Hem şeriat hem de halakha bireysel ve toplumsal yaşamla ilgili yasalardan oluşuyor. Bu geleneklere göre ‘yasalar’ ve ‘dini kurallar’ arasında net bir ayrılık yok...

İslam: Siyasi bir ideoloji mi, yoksa din mi?

MICHAEL SCHULSON

Birçok Amerikalı için ülkelerinde geçen hafta göçmenlere karşı uygulamaya koyulan kararname çok açık bir ‘dini ayrımcılık’ örneğiydi çünkü Müslüman nüfusu yoğunlukta olan ülkeleri kapsıyordu ve yine aynı ülkedeki Müslüman olmayan sığınmacılara da ayrıcalık tanıyordu.

Görünen o ki, Başkan Trump seçim kampanyası boyunca verdiği sözleri tutacak ve artık ABD, insanları sınır kapılarında inançlarına göre ayıracak.

Fakat bazı Amerikalılar için ise bu kararname din ayrımcılığı içermiyor çünkü bu görüşte olanlar zaten İslam’ı bir din olarak dahi görmüyor.

Google’da İslam, din ve politika kelimelerini kullanarak bir arama yapın ve İslam’ın ‘bir dinden ziyade siyasal bir sistem’ olduğunu istatistiksel metodlara dayanarak kanıtlamaya çalışan PoliticalIslam.com gibi birçok siteye denk geleceksiniz.

Konuyla ilgili tartışmalar elbette internetteki ‘komplo teorilerinden’ çok daha ötesini de kapsıyor. Eski ABD başsavcı yardımcısı Andrew C. McCarthy 2015 yılında yayımlanan Ulusal Değerlendirme (National Review) metninde şöyle yazmıştı: “İslam’dan bahsettiğimizde, hem bir din hem de siyasal-sosyal bir ideolojiden bahsediyor olacağımızı bilmemiz gerekiyor.”

Oklahoma eyalet meclisinden Cumhuriyetçi (muhafazakar) vekil John Bennett ise 2014 yılında: “İslam, bir din dahi değil: küresel fetih planını ilerletebilmek adına ilahı kullanan bir siyasal sistemdir,” demişti.

Düşünceli ve tahsilli bir evanjelist papaz da kısa bir süre önce bana şu düşüncelerini aktardı: “Tüm inanç sistemlerinin dini özgürlükleri korunmak zorundadır ancak İslam bütünüyle bir din midir yoksa din adıyla ortaya atılan siyasal bir hareket midir, önce buna açıklık getirmek gerekiyor.”

Bu görüşte olanlar arasında en yüksek kıdemdeki yetkililer bile bulunuyor. Örneğin milli güvenlik danışmanı Michael Flynn geçen yaz Dallas’ta Amerika için Harekete Geç (Act for America) konferansında ‘İslam, dinin arkasına saklanan siyasal bir ideolojidir’ şeklinde bir ifade kullanmıştı...

Dinlerden bahsederken, İslam’ı katmamak çok zor çünkü İslam, Tanrı’ya inanan, dua eden ve hayatlarını kutsal bir yazıt doğrultusunda yaşamaya çalışan insanların inandığı antik bir gelenek.

Peki, İslam’ın din bile olmadığı yönündeki bu atıf nereden çıktı?

Yazar, hukukçu ve Amerika’da İslamofobiyi anlatan Fear, Inc. raporunun baş yazarı Wajahat Ali bu görüşün yakın zamandaki çıkışını İslam karşıtı aktivistler David Yerushalmi ve Frank Gaffney’in çalışmalarına dayandırıyor. 2010 yılında, Gaffney’nin yönettiği Güvenlik Politikası Merkezi, ‘Şeriat: Amerika’ya yönelik tehdit’ başlığı altında bir rapor yayınladı. Raporda, şeriatın – yani, Müslümanların dini yasalarının -, Müslümanların ABD’ye empoze etmeyi istedikleri tehlikeli bir siyasal ideoloji olduğu savunuluyordu.

