal özneleri faydalanmayı sürdürüyor.

Naef, kitabında ‘tasvir’in modern dönemde İslam’da bir mesele hâline getirildiğini söylüyor; “mesele denen durum, bir yanda bazılarının asla değişmez ilkeler olarak gördüğü şeyler, diğer yanda ise birçok Müslüman’ın gündelik hayatının parçası hâline gelmiş tasvire dayalı görsel kültür arasında yaşanan gerilimin yansımasdır.”
Bu belirlemenin özünde yer alan tehlikeli ayrışma, günümüzdeki çatışmaları körüklerken ileride yeni sorunlar yaratma potansiyeline sahip değil mi?