Taliban’ın Afganistan’ı ele geçirmesini basit bir iktidar değişiminin ötesinde ülkenin kültürden ekonomisine köklü olarak değiştirecek köktenci bir rejim değişikliği olarak görmek gerekir. Taliban’ın kendi metinleri nasıl bir demokrasi ve cumhuriyet düşmanı olduklarını ortaya koyuyor. Bu yazıda Taliban'ın orijinal metinlerinden derleme yapılarak tasnifler yapılmıştır…

İslam Emirliği, Taliban ve cumhuriyet düşmanlığı

ARİF KESKİN
Siyaset Bilimci

Taliban kontrolündeki Afganistan’da oluşan siyasal süreci, basit bir iktidar ve hükümet değişiminin ötesinde ülkenin kültürden ekonomisine köklü olarak değiştirecek köktenci bir rejim değişikliği olarak görmek gerekir. Bu süreçte devletin kurumsal yapısı, işleviyle birlikte devlet-din ilişkisi, toplum-devlet ilişkisi, toplum-din ilişkisi ve toplumun gündelik yaşam tarzı tepeden inmeci bir mantıkla dönüştürülme sürecine tabi kılınacaktır. Başka bir ifadeyle Taliban, Afganistan’daki rejimi feshedip İslam Emirliği ismini verdiği bir din devleti kuracağını ve ülkeyi şeriat kurallarıyla yöneteceğini belirtiyor.

Taliban’ın şeriat kurallarıyla yönetilen İslami Emirlik kurma iradesi çeşitli soruları da beraberinde getiriyor. İslam Emirliği nedir? Emirlik yeni bir tür halifelik mi? İslam Emirliği'nden kasıt bütün İslam dünyasını yönetecek bir devlet mi? Taliban, kuracağı din devletini bütün İslam dünyasının merkezi olarak mı görecek yoksa sadece Afganistan'ın mı? İslami Emirlik’te devlet-din ilişki süreci nasıl işleyecek? Siyasi kurumlarla dini kurumlar ayrı mı olacak? Dinselliği kim denetleyecek? Kararları siyasiler mi alacak din adamları mı? Din adamları sadece denetleyici mi olacak? Karar alıcı kim olacak? Uygulayıcı kim? Erkler ayrı olacak mı? Dini lider, bütün erkleri doğrudan mı yönetecek, yoksa sadece denetleyici mi olacak?

Yazıya girmeden önce şunun altını çizmek gerekiyor ki, Taliban’ın insicamlı bir ideolojisi yoktur. Taliban, eylem örgütü olarak doğmuş ve siyasal pratiklerde şekillendiği için teorik ve düşünsel derinlikten yoksundur. Siyasal İslamcı hareketi içinde kendi has bir yapıya sahip olmasının nedeni de siyasal pratikte şekillendiğinin de bir göstergesi. Nitekim kurucularının ekseriyeti ilkokulu mezunu ve dini medrese eğitiminden bile yoksunlardır. Taliban’ın siyasal düşüncesini anlamak için kendilerinin ürettiği literatür de yok haddinde azdır. Taliban’ın siyasal düşüncelerini anlamak için eylemleri, açıklamaları, konuşmaları, yayımladıkları dergi ve benzer mecralardaki metinlerden derleme ve tasnif işiyle yapmanız mümkündür. Bu yazıda da Taliban'ın orijinal metinlerinden derleme yapılarak tasnifler yapılmıştır.

Taliban’ın İslami Emirlik düşüncesini analiz etmek için ilk başta Taliban’ın cumhuriyet ve demokrasi düşüncesini analiz edilmesi gerekir. Taliban’ın demokrasi ve cumhuriyet fikrinin analiz, onun nasıl bir hükümet hayal ettiğini de bize açık şekilde göstermektedir. Bu yazıda ilk önce Taliban’ın cumhuriyet ve demokrasi karşıtı düşünceleri irdelenecek ardından İslami Emirlik projesi analiz edilecektir.

CUMHURİYET VE DEMOKRASİ KARŞITLIĞI OLARAK TALİBAN

Taliban kuracağı rejimin demokrasi ve cumhuriyet olmayacağını açıkladı. Çünkü demokrasi ve cumhuriyeti, din ve İslam devletiyle taban tabana zıt olduğunu düşünüyor. Taliban, İslam ile demokrasi arasındaki zıddiyet olduğunu, bunların bir araya gelmesinin ve birleşmesinin mümkün olmadığını ve olamayacağı kanısında. Taliban'a göre İslam'la demokrasi arasındaki zıddiyet, hakla batıl arasındaki ontolojik zıddiyetedir; çözülemez, barışmazlar da.

