Yakın zamanda 1990’lı yıllarda dünyaya gelmiş bir gence “İsmail Beşikçi adını duydun mu?” diye sordum. Hiç duymadığını söyledi. Meraklanınca çok kısa olarak “bu ülkede Kürtler yaşıyor, dediği için Türkiye’de yatmadığı cezaevi kalmadı” dedim.

İsmail Beşikçi’nin kaç cezaevinde yattığını saptamaktansa yatmadıklarını sıralamak daha kolaydır herhalde…

Okuyan yazan araştırmalar da yapan tanıdık biri “İsmail Beşikçi” dedi:

-Diğer Kürtlerden farklıdır!

-Beşikçi Kürt değil, Türk’tür!

Çok şaşırdı. Beşikçi’yi (bilimsel çalışmalarında Kürtlere ilişkin çok fazla gerçeğe ulaşıp bunları da kitaplaştırdığı için) Kürt zannediyormuş.

Görüldüğü gibi adını duymamış olanla çok “bilgisi” olan arasında hiç fark yoktu!

Beşikçi’yi, devlet de kendi cehalet deryası içinde değerlendirdi. Yazdıklarını okuyup ona göre kendine çeki düzen vereceği yerde, İsmail Beşikçi’nin her satırına senelerce hapis cezası kesti.

***

Beşikçi devletin “düzeyini” 2021 yılında İsmail Beşikçi Vakfı Yayınlarından çıkan “Söz Konusu Vatansa Bilim Teferruattır!” adlı kitabında bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Bu bir anı kitabı. Hoca kimseyi suçlamıyor. Sadece Beşikçi-devlet arasındaki ilişkileri anlatıyor. Devletin bilim insanlarına karşı olan “ilgisi” Polis-adliye-cezaevi arasına sıkıştığı için anılar da bu güzergahta ilerliyor.1967’deki doktora tezi Doğuda Değişim ve Yapısal Sorunlar (Göçebe Alikan Aşireti) büyük yankı uyandırıyor.

İsmail Beşikçi’ye karşı devletin ilgisi 1969’da yayınladığı “Doğu Anadolu’nun Düzeni” adlı çalışmasıyla başlıyor. 12 Mart 1971 Askeri Darbesi ile birlikte polis, sıkıyönetim mahkemeleri ve ceza evleri arasındaki çileli yolu da çizilmiş oluyor. Ama o bilimin yolundan ayrılmıyor.

Tarihleri pek fazla önemi yok, çünkü devlet (ve memurları) her dönemde aynı… Anılar kitabından birkaç anısını paylaşayım Sarı Hoca’nın…

“12 Nisan’da (1981) Kaynarca Cezaevinden tahliye edildim. 19 Haziran’da evim basıldı, gözaltına alındım. Ankara Emniyet’ine götürüldüm. Saçlarımı körleşmiş bir aletle acı vererek kestiler. Bir polis dosyamdan Kürtlere ilişkin yazılarım olduğunu fark etmiş:

-Ulan ben Kürt’üm, bu işlerle uğraşmıyorum sana ne!

-Bak sen söylüyorsun Kürdüm diye?

-Ulan ben öyle mi söylüyorum? Önce Türk’üm sonra…

Bu diyalog sürerken kafamı yumrukluyordu.”

***

İsmail Beşikçi İsveç Yazarlar Birliğine yazdığı mektup nedeniyle Gölcük Donanma ve Sıkıyönetim Mahkemesi 10 yıl ağır hapis 5 yıl da sürgün cezası veriyor. Askeri Yargıtay cezayı hızlıca onaylıyor. Fakat Beşikçi’yi mahkûm eden Gölcük mahkemesinin askeri yargıçlardan ikisi rüşvet aldıkları için yüz kızartıcı suçtan mahkum oluyorlar.

Bunun üzerine Beşikçi, Askeri Yargıtay’a başvurup davanın yeniden görülmesini talep ediyor.

Başvuru reddediliyor. İki kere yüksek yargıya başvuru olmaz! Ama karar veren hakimler yüz kızartıcı suçtan mahkûmiyet almış!

Olsun!

Peki Beşikçi neden mahkûm edilmişti 10 yıla?

Devletin itibarını yurt dışında kötülemekten! İsmail Hoca “Kürtler ve Kürtçe inkar ediliyor” dediği için…

Rüşvetçi hakimlerin haberini BBC yapmış bütün dünyaya yaymıştı. Ana devletin itibarı zedelenmemişti!!!

İsmail Beşikçi ise İsveç Yazarlar Birliğine göndermek üzere yazdığı mektup aramalarda ele geçirilince devletin itibarı zedelenmiş oluyordu!

Durum 1960’lardan beri işte böyle:

-İsmail Beşikçi ve devlet!