İsrail’deki yargı reformu, bir çeşit yukarıdan darbedir. Yukarıdan darbelerde aşağıdan olanlar gibi sokaklarda tank yoktur. Ancak hükümetin gücünü sınırlayan tek şey kendi “iyi niyetleri” olduğunda bu diktatörlük anlamına gelir.

İsrail diktatörlük yolunda

Yuval Noah HARARI

İsrail hükümetinin gerçekleştirmeye çalıştığı şey yasal bir reform değil, bir darbedir. Tarihte iki temel darbe türü vardır: Biri "aşağıdan darbe"dir. Bu, fark edilmesi kolay olan türdür. Örneğin, bir muz cumhuriyetinde, güce aç bir General Strongman yönetimi ele geçirmeye karar verir. Vatandaşlar bir sabah erkenden uyandıklarında başkent sokaklarında tanklar görürler! Zırhlı bir tabur parlamentonun etrafını sarar ve zarif mermer binaya ateş açar. Bir bölük paraşütçü başbakanın evini basar, onu kelepçeler ve askeri bir zindana hapseder.


Bu arada ikinci bir paraşütçü bölüğü merkezi yayın istasyonunu ele geçirir ve sabah 8'de dehşete düşmüş vatandaşlar televizyonlarını açtıklarında, göğsü altın madalyalarla kaplı General Strongman'ın otoriter bir sesle "halkın iyiliği için" ülkede yönetime el koyduğunu ilan ettiğini görürler.
Genellikle darbe deyince aklımıza bu türden bir sahne gelir. Ancak tarihte çok yaygın olan bir başka tür daha vardır: "yukarıdan darbe". Bunu fark etmek daha zordur. "Yukarıdan darbe", tamamen yasal bir şekilde iktidara gelen bir hükümetin, yasaların kendisine getirdiği kısıtlamaları ihlal etmesi ve sınırsız güç elde etmeye çalışmasıyla ortaya çıkar. Bu çok eski bir numaradır: Önce güç kazanmak için yasayı kullan, sonra da yasayı bükmek için gücü kullan.

Bir "yukarıdan darbe" gerçekleştiğinde çok kafa karıştırıcı olabilir. Görünüşte her şey normal görünür. Sokaklarda tanklar yoktur ve üniforması madalyalarla dolu bir general televizyon yayınlarını kesmez. Darbe kapalı kapılar ardında gerçekleşir, hükümet üzerindeki tüm kısıtlamaları kaldıran ve tüm denge ve denetleme mekanizmalarını ortadan kaldıran yasalar çıkarılır ve kararnameler imzalanır. Tabii ki hükümet darbe yaptığını açıklamaz. Sadece "halkın iyiliği için" çok ihtiyaç duyulan bazı reformları hayata geçirdiğini iddia eder.

Bugün İsrail'de gerçek bir reformla mı yoksa bir darbeyle mi karşı karşıya olduğumuzu nasıl anlayabiliriz? En basit test şu soruyu sormaktır: Hükümetin gücü üzerinde hala sınırlamalar var mı? Hükümet bir reform paketi oluştururken önemli değişiklikler yapar, ancak yine de gücünün sınırlarına saygı gösterir. Reformlar uygulandıktan sonra bile bu, hükümetin istediği her şeyi yapabileceği anlamına gelmez. Öte yandan darbe, hükümetin sınırsız güç elde etmeye çalıştığı bir durumdur. Darbe başarılı olursa, bundan böyle hükümetin kararları ve eylemleri üzerinde hiçbir kısıtlama olmadığı anlamına gelir.

YARGI REFORMU DARBESİ

Bu kriterlere göre, şu anda İsrail'de yaşananların reform değil, bir darbe olduğu açıktır. Hükümet, dikkatimizi "Yargıçları atayan komitenin tam bileşimi ne olacak?" gibi karmaşık teknik konulara odaklayarak kafamızı karıştırmaya çalışıyor. Kamuoyunun dikkati bu tür aldatmacalarla dağıtılmamalıdır! Bunun yerine, şu soruyu sormaya devam etmeliyiz: "Yeni rejimde hükümetin gücünün sınırları ne olacak?"

Diyelim ki iktidardaki koalisyon Arapları oy hakkından mahrum bırakan bir yasa çıkarmaya karar verdi - böyle bir adımı engelleyebilecek herhangi bir mekanizma var mı? Başka demokrasilerde böylesi ırkçı ve antidemokratik bir yasanın geçmesini engelleyebilecek pek çok mekanizma mevcuttur. İsrail'de şu anda böyle tek bir mekanizma var: Anayasa Mahkemesi. Eğer Knesset (Meclis) üyelerinin çoğunluğu Arapların haklarından mahrum bırakılması, işçilerin grev hakkının elinden alınması ya da hükümeti eleştirmeye cüret eden tüm gazetelerin kapatılması yönünde oy kullanırsa, Anayasa Mahkemesi bu tür bir yasaya müdahale etme ve iptal etme yetkisine sahip tek kurumdur.