Taliban düşüncesinde demokrasi ve cumhuriyet, tevhit ilkesini ihlal ediyor. Bu ihlal çeşitli biçimde tezahür ediyor. Dindarlığın özünü tanrıyla insan arasında kurulan dikey ilişki teşkil eder. Taliban’a göre demokrasi ve cumhuriyet ise bu dikey ilişkiyi yok ederek yatay ilişki inşa eder. İslam devletinin temeli dindir, dinde de yaratıcı-insan ilişkisi dikeydir. Oysaki demokrasinin temeli sözleşme olduğu nedeniyle, ilişkiler yurttaş-yurttaş ilişkisi çerçevesinde yataydır. Bu ilişki modeli, tanrı- insan ilişkisinin ihlalidir. Demokrasi fikri tanrının mutlak egemenlik ilkesini ihlal ederek tevhidi ihlal ediyor aynı zamanda. İslami sistemin amacı, halikin (Allah) mahluk (beşer) üzerinde egemenlik inşasıdır. Demokrasi ve cumhuriyetin özünü ise mahlukun (beşerin), mahluk (beşer) üzerindeki egemenlik oluşturur. Demokrasi ve cumhuriyetlerde parlamento, halkın halk üzerinde üstünlüğünü kurmaktan başka bir şey değildir.

Taliban’a göre demokrasi ve cumhuriyet fikri İslam devletinin kuruluş mahiyetiyle de çelişmektedir. İslam devletinin kuruluşunun esası ve amacı, inanç ve itikattır. Ancak cumhuriyet ve demokrasinin temeli ise sözleşmedir. Sözleşme ile inanç bağı arasındaki fark, derin ve köklüdür. Sözleşme, insanlar arasındaki dünyevi olan çıkar, korku ve ihtiyaca dayanır. Yurttaşlar bazı haklarından feragat ederek devleti kurar. Sözleşmenin sonucunda devlet tanrılaşır ve onun yerini alır. Bu açıdan bakıldığında demokrasi ve cumhuriyet, dinsel bağ temelinde oluşan müminler arasındaki ilişkileri bozmakta, onlar arasındaki ilişkileri dünyevi/maddi bir temele dayanmasına itmektedir.

Taliban’a göre İslam ve demokrasi arasındaki bir diğer çelişki, yurttaş ve mümin arasındaki ayrışımdır. İslam devleti ve toplumunun temeli din ve öznesi ise mümindir. Demokrasi ve cumhuriyetin öznesi yurttaş ve özü ise yurttaşlıktır. İslami sistem, aslında müminler arası ilişkiler bütünüdür, ancak Cumhuriyet ve demokrasi ise yurttaşları arası ilişkiler. Yurttaşlık ilişkisi, müminler arası ilişiklinin temeli olan takvayı önemsizleştirir. Takva ölçüt olmaktan çıkar, çünkü yurttaşlık takvayı gözetmeden bütün yurttaşları kendi ölçütü çerçevesinde eşitler.

Yurttaşlık ve müminler arasındaki fark, İslami Emirliğin temelini oluşturur. Emirlik sisteminde ise insanlar üç kategoriye ayrılır: Müslümanlar, Kitap Ehli ve Kafirler. Müslüman tanımı, cumhuriyet sistemindeki vatandaş tanımına neredeyse eşdeğerdir. Ancak, dinin Emir el-Müminin ve Emirliğin başındaki din adamlarının dini ile aynı olması veya en azından çelişmemesi koşuluyla bir Müslüman eşit haklara sahip olma imkânına erişecektir.

İslam devleti ve demokrasi arasındaki fark, aslında kaynak edindikleri Vahiy ve akıl arasındaki farkın tezahürlerdir. Din devleti, İslam Peygamberi tarafından belirlenen şeriat kurallarına dayanmakta ve o kurallar çerçevesinde yönetilmektedir. Aslında İslam devletinin çerçevesini ve ilkelerini Vahiy oluşturur. Ancak cumhuriyet ve demokrasi yasaları beşeridir ve insan aklının ürünüdür. İnsan aklı kusurludur ve iyiliği ve doğruluğu bulması imkânsızdır.

