Google Play Store
App Store
İspanya’dan lezzetli komedi
Fotoğraf: IMDb

Deniz Burak BAYRAK

24. Randevu İstanbul Uluslararası Film Festivali’nin kapanış filmi olan vizyon filmi ‘Dalí’yi Beklerken’, politik bir planla açılıp sevgi ve yemek temalarına evrilen sıcak bir İspanyol filmi. David Pujol’un yönettiği film 1974 Barcelona’sındaki sokak eylemleri, polis baskınları ve gözaltılarla başlıyor. Franco’nun diktatörülüğün evreninde başlayan film, şehirden küçük bir Akdeniz kasabası olan Cadaqués’a kaçışla ivmeleniyor ve başka bir boyut kazanıyor. Kaçanlarsa yaşamda bir çıkış arayan başarılı ve vizyon sahibi şef Fernando (Iván Massagué) ve aktivist kardeşi Alberto (Pol López).

Gizlenmek için kaçtıkları Cadaqués, pastoral dokusu ve deniz kokan sokaklarının yanında sürrealizmin temsilcisi Salvador Dalí’nin de yaşadığı yer. Zaten filmin en önemli kahramanı repliklerinden ziyade bedensel bir varlık gösteren Dalí diyebiliriz. İki kardeş burada El Surreal adlı restoranına Dalí’nin gelip yemek yemesi için bin bir çare düşünen, fırsatlar yaratmaya çalışan Jules (José García)’ün yanında işe giriyorlar. Jules ‘toksik’ bir inatla Dalí’nin gelmesini beklerken restoranda da işler değişiyor. Bu takıntılı hayal restoranı da yaşatmak ya da kapatmak noktasına kadar getiriyor.

Öyle bir takıntıdan söz ediyoruz ki El Surreal’deki bütün eşya ve objeler Dalí’nin figüratif yansımaları. Biraz da köhnemiş demek doğru olur. Fernando’nun menüyü değiştirip tabaklara kendi imzasını atmasıyla yepyeni bir restoran doğuyor. Filme, Ferran Adrià’nın beş kez dünyanın en iyi restoranı ödülünü alan, efsanevi restoran El Bulli’den yola çıkarak başladığını anlatan yönetmen şöyle diyor: “İkisi de aynı bölgede birbirine çok yakın yaşadılar. Bu yüzden Dalí bir kez El Bulli’de yemek yemeye gitseydi nasıl olacağını hayal ettim. Bence çok özel bir yer olduğu için gerçekten çok keyif alırdı. Benim için başlangıç noktası buydu.”

İSYANIN DIŞAVURUMU

‘Dalí’yi Beklerken’ demokrasi mücadelesi ile başlayıp gastronomik bir komediye evrilen sekanslarıyla coğrafyayı perdeye çok iyi aktaran bir film. Fernando’nun yeni bir tarif çalışması ve mekânda bir dönüşümü tetiklemesi klasiğe veya yerleşik olana isyanın dışavurumu gibi. Sinematografik açıdan bakarsan Pujol; ışığı, mekânı, duyguları çok iyi yansıtan bir yönetmen. Arkadaşlık ve dehayı göze sokmayana nahif bir tonda işliyor. Akdeniz’in havasını, denizin kokusunu, yemeklerinin lezzetini adeta burnunuzda, damağınızda hissediyorsunuz.