İlkeli, ilkelerine bağlı birinin, ilkesizin saldırısı karşısında iyi bir savunma stratejisi geliştirmesi olanaksızdır. İlkeli biriyseniz, ilkeleriniz ilkesizliğin açık hedefi olmaktan kurtulamaz. Çünkü ilkeleriniz sizi ne düşündüğü, nerede nasıl hareket edeceği bir bakışta kestirilen birisi yapar. Böyle birinin başıboş, nerede ne yapacağı, nasıl davranacağından emin olunamayan biri ile baş edebilmesi mümkün değildir. Bundan dolayı baş etmekte zorlandığınız, karşısında bocaladığınız ilkesiz insanlara ‘biraz tutarlı ol’ dersiniz. Çünkü sizinle aynı ilkeleri paylaşmasa bile karşınızdaki kişinin uymak durumunda olduğunu düşündüğünüz kuralların ahlaki boyutunun onu denetleyeceğini, fevri davranışlarını kontrol edeceğini varsayarsınız. Tabii ki sizin bu çağırınız ilkesizde yankı bulunmayacak; hatta tam tersine, davetinizi zayıflığınıza yoracağı için ilklerinize sadık kalmanız çağrısı oradan gelecektir. Ona, bir an ilkelerinizi devre dışı bırakıp kendisi gibi davrandığınızda ilkesiz, kuralları katı ilkeli birisiymiş gibi davranmaktan da kaçırmaz; gayet pişkin bir şekilde size dönerek “adam biraz ilkeli olur be!” diyebilir.

Az çok, iyi kötü ilkesi olandan korkmamak gerek, çünkü onunla aynı ortamı paylaşabilir, tartışabilirsiniz. İlkesizle asla, çünkü o bir hiçtir... İlkeli insan iyi insandır. İlkesel uyuşmazlıkları olsa bile ilkeli ilkeliye saygı duyar. Mesela ilkeleri yanlış milyonlarca insan Che’ye saygı duyar; niye, çünkü ilkeleri uğruna ölümü göze almıştır. Deniz Gezmiş yakışıklı olduğu için değil, ilkelerini darağacında savunduğu için kahramandır.

Peki, ilke nedir, nereden nasıl elde edilir, insanda bulunması gerekli midir; ilke ne işe yarar?

İlke, bilimsel yöntemde nesnel gerçeğin belirgin özelliklerinin ve yasaların genelleştirilmesi ile elde edilen ve insana hem teorik çalışmalarında, hem de uygulama faaliyetlerinde (pratikte) yol gösteren genel dayanak noktasıdır (Vikipedi). Siz “prensip” de diyebilirsiniz.

İlke ya da prensip, insan için domatese rengini veren likopen, yeşil yapraktaki klorofil gibi bir şeydir. İnsanları farklı renklerde görmemizi de sağlayan bu pigmentler güneşten aldıkları ışığı yansıtır. Yani domatesi domates yapan, ona karakter veren güneştir. İnsanı “insan” yapan da prensipleridir. Peki ya insan prensibini nereden alır?

İnsan prensibini insandan alır; insanın güneşi insandır: İnsan, insani ilkeleri eğitim yoluyla edinir. Kimini okur, kimini dinler, kimini izler; tarihe bakar; denenmiş, doğrulanmış ve gerçekliğinden emin ilkelerden bir tarz geliştirir kendisi için. İlkelerinin rasyonelliği hatasını minimize eder ve insanı toplumun saygın bir bireyi yapar.

Mesleki, hukuki, siyasi gibi çeşit çeşit ilke vardır. Fakat insani ilke bütün bunların üzerindedir. Bilimin süzgecinden geçmiş insani ilkelere sahip olmadan bu alt ilkelere uygun davranış geliştirmek mümkün olmaz. Yani iyi bir insan olmadan iyi bir yargıç, siyasetçi, öğretmen, doktor olunamaz. Ama yukarıdaki tanıma göre din adamı olabilmek için herhangi bir ilkeye bağlılık gerekmez; çünkü dini davranışlar, dayanakları “bilimsel yöntem”, “nesnel gerçeklik” olan ilkeleri reddeder. Sanırım İslamcılarda gördüğümüz tutarsızlığın nedeni bu; ilkesiz olmaları…

İlkesizlik deyince benim aklıma ilkin neoliberalizm gelir. Neoliberalizm, normatif hiçbir değere önem vermez: Mesela sizin için bir malın fiyatı ona değer katan maliyetler kadardır; fakat neoliberalizme göre malın fiyatını miktarı belirler. Tam bir fırsatçıdır; üretim maliyetinde değişim olmayan bir ürünü aynı gün aynı yerde iki farklı fiyata satabilir. Ekonomik davranışı tutarsız bir sistemin, toplumun ve bireyin sosyal ilişkilerini ilkelere dayandırması düşünülemez elbet. Acaba diyorum, neoliberalizm, dinlerle ilkesiz davranmaya ve hatta ilkeleri ortadan kaldırmaya yatkın olduğu için mi siyaset yapıyor!

Şu ara dincilerin Atatürkçülüğü tartışılıyor. Geçenlerde Fatih Yaşlı “İslamcılar Atatürkçü olur mu” diye sordu ve siyasetin pratiğinden örneklerle amaçlarının Atatürkçülük olmadığını gösterdi. Dinci/İslamcı birinin, bir siyasi hareketin Atatürkçü olması teorik olarak da mümkün değil. Atatürk ilkeli biriydi, Atatürkçülük ise zaten kendine özgü ilkeleri olan bir kavram. “Dincinin Atatürkçü olabilmesinin hiç mi yolu yok” diye sorarsanız; var, var ama önce inancını ilkeymiş gibi kullanmaktan vazgeçmeli yanıtını veririm.