Sizi hep otobüste görüyordum İsmet Özel; her zaman otobüste şair göremezsiniz. En son, Ali Sami Yen’in oradan Hisar’a giden

Sizi hep otobüste görüyordum İsmet Özel; her zaman otobüste şair göremezsiniz. En son, Ali Sami Yen’in oradan Hisar’a giden otobüs, bir bahar ikindisiydi; sinirliydiniz, elinizde poşetler vardı, gri renkteydiniz. Siz düpedüz önemliydiniz benim için. “Ama o herif Sivas için şunu bunu dedi,” diyenlere, Sivas’ı kaza olarak gösterenlerin gazetesinde yazan “demokrat”ları gösteriyordum. “Şairdir konuşur,” deyip meczup muamelesi yapanlara şairlerin deli, peygamber falan değil, sadece öteki olduğunu söylüyordum. Şairdir, ne yapsa yeridir demek bayağılıktı enikonu. “Kötüdür o” diyenlere, sizi ünlü Sırp şairi olarak niteleyen Ece Ayhan’ın mı iyi adam olduğunu soruyordum. Hem diyordum, iyilik kötülük ne ki; yaşam insanın yalpa vuruşlarından başka nedir, insanın kendi içinden çıkamayışları, kaçışları, kaçamayışlarından başka... Fakat büyük şiiri her daim bütünüyle kötü insandan bekleyen tipler vardır; ille karayla, kötüyle ilgilidir onlara göre şiir. Her şey onların dediği gibi olmalıdır. İnsanda her duygunun, birbirinden bağımsız; insanın hepsiyle bütün olduğunu anlamazlar.
İsmet Özel, siz benim için “şehrin insanı, şehrin / kaypak ilgilerin insanı, zarif ihanetlerin” insanı değildiniz. Yaz günleri sizi hatırlamıyordu; öyle demiştiniz, inanmıştım. Şair sözü yalandır, yazmış Fuzuli’ye inat, şiirlere inanmaktan başka çare var mıydı? “Kara yaz! karanlık yaz! kararan vücutlardan / rıhtıma varmayan ceset elbette hatırlanmaz”dı. Herkes gidecek, şiirler kalacaktı sadece. Sözler dizeler içinde mutlu, “biliniyor, hayat bizden razıdır” diye düşünüyordum. Üstümde görenlerin iyi duruyor dediği bu hayata, biraz da sizin şiirlerinizle katlanıyordum. Hem siz, her gecenin leyli Kadr, her gelenin Hızır olmadığını öğrenince kırılan bir adam değil miydiniz? FKF marşı da sizindi, Bir Yusuf Masalı da... Halkın Dostları’nda devrimci, Milli Gazete’de yazarken Müslüman, artık Türkçü... Nöbet tutarken uyuyan askeri vurmak lazım, dedinizdi mesela... Elinde el bombası patlayarak “şehit” olan çocuk için ne düşündünüz İsmet Bey?
Evet, insanın bunca savruluşu farklı bir ruh gerektirir herhalde. Bu farklı ruhtan dökülenleri izliyordum. “Hangi sebepten devrimci olmuşsam o sebepten İslamcı olmuştum,” diyordunuz fakat İslamcılar da devrimciler de sevmiyordu sizi. Türkçü oluşunuzun sebebi neydi? Uzak nedir, diye soruyordunuz, kendisinin bile ücrasında yaşayan bir insan için uzak... O uzaktan mı sesleniyordunuz sahi? Şiir dışında söyledikleriniz bir sayıklama mıydı? Değilse, şu cümlelere inanabilmek çok güç: “Türk demek Müslüman olmaktır.” “Müslüman olmayan Türk olamaz.” “Tarih İslamiyet’e beden olarak Türklüğü seçmiştir.” Bunlar, siz miydiniz? “Bu topraklarda 400 sene hiçbir olay çıkmadı, sadece azınlıkların yaşadığı mahallelerde suç işlendi.” Siz miydiniz gerçekten? “Ben üstünüm çünkü Türk’üm.” Üstünlük neydi İsmet Özel? Üstün kimdi? Türk olmak, Kürt olmak neyi değiştiriyor? Siz alçakgönüllülükte alçaklık vardır, derken Mehmet Âkif’in “Oku, şâyed sana bir hisli yürek lâzımsa; / Oku, zîrâ onu yazdım iki söz yazdımsa” dizelerini anıyordum. Hrant Dink vurulduğu zaman “Gözünün olduğu yere gitti,” diyebilmiştiniz. Zorunuza gitmedi mi o delik ayakkabı? Buyrun işte, sözünüz sizi de buraya getirdi. Siz de sözünüzün olduğu yerdesiniz.
İsmet Özel kötü adam, ama iyi şairdir demek çok kötü. Converse giyen komünist olmaz diyenler gibi, faşistten şair olmaz da demeyeceğim. Herkeste, her yerden, her şeyden bir parça vardır. Üzücü olsa da düşüncenizi söylüyorsunuz. Hem bunca şair susarken biri konuşuyor işte… Ayrıca insanın boktan bir macerası var, Üç Firenk Havası nasıldı: “Ben ne büyük bir dalgınlıkla bakmış olmalıyım ki hayata / görmedim orda çinko damlar ve plastik sürahilerin tanrısını /  yerimi yadırgadım / yerim olmadı zaten kendi mezarımdan başka / çılgının biri sanılmaktan sakınmaya vaktim olmadı.” Yerinizi yabancıladınız başka yere gittiniz demek ama söz konusu yerden Alevileri ilkel bulmanızı, onları haçlı kalıntısı saymanızı... Üstelik sizin gibi düşünen niceleri varken... Anlayamıyorum.
Bunca yıllık okurunuzum, ruhunuzun şimdi konakladığı yer için size bir Hacı Bektaş-ı Veli dörtlüğü armağan edeceğim. O ilkel dedikleriniz neye inanıyor bakın: “Hararet nardadır sacda değildir / Keramet baştadır tacda değildir / Her ne arar isen kendinde ara / Kudüs'te Mekke'de Hac'da değildir” Siz İsmet Özel’diniz, şairdiniz ve kırk yaşındaydınız benim için, her şey siz yaşarken olmuştu, ben unutmadım, keşke siz de hatırlasanız!