Raporda, ‘her ne kadar spiritüel yanları olsa da, şeriatı batıdaki dini kurallar gibi görmenin bir hata olacağı’ iddia ediliyor ve ayrıca ‘nasıl ki bir zamanlar isyancı komünist ideolojinin destekçilerine uyguluanmışsa, şeriat destekçilerine de göçmenlik yasağı uygulanması’ öneriliyordu.

Ali, buna istinaden, “Şeriatı öyle yanlış tanımlıyorlar ki, inançlı hiçbir Müslüman bu tanımlamayı tanıyamaz.”

Ancak söz konusu görüş etkili olmuştu. 2011 yazı itibariyle, ABD’de iki düzineden fazla eyalet şeriat karşıtı yasalar geçirmeyi değerlendirmeye başladı.

Son dönemlerde ise, Gaffney’nin Trump’a danışmanlık yaptığı yönünde haberler de yayılmış durumda...

Brooking Enstitüsü’nden kıdemli araştırmacı ve ‘İslami istisnailik: İslam’la mücadele dünyayı nasıl yeniden şekillendiriyor’ başlıklı kitabın yazarı Shadi Hamid şunları dile getiriyor: “Bununla ilgili konuşmak bazen çok zor oluyor çünkü Hristiyan geleneklerinde şeriata benzer bir olgu yok… Konuyu (şeriatı) anlamak isteyen iyi niyetli insanlarla konuşurken bile şeriatı açıklamak çok zor...”

Böylesi geniş yelpazeli bir ‘dini kanun’ birçok Hıristiyan için alışılmadık birşey olabilir ancak bu tür yaklaşım sadece İslam’a özgü değil. Hatta, İslam kanunu şeriat ile Yahudi kanunu halakha arasında oldukça güçlü benzerlikler mevcut…

Yahudilik de aslında bir din olduğu kadar bir siyasal hareket olmakla suçlanan bir din...

Hem şeriat hem de halakha bireysel ve toplumsal yaşamla ilgili yasalardan oluşuyor. Ve bu geleneklere göre ‘yasalar’ ve ‘dini kurallar’ arasında net bir ayrılık yok...

Elbette ki, bazı Müslümanlar inançlarının yaşamlarındaki her alana – siyaset de dahil – hitap ettiğine inanıyor olabilir. Ancak bu durum başka birçok dine mensup kişiler için de geçerlidir...

1998 yılında başkanlığa aday olan misyoner Pat Robertson’u ele alalım: Robertson, Tanrı öyle istediği için başkanlık seçiminde aday olduğunu ileri sürmüştü...

Robertson 2007’de ise, İslam’ın bir dinden ziyade küresel çaplı bir siyasal hareket olduğunu söylemişti...

İslam’ın siyasal bir ideoloji olduğunu savunmak şu anki siyasal ortama tam da uygun düşüyor.

Komünizmin düşüşünden bu yana bazı batılı entellektüeller – özellikle de Harvard’dan siyasal bilimci Samuel Huntington – sıradaki küresel çekişmenin batı medeniyeti ve İslam medeniyeti arasında gerçekleşeceğini savunuyor.

‘Batı neden İslamdan korkuyor?’ kitabının yazarı ve Britanya’nın Birmingham Üniversitesi’nde profesör olan Jocelyne Cesari bu durumu şu sözlerle aktarıyor: “ABD’ye ya da Amerikan değerlerine karşı duran ideoloji komünizmdi ama şimdir artık İslam! Ve bu durumda da, İslam bir din olarak görülemez: İslam, siyasal bir ideoloji olarak kabul edilmeli.”

İslam’ı, dini haklar ve dini azınlıklar çerçevesinden değerlendirenlerle çok daha geniş çaplı bir ideolojik savaş olarak görenler arasındaki görüş farklılıkları her geçen gün daha da artıyor...

Washington Post’tan çeviren Burcu Gündoğan