Vahiy ve akıl farklılığı sadece devletin temelleriyle değil, alınan kararların doğruluğu, kalıcılığı ve meşruluğuyla da ilintilidir. İslam devletinin kanunları kitap ve hadise dayandığı için farzdır, ebedidir ve meşruiyeti dinden kaynaklandığı için de kutsaldır. Ancak cumhuriyet ve demokrasi insanın aklının ürünüdür. Aslında bu sistemler, insanın yarattığı yasalara, insanları boyun eğdirme yapılarıdır. İnsan kendisini yönetecek yasaları üretme yeteneğinden yoksun olmakla birlikte böyle bir girişimde bulunmaya da hakkı yoktur. İslam sisteminin kanunları, Peygamberin kitabına ve geleneğine dayandığından, ebedidir. Kıyamete kadar onun hiçbir sözü ve cümlesi değiştirilmez. Ancak demokrasinin yasaları ve kurumları değişkendir, sahtedir, yanlıştır, batıldır ve her tür asaletten de yoksundur.

İslam devletinin temel kaygısı Allah rızasını kazanmaktır. Ancak demokrasilerde iktidarların esas gayesi halkın rızasıdır. Bu sistemler meşruiyetlerini halkın rızasına dayandırıyorlar. Allah rızasını gaye edinmeyen her siyasal sistem batıldır, yıkılmalıdır, yıkılacaktır da.

Demokrasi ve cumhuriyet ile İslam arasındaki zıtlık ebedidir. İslam devleti, insanların maneviyatını yükseltirken, demokrasi ve cumhuriyet insanın maneviyatını yok eder. Batıda kurulan rejimlerin gösterdiği gibi bu tür rejimler, insana uygun değil. Demokrasi esasen kötüdür.

Demokrasi ve cumhuriyet, din ve insana uygun olmadığı nedeniyle Afganistan'a da uygun değil. Çünkü Afganistan tarihinin ve halkının cevherini İslam oluşturuyor. Afganistan'ın çağdaş tarihinde yaşadığı bütün kötülükler, demokrasi, laiklik ve cumhuriyet gibi din dışı arayışlardan kaynaklanıyor. Taliban, Afganistan’daki 2001’den sonra kurulan Afganistan İslam Cumhuriyetini, İslami ve din devleti olduğunu kabul etmez. Taliban, eski Afgan yöneticilerini “mafya’’ ‘‘yolsuzluk çetesi’’ ve ‘‘hakız zenginlik kazanmış halktan kopuk bir avuç azgın’’ olarak hitap eder.

İSLAM EMİRLİĞİ (EMARET-E ESLAMİ)

Taliban, cumhuriyet, demokrasi ve İslam cumhuriyeti teorilerinin yerine İslam Emirliği’ni öneriyor. Taliban’ın İslam Emirliği anlayışını analiz etmek için öncelikle ulemaya verdikleri önemi anlamak gerekir. Taliban’ın dini, tarihi ve siyasi düşüncesi ve politik eyleminde ulema, merkeziyet teşkil etmektedir. Taliban, Afganistan’ı büyük ulemaların beşiği olarak görür. Taliban yayımlarında Ebu Hanife, Beyhakî, Fahreddin er-Râzî ve birçok ünlü alimlerin Afganistanlı olarak gösterilmesi de bu tarihi algılamaların göstergesi. Taliban’a göre Ulema, Afganistan’ın bütün özgürlük ve bağımsızlık mücadelesine öncülük etmiştir. Afganlıların ulema ile bağı, etle tırnak gibidir. Afganlıların ulema ile bağı kesilirse, kendilerini karanlıkta hisseder. Taliban kendisini de bir ulema hareketi alarak görür. Ulema, kurulacak devletin liderliği ve merkeziyetini teşkil etmekle birlikte, ona dini meşruiyet de sağlayacaktır. Ulema ayrıca Emir El Mümini’ni seçerek rejim kuruculuğunun merkezinde yer almaktadır.

