Ismarlama mevzuatla madencilik yapılmaz

MEHMET TORUN / MADEN MÜHENDİSİ

01 Mart 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan yönetmelik değişikliği ile “ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerinin tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlara denk gelmesi ve faaliyetlerin başka alanlarda yürütülmesinin mümkün olmaması durumunda … sahada madencilik faaliyetleri yürütülmesine ve bu faaliyetlere ilişkin geçici tesisler inşa edilmesine kamu yararı dikkate alınarak Bakanlıkça izin verilebilir” hükmü getirilmiştir. Benzer yönetmelik değişiklikleri ve uygulamalar geçmiş yıllarda da yapılmış olup kamuoyunda tepkiyle karşılanmıştır. Bu değişikliğinde, yakın zamanda keşif yapılacak olan Muğla-Akbelen sahasındaki davayı etkilemek için yapıldığının dillendirilmesi bile düşündürücüdür.

Son yıllarda uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar ile kamunun tüm üretim faaliyetlerinden çekilmesi ve yerini özel sektörün alması nedeniyle bu faaliyetlerin yapılma şekline toplumsal itirazlar artmıştır. Çünkü; kamu ve ülke yararı yerine sadece kâr odaklı yapılan çalışmalarla ülkemizin ve halkımızın ortak değerleri olan doğa ve çevre katledilmekte ve geri dönüşü olmayan bir yola girilmektedir. Ayrıca sermaye ile siyasi yapılar birbirini beslemektedir. Bu durumdan en çok etkilenen sektörlerin başında madencilik sektörü gelmektedir. Madencilik çalışmaları; genel üretim süreçlerinin bir parçası olarak, doğal çevre ile belirli bir ilişki ve çelişki halinde sürdürülebilmektedir.

İnsanlığın üretim serüveni yakın bir tarihe kadar doğa üzerinde son derece sınırlı bir etkide bulunmaktaydı. Etkinin sınırlı olduğu bu tarihsel dönemde üretim; insan gereksinimleri için, bu gereksinimlerin zorunluluğu ve gerekliliğine bağlı olarak şekillenmekte, belirli sınırlılıklar içerisinde yapılabilmekteydi. Ancak yakın tarihsel dönemde bu durum değişmiştir. Ancak son dönemde ortaya çıkan ve kısa zamanda egemen bir sistem haline gelen kapitalizm, üretimin esas olarak insan gereksinimlerini karşılayabilmek için yapılmasına son vererek, onu kendi başına bir öğe haline getirmiştir. Bu dönemde insan, üretime tabi hale getirilmiş, " kâr için üretim", "sermaye birikimi için üretim" ya da "tüketim için üretim" olarak değerlendirilebilecek bu süreçte, insan gereksinimlerinin çok ötesinde, üretimin muazzam artışına paralel olarak, doğal çevrede ciddi tahribatlar ortaya çıkmış ve bu tahribat kesintisiz olarak devam etmiştir.

Sınırsız ve denetimsiz bir şekilde yapılan üretimin, doğal çevre üzerinde yarattığı tahribatın canlı ve insan yaşamı üzerinde ciddi etkilerinin ortaya çıkması, örneğin hava kirliliğinden kaynaklı kitlesel ölümler, ormanların azalması, tatlı su, göl ve deniz kirliliklerinden kaynaklanan sorunlar, asit yağmurları, iklim değişikliği, ozon tabakasının incelmesi, biyolojik çeşitliliğin azalması ve ekolojik dengenin bozulması gibi sorunlar, çevre ve insan sağlığını giderek daha fazla tehdit eder hale gelmiştir. Bu olumsuz gelişmeler 1980’lerden itibaren insanların bilinç ve davranışlarında değişiklikler yaratarak, çevre tahribatının bir sorun olarak gündeme gelmesi, tartışılması, araştırma yapılması ve önlem alınması gibi çeşitli yönelimleri öne çıkarmıştır.

