İslami şiddeti anlatırken bahaneler üretilmemeli
Bir insanın kültürünü koruma isteği neden ‘ırkçı’ olarak yorumlansın ki? Müslüman olduğum ya da olmadığım için kendimi daha iyi birisi olarak görmüyorum

Saher Fares
İslam adı altında bir vahşet gerçekleştiğinde her seferinde kullanılan bahaneler daha ne kadar aşındırılabilinir?
Bu hafta İspanya’da Barselona’da kalabalığa giren bir vasıta aracılığıyla gerçekleştirilen saldırıda 13 kişi öldürüldüğünde ve onlarcası yaralandığında ve Haziran ayında saldırganlar Londra Köprüsü ve Borough Market’te insanları bıçaklayarak ‘bu Allah için’ diye bağırdığında, kurbanların en son umrunda olan şey Batılı elitlerin ‘bunun İslamla alakası olmadığı’ yönündeki ahkam kesmeleriydi.
Britanya Başbakanı Theresa May ‘yeter demenin vakti gelmiştir’ diyerek ülkesinin terörle mücadele politikalarının gözden geçirileceği vaadinde bulunmuştu.
Ancak bu terörizmin kökünde yatan nedenlere – ne kadar kutsal sayılırsa sayılsın – Müslümanlar tarafından dürüst ve sağlamlaştırılmış bir bakışla yaklaşılışıp, dinlerinde bu tür bir şiddete yer veren zeminler sancılı bir özeleştiri süreciyle değerlendirilmediği müddetçe hiçbir şey ‘yeterli’ olmayacak.
Bu şiddet eğiliminin Avrupa’nın sömürgecilik dönemi, modern İsrail devletinin kuruluşu, ya da iklim değişikliğinin de öncesine dayandığını anlamak için yüzyıllar öncesine bakmaya gerek yok…
Sadece birkaç hafta önce 29 Hristiyan, 26 Mayıs’ta Mısır’daki bir tekkeyi ziyaretleri sırasında ‘Allah’tan başka yaradan yoktur ve Muhammet O’nun elçisidir’ demeyi reddettikleri için öldürüldüler. Yine geçtiğimiz bir iki hafta içerisinde, sayısı net bilinmeyen Hristiyan bir grup güney Filipinlerdeki Suudi, Pakistanlı, Çeçen, Faslı ve yerel cihatçılar tarafından öldürüldü ve bir kısmı da rehin alındı. 31 Mayıs’ta Kabil’deki bombalı saldırıda 90 kişi öldü ve Ramazan ayında Bağdat’ta bir dondurma aracı yanında gerçekleşen saldırıda ise 26 kişi hayatını kaybetti. Bu katliamların hiçbiri ‘Bush’un Irak’taki savaşı’ ya da ABD Başkanı Donald Trump’ın gündeme getirdiği ‘İslam ülkeleri yasağı’ ile ilgili değildi.
Çin, Nijerya ya da Kenya gibi ülkeler İslamcıların saldırılarında bahane olarak öne sürdüğü gibi Batılı ya da ‘emperyalist’ değiller ancak bu ülkelerde de benzeri saldırılar çok kez yaşandı. Gün geçtikçe İslami terörün hedefi olmayan hiçbir yer kalmıyor dünyada…
Londra’daki kıyım; St.Petersburg metrosundaki saldırı; Paris’te tiyatro ve spor stadyumuna saldırı; Brüksel’de seyahet edenleri hedef alan üç bombalı saldırı; geçen yıl Noel’de Berlin’in içine dalan kamyon bu tür eylemlere sadece birkaç örnek…
Yaygın bir şekilde saygı duyulan birçok İslami metinde şiddetle ilgili ve ‘İslama inanmayanlara’ yönelik baskıyla ilgili detaylı açıklamalar fazlasıyla mevcut. Ve dini olarak eğitilen teröristler tarafından hayata geçirilmelerinin yanısıra günlük olarak dünya çapındaki medrese ve camilerde anlatılan ve uygulamaya sokulan bu sözde kurallar, Batılı liberaller tarafından çocukça bir şekilde ‘önemsiz’ olarak tanımlanıp kenara itiliyor.
Ancak diğer taraftan erkekler, kadınlar ve çocuklar siyasal sinizmin mihraplarında kurban olarak sunuluyor…
Çözüm için atılabilecek ilk adım, batıdaki medya alimleri tarafından sürekli ortaya atılan ve ülkelerinde ve uluslararası camiada ‘ılımlı’ olarak tanımlanan birçok sözde Müslüman tarafından da teyit edilen ‘bilgileri’ sorgulamaktan geçer. İslami şiddeti teşvik eden ve doğrulayan inanılmaz derecede fazla teolojik kaynak ve kanıtın varlığının kabul edilmemesi, bariz bir eksikliktir…
İslam dünyasındaki reformistlerin İslamı mercek altına alıp – hayatlarını tehlikeye atmak pahasına tabii – seslerini, ‘İslamofobi’ ile suçlanma korkusuyla konuşan batılı elitlerden daha fazla çıkaracağı günler gelecek mi?..
Avrupa’da bazı gruplar haklı olarak şunu soruyor: eğer binlerce elma içerisinde sadece bir tane elma kötü ise, neden tüm elmaları yargılayalım? Ancak şunu da sormak gerekir: eğer o binlerce elma içindeki bir elma benim bahçemi patlatıyorsa…sorun meyveden ziyade ağacın kendisinde olabilir mi?
Bir insanın kültürünü koruma isteği neden ‘ırkçı’ olarak yorumlansın ki? Müslüman olduğum ya da olmadığım için kendimi daha iyi birisi olarak görmüyorum. Şiddet gittikçe eve daha da yaklaşırken bu tür sorular sormak gerçekten ‘yabancı düşmanlığı’ mıdır? Ya da, bir insanın kendisini savunmak istemesi neden ‘İslamofobik’ bir eylem olarak görülür?..
Her gün gerçekleştirilen vahşet karşısında ya da sürekli İslam’ın ne olduğu ya da ne olmadığı konusunda yalan söyleyen siyasetçiler karşısında öfkelenmmek ‘İslamofobi’ midir?..
Dileğim, dünyanın Müslümanlara karşı durması değil. Sadece bilge insanların gerçekten durup düşünmelerini diliyorum: tüm bu olanların gerçekten İslam’la ilgisi yok mu?..
Gate Stone Institute’dan çeviren Burcu Gündoğan