Taliban’ın siyasi karar alma süreci ve kuracağı sistemin merkezini örgütün liderlik şurası bünyesinde oluşturulan Ehlü’l-hal ve’l-akd Şurası olacağını rahatlıkla söylemek mümkündür. Bu yapı ayrıca, Taliban’ın siyasi ilahiyatının temelini de oluşturuyor. Başka bir sözle ifade edersek, Taliban’ın Ehlü’l-hal ve’l-akd düşüncesi anlaşılmadan bu örgütün örgütsel yapısı ve işleyişi, kuracağı devletin yapısı, cumhuriyet ve demokrasi karşıtlığı da anlaşılamaz. Arapçada hall “düğümü çözmek”, akd “bağlamak, düğümlemek” anlamına gelen sözcüklerden türetilen Ehlü’l-hal ve’l-akd, Peygamber sonrası halifelerin seçilmesiyle ilgili Hulefâ-yi Râşidîn dönemindeki tartışmalara kadar uzanan mazisi vardır. Bazılarına göre bu düşünce aslında Şiilerin imamet teorisine karşı geliştirilen halife, emir ve yöneticilerinin nasıl belirleneceği ilgili bir ölçüttür. Ehlü’l-hal ve’l-akd teorisi bazı İslamcıların düşüncesinde Taliban’dan farklı şekilde de görülse de Taliban kadar siyasal düşüncelerinin merkezinde oturtan ender örgüt vardır. Taliban, Ehlü’l-hal ve’l-akd teorisini cumhuriyet ve demokrasiye karşı teolojik bir temel olarak sunuyor.

Taliban, İslam tarihinin Peygamber sonrası döneme kadar uzanan bu kurumu liderlik bünyesine katmıştır. Ehlü’l-hal ve’l-akd Şurası, Taliban’ın liderlerini seçmekle birlikte, örgüt faaliyetlerinin dinsel çerçevesini de belirlemekle sorumludur. Nitekim 2008 ‘de hazırlanan ve Taliban anayasası bilinen “Lahiye: Mücahitler İçin Eylem Planı’’ bu şura tarafından hazırlanmıştır. Ehlü’l-hal ve’l-akd Şurası, Taliban liderini seçer, ancak denetleme ve görevden almak hakkına sahip değildir. İşin en ilginç yanı, Taliban lideri aynı zamanda bu şuranın başkanıdır da.

Taliban’ın devlet düşüncesi Ehlü’l-hal ve’l-akd şurası tarafından seçilen Emir el-Münin üzerine inşa edilmiştir. Emir el-Müminin, Taliban liderlik konseyinin üyesi (Ehlü’l-hal ve’l-akd şursaı) olan bir grup din alimleri tarafından seçiliyor. Amir el-Müminin, seçilmesinden sonra daimî olarak işlerden sorumlu olmuştur. Emir el-müminin halk tarafından seçilemez. Seçilmesi şer’i kurallar çerçevesinde gerçekleştiği için halk tarından seçilmesi mümkün değil, ulema tarafından seçilmesi gerekir.

Taliban’a göre İslam devletinde halk, dini ve şer'i ölçüler çerçevesinde seçilen Emir’i değiştirmeye ve azil hakkı yoktur. Halk, yöneticinin yetkisini sınırlandırmaz, engelleyemez, durduramaz, onun elinden alamaz. Amir el-Mümin’in, Kuran ve Sünnet'i en iyi ve doğru anlayan tek kişi olduğu düşünülüyor. Bu nedenle eleştirisi, Kur'an ve Sünnet'i eleştirme olarak kabul edilir ve ona karşı çıkmanın oranına bağlı olarak tekfir ve ölüme kadar giden bir süreci başlatabilir.

İktidarların zamanla sınırlı olan demokrasilerden farklı olarak İslam devletinde Emir, ölüm ve görevini yapamaz hastalığı olmadığı taktirde, zaman sınırlandırmasına tabi değildir, ömrünün sonun kadar yönetebilir, yönetmelidir de.

Taliban’a göre Demokrasi ve cumhuriyet sisteminden farklı olarak İslam devletinde Emir’e itaat etmek şer’i farzdır. İslam devleti başkanına muhalefet, itiraz ve onunla çatışmaya girmek ihanet ve münafıklık sayılır. Ve bu insanları, şer'i olarak cezalandırılması gerekir. İslam devleti başkanıyla çatışanlar, sadece bu dünyada değil, ahirette de cezalandırılacaklar.

Çünkü Emir’e karşı isyan Allah, din ve kutsala karşı da isyan sayılır.

Taliban’a göre İslam devletinde hükümdar, şer’i ve dini velayete (hakimiyete) sahip olduğu nedeniyle çok geniş yetkilere sahiptir. İslam devletinde Emir sadece yönetici değil, yasa koyucudur aynı zamanda. Son karar verici Emir’dir. Emir’in onaylamadığı yasa, meşru değildir ve uygulanmaz. Bu açıdan bakıldığında modern devletlerdeki parlamentoya gerek yoktur. İslam devletinde Şura vardır. Demokrasi ve cumhuriyetteki parlamentolardan farklı olarak İslami sistemdeki Şuraların görevi sadece Emir’e danışmanlıktır ve yasa koyuculuk değildir.