DENETLEMEYİ BİTİRİYOR

Hükümetin "hukuk reformu" Anayasa Mahkemesi'nin bağımsızlığını ve gücünü yok etmeyi ve böylece iktidar koalisyonu üzerindeki tek kısıtlamayı ortadan kaldırmayı amaçlamaktadır. Bazıları hükümete sınırlama getiren çok önemli bir mekanizmanın hala var olacağını iddia edebilir: Seçimler. Hükümet ne yaparsa yapsın, halk bundan memnun kalmazsa, bir sonraki seçimde seçmenler hükümeti değiştirmekte özgürdür. Ancak bu argüman geçerli değildir.

Birincisi, bu mekanizma azınlıkların hakları için herhangi bir koruma sağlamıyor. İkincisi, yeni rejimde iktidardaki koalisyon seçim sistemini istediği gibi değiştirebilir ve bu da hükümetin değiştirilmesini çok zorlaştırır. Koalisyon seçimi kaybedebileceğinden şüphelenirse, muhalefet partilerinin seçime katılmasını engelleyebilir ya da zaferini garantileyecek başka bir numara icat edebilir. Hükümetin geçirmeye çalıştığı yeni yasa bu tür hileleri önleyecek hiçbir mekanizma içermiyor.

Elbette Anayasa Mahkeme mekanizmasının kutsal bir tarafı yok. Eğer hükümet, mahkemeyi zayıflatmanın yanı sıra kendi gücü üzerinde alternatif denge ve denetleme mekanizmaları önerseydi, hükümetin bir diktatörlük kurmak yerine gerçekten reformlar yapmakla ilgilendiğine inanılabilirdi. Ancak hükümet bu tür bir alternatif önlem önermedi.

Darbe liderlerine yeni rejimleri altında hükümetin gücünü neyin sınırlayacağı açıkça sorulduğunda verdikleri tek cevap şu oluyor: "İyi niyetimiz. Bize güvenin." Bu her diktatörün verdiği klasik cevaptır. General Strongman de zırhlı bir taburun yardımıyla iktidarı ele geçirdikten sonra ulusa sesleniş konuşmasında şöyle der "Bana güvenin. Sizi koruyacağım. Size sahip çıkacağım."

GÜCÜN SINIRI YOK

Vatandaşlar için, kendilerini tamamen yöneticinin iyi niyetine bağımlı kılan şeyin zırhlı bir tabur mu yoksa bir yasama saldırısı mı olduğu fark etmez. Her iki durumda da sonuç diktatörlüktür. Hükümetin gücünü sınırlayan tek şey kendi iyi niyetleri olduğunda - bu bir diktatörlük anlamına gelir.

Ancak yine de, "aşağıdan" tanklarla diktatörlük kurmak ile "yukarıdan" yasama yoluyla diktatörlük kurmak arasında temel bir fark vardır. Bir darbe "aşağıdan" gerçekleştiğinde, görevi onu durdurmak olan birçok resmi kurum vardır: Ordu, polis, gizli servis. Hükümet onlara yardıma gelmelerini ve General Strongman'i tutuklamalarını emredebilir. Ancak darbeyi gerçekleştiren hükümetin kendisi olduğunda, ordu, polis ve gizli servis buna karşı çıkmakta zorlanacaktır, çünkü normalde hükümetin emirlerine itaat etmek zorundadırlar. Böyle bir durumda hükümeti durdurmak ve sınırsız güç elde etmesini engellemek vatandaşların görevidir.

Darbeyi durdurmayı başardığımızı ve artık gösterilere son verip uzlaşmayı düşünme zamanının geldiğini nasıl anlayacağız? Böyle bir anlaşmanın yapılmasında hukuki ayrıntılar büyük önem taşıyor ve bu alandaki uzmanlara çok iş düşüyor. Ancak her birimizin böyle bir anlaşmayla ilgili olarak kendimize sormamız gereken kilit soru şudur: "Hükümetin gücünü ne sınırlayacak? Eğer Knesset üyelerinin çoğunluğu Arapları oy kullanma hakkından mahrum etmek ya da tüm muhalif gazeteleri yasaklamak veya kadınları şort giydikleri için hapse atmak isterse, bunu engelleyecek mekanizma nedir?"
Dolayısıyla hükümetin gücüne sağlam sınırlamalar getirmeyen her türlü uzlaşmayı reddetmeli ve hükümete çok net bir mesaj iletmeliyiz: Ya darbeyi durdurun ya da biz ülkeyi durduracağız.

BirGün Çeviri Kolektifi tarafından Haaretz’ten çevrilmiştir.