Kapitalizmin daha fazla kâr ve bunun gerçekleşmesi için azami üretim ve sınırsız tüketim konusuna bağlı olarak ortaya çıkan, yani özü açısından endüstri devrimini tamamlamış gelişmiş kapitalist/emperyalist ülkelerin kendi çıkarlarını elde etme sürecinde yarattıkları bu sorunun, onlar tarafından çözülmesi beklenmemelidir. Çünkü çözüm için iki önemli unsurun; tüketimi körükleyen üretim sürecinin insani gerekliliklerle sınırlandırılması ile yaratılmış olan çevresel kirlilik ve bozulmanın giderilmesi için gereken parasal kaynakların ayrılmasıdır. Her iki öncelikte dünyayı sömüren ve yöneten egemen devletlerin/şirketlerin işlerine gelmemektedir.

Kazdağları örneğinde de görüldüğü gibi, değişiklikte yer alan “madencilik faaliyeti yürütecek kişinin faaliyetlerin bitiminde sahayı rehabilite ederek eski hale getireceğini taahhüt etmesi şartıyla” ifadesinin koruyucu hiçbir etkisi yoktur. Taahhütlere uyulması konusunda günümüze kadar Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın somut bir yaptırımı olmamıştır. Bugüne kadar, birkaç istisna dışında genel olarak bu gerekliliklerin yeterince yerine getirildiği söylenemez. Madencilik sektöründe çalışan şirketlerin küçüklüğü, kap-kaççı madencilik tarzı, yetersiz ya da yanlış yasal düzenlemeler, yeterli olmayan idari denetim anlayışı ve yapısı, madencilik çalışmalarının istenilen nitelikte yapılması noktasından uzaklaşılmasına neden olmuştur. Genel olarak madenler sadece kâr kapısı olarak görülmüş, bu alanda yöre halkı, gelecek kuşaklar ve genel toplumsal çıkarlar göz ardı edilerek, talana uygun bir ortam yaratılmıştır.

Böylesi bir durum her şeyden önce madencilik çalışmalarının ve bu alanda ekonomik getiri elde edenlerin aleyhine olmuştur. Çünkü yürütülen çalışmalar sırasında kimi işletmelerin daha fazla kâr uğruna, çevresel gereklilikleri yerine getirmemeleri, geniş çaplı karşıt çevresel kampanyalara yol açmış, bu durum genel madencilik çalışmalarını da baltalamıştır.

Günümüzde hiç bir ekonomik faaliyet eski biçimiyle yapılamaz. Sektörde ekonomik getiri elde edenler, sektörün genel çıkarları için toplumsal duyarlılıkları gözeten, bilim ve tekniğin gereklerine uygun çalışmalar yürütmek zorundadır. Çevresel sorunları bilmeden, yürüttükleri üretim çalışmalarının çevreyi bozucu etkilerine yönelik önlem almadan, doğanın yeniden kazanımı için gereklilikleri yerine getirmeden yürütülen madencilik çalışmalarının çok ciddi ekonomik, sosyal ve siyasal sorunlar yaratabileceğinin ve hatta yarattığının görülmesi ve buna uygun davranılması kaçınılamaz bir durumdur.

Madencilik çalışmalarının tüm diğer üretim çalışmaları gibi, doğaya ve çevreye zarar verici bir etkisinin bulunduğu ancak yine de yapılmak zorunda olduğu bir gerçekliktir. Bu süreçte oluşacak zararın en aza indirilerek yapılması, çevre ile barışık, insan odaklı bir madencilik anlayışının gerekliliği bir zorunluluktur. Böylesi bir çalışma tarzının, yani madenciliğin çevre ile barışık, insan odaklı yürütülmesi gerekliliğinin benimsenmesi ve egemen olması durumunda madencilik çalışmalarına yapılacak eleştiriler azalacaktır.

Böyle bir anlayışın benimsenmesi ve egemen olması için; öncelikle kapitalizmin tüketim çılgınlığına bağlı şişirilen üretim anlayışının sorgulanması, tüm kaynakları sorumsuzca kullanan tüketim/üretim kalıplarından hızla ve derhal uzaklaşılması gerekmektedir.