İslam devleti hükümdarı, çok geniş mali imkânlara da sahip olmalıdır. Çünkü dini hükümdarın siyasal, toplumsal, kültür dâhil çok geniş alanda çalışma yapması gerekir. Bu çalışmaları daha rahat yapması için ekonomik olarak güçlü olması gerekir. Ayrıca İslam devleti yöneticisi, mali imkânlarını istediği şekilde harcayabilir. Çünkü İslam devletinde Emir için bütçe de yoktur denetleme de. 2008’de Taliban’ın kurucu lideri Molla Ömer başkanlında hazırlanan ve Taliban’ın anayasası olarak bilinen ‘‘Layihe: Mücahitler için eylem Planı’’ kitabında toplanan tüm ganimetlerin yüzde beşi Emir’in hakkıdır ve ona verilmesi gerektiği de açıkça yazar. İran’da Velayet-e Fakih konumunun sahibi (dini lider) de ekonomik olarak ülkenin en güçlü insanıdır. Gayrı resmi bilgilere göre dini lider Hamaney, İran devletine ait ekonomi sektörünün yüzde 40’nı kontrol ediyor ve bunlar tümüyle sayıştayın denetlemesinin de dışındadır.

Taliban düşüncesinde halkın konumu ciddi şekilde belirsizdir. Yukarıdaki anlattıklarımızdan anlaşılıyor ki, Taliban’ın düşüncesinde halkın yükümlülüğü, hakkından daha öncelikli olarak görülüyor. Halkın, siyasal sistemi belirleme, denetleme ve değiştirme yetkisi yoktur. Halk, güvenlik, çalışma, refah, eğitim ve benzeri haklara sahiptir. Ancak bu hakların sınırları da yöneticiler tarafından belirlenir. Başka bir ifadeyle yöneticiler uygun görürlerse belli koşullar çerçevesinde o hakları ellerinden alabilirler.

Taliban fikir farklılığı ve ihtilafları reddetmez ve onu gerekli de görür. Ancak bu fikir farklığın belli sınırlar çerçevesinde olması gerektiğini söyler. Müslümanlar kardeştir, fikir farklılıkları bu kardeşliği bozmamalı, kin ve öfke zemini oluşturmamalıdır. İslam toplumunun belirleyici özeliği birlik ve bütünlüktür. Bu birliği ve bütünlüğünü bozan her şey yanlıştır. Bu açıdan bakıldığında Taliban, siyasal partilere karşıdır. Çünkü parlamento ve siyasal partiler, ihtilaf, fitne, haksız zenginleşme, yolsuzluk ve birçok kötülüğün yuvasıdır. 1996-2001 Afganistan’daki tüm partilenin lağvedilmesi bu çerçevede gerçekleşti. Partiler aynı zamanda yabancı ülkelerin nüfuz, etkinlik ve casus devşirme zeminidir.

Taliban kuracağı rejim, İslami Emirlik ve başkanı ise Emir El Müminin olacaktır. Emir El Müminin ifadesi herhangi bir ulusal sınır tanımayan bir ifade olsa da Emirlik daha dar ve belli coğrafi sınır ifade ettiği açıktır. Taliban, fıkhî düşünceleri nedeniyle kendi hedeflerini hilafet olmadığını belirtiyor. Hilafet, örtük olarak başka ülkelerin egemenliğini tanımama anlamına gelir. Taliban, açık ve net bir şekilde halifelikten kaçındığını belirtiyor. Taliban, İslami mesajının evrensel olduğunu belirtse de siyasal projesinin merkezini Afganistan’da kuracakları İslami emirlik oluşturduğunu vurguluyor. İslam dünyasındaki gelişmelere duyarlı olduklarını ancak bunu bütün Müslümanları aynı çatı altında yönetmek iddiaları doğrultusunda olmadığını belirtiyor. Başka bir ifadeyle Taliban, “rejim ihracı’’ hedeflerinin olmadığını belirtiyor. Taliban’ın şimdilik öncelikli hedefi Afganistan’dır. Taliban, “rejim ihraç etmeyeceğiz’’ duruşundan gelecekte vaz geçeceği belli olmasa da bugün bu siyasetten uzak olduğunu iddia ediyor.