‘Adamın dibi’ni ilk duyduğumda küfür sanmıştım! Hani ‘cehennemin dibi’ filan gibi lanet okunası bir şey. Gelgelelim, tam tersine ‘sonuna kadar adam’ demekmiş! Şaşırdım mı, evet. Hala birine ‘sen adamın dibisin’ denildiğini duyduğumda, ‘küfretseler daha iyiydi!’ diyesim de gelmiyor değil dostlar!

Issız adam

Adam, ıssız. Öyle ya, sizden ıssız olmasın da, ıssızlık edebi bir şeydir ve adamlara yakışır. Şehirde, kırda, ormanda, sokakta, evde, odada, yolda… Vaktin önemi, mevsimin de hükmü yoktur, hem niye olsun, o her dem ıssız, her daim yalnızdır, ister bahar olsun ister kış. Hem de ne ıssızlık, o mu ıssızlığın ortasındadır ıssızlık mı onun bağrına yuva kurmuştur, bilinmez. Bilinse de ne olacak ki, onun ıssızlığı mı son bulacak? Sırça saray kırılacak, cam fanus dağılacak, ıssızın dağlarına kar mı yağacak?

Bunların hiçbiri olmayacak, yakışıklı, üzgün, boğazlı kazak, siyah, giymiş, bakışları puslu, dünyaya küskün, Tanju Okan’ın “Benim en iyi dostum içkim sigaram” şarkısının yeni içeriğini “Benim en iyi dostum at ve tabiat” biçiminde değiştiren bir adam. Artık ‘adam gibi adam’ mıdır yoksa ‘adamakıllı ıssız’ mıdır, gerisi onun yalnızlığına dayanamayanları ilgilendirir, bizi değil! Biz haliyle ondan değil ama ıssızlığından yanayız…

Yanayız da, nasıl ıssız adam olunur, kuralları nelerdir, ıssız olduğunu duyurmak için hangi araçlar kullanılır, ıssızlığı tadında bırakmak için ne yapmak gerekir gibi teknik konular hakkında sizden fazla bildiğimiz bir şey de yoktur. Tarihçesi, ilk nerede görüldüğü, evrimi, günümüze nasıl geldiği ve nasıl ıssız adam olarak adlandırıldığı da meçhulümüzdür.

Issız adam, karton bir karakterdir dersek bundan sakın onu küçümsediğimiz sonucu çıkmasın. Yani filmlerde, dizilerde, romanlarda, şarkılarda karşımıza çıkan, bu ‘kahraman’ diyelim, zira kendisine ‘kahraman’ muamelesi yapılmaktadır, bu ‘adam’ın sözgelimi “Aylak Adam”dan farkı nedir, ıssız aynı zamanda yalnız anlamına da gelir mi, kim bilir belki de çok kullanılan tanımıyla ‘asosyal’ biridir.

Issız adam, toplumdan mı kaçmıştır yoksa dışlanmış mıdır? Belki de bir mistiktir, neden olmasın? Tüm mistikler, keşişler gibi manastırlarda, dervişler gibi tekkelerde inzivaya çekilecek değil ya, o da kendine inziva olarak doğayı bulmuştur. Belki de ‘Manisa Tarzanı’ gibi ormanda bir ağacın kovuğunda, insandan uzak, hayvanlara ve tabiata yakın bir yaşamı seçmiştir.

Diyeceğim adam, ıssız olmasına ıssız da, rivayet muhtelif! Demek ki ıssız olmak için yine ıssız bir yere çekilmek gerekiyor. Bu da her nedense doğa harikası, milletin şehirden oraya kaçmak için can attığı, genellikle varlıklıların, otellerin çoktaaaan kapattığı yerler oluyor, e haliyle ıssız adamlık da bizim için lüks oluyor! Bizim derken, hemen hepimizden söz ettiğimi anlamışsınızdır!

“Issız Adam”ın filmi de çıktı biliyorsunuz, şöyle derler, benim de hoşuma gider, “o kitabın filmi de çıktı!” Çıksın, ne güzel! O filmden önce de vardı, fakat sonra o nasıl bir ıssızlık, o nasıl bir yalnızlık, o nasıl bir yakışıklılıksa, ortalıkta bir ıssız adamlar furyası başladı, furya ne, ıssız adamlar ordusu kuruldu desem yeri var! Çelebi, kalabalık olur bizde ıssız dediğin! Hadi filmdeki rol icabıydı, ya sokaktaki, caddelerdeki ıssız taklitleri! Oralarda olur da sanat, kültür, edebiyat alanında olmaz mı? Olmaz olur mu? Kaynıyor! Hem ıssız hem de görünmeye can atıyor fakat görsünler istiyor ne kadar ıssız olduğunu, münzevi olduğunu, adeta bağırıyor: Benim, benim, ıssız benim, en ıssız benim, ben ıssızım!

“Onlar ki en çok kalabalıklarda yalnızdır!” Vallahi bu ıssız adamlar için böyle bir dize bile yazılabilir Nazım Hikmet’i taklit edip! Bir ara ‘cool’ olmak da pek modaydı, fena halde moda. Hatta o sıralarda, medya henüz şimdiki gibi jöle kıvamına gelmemişken, omurgalı demesek de henüz pek çok gazeteci, yazar filan kendini bunca inkâr etmemişken, kısacası ‘bize her şey helal’ dememişken yani, haftalık dergiler de çıkardı ve bildiğim kadarıyla çok satar çok da okunur, en azından ilgiyle izlenirdi. Onlarda muhtemelen ‘cool sanatçılar’ filan diye haberler, anketler yayımlanmıştır. Yalnız benim için bak cool cool! Aralarında yazarlar filan da vardı. Ee Allah’a şükür o kadar cool yazarımız var!

Filmin adından yola çıkarak bir nev’i onun parodisi olan bir kısa film de çekmişti Kadir Has Ünversitesi’nden öğrenciler, “İşsiz Adam”. Şahsen son yıllarda rastladığım en şahane üç espriden biridir. Espri dediysem, ‘ıssız adam’ mevzuuyla dalga geçmek, kafayı bulmak anlamında. Yoksa asıl espri, ıssız adam tabii. Diğer ikisini merak ediyorsanız söyleyeyim, biri Duşakabinoğulları Beyliği, sonuncusu da Gezi Direnişi’ne sonradan destek veren çok uluslararası bir yazarımız için söylenen “Ticari, sağa çek!” mesajıydı.

Bizde bu ‘adamlık’ mevzuu hep dalga konusu olagelmiştir. Sait Faik’in Lüzumsuz Adam’ı ile Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ını ayırarak söylüyorum, ama ıssız adam, işsiz adam, gönül adamı, kıllanan adam, hep Aziz Nesin’in Biz Adam Olmayız’ını çağrıştırmaz mı?

Nerdeeeen nereye? Nereye olacak, ‘adam gibi adam’a, ‘adamın dibi’ne, bilmediklerim de vardır ama şu ikisi bile yeterince açıklayıcı. Tam bir ‘delikanlı edebiyatı’. İsteyen ‘ağır abi’ye kadar el yükseltebilir. Fakat nereden çıktı bu ‘adamlık’ ihtiyacı, ‘adam’ edebiyatı, bilmiyorum. Şimdi biliyorum desem örnek vermek gerekecek, örnek versem… değmeyecek! Kemal Tahir’in hangi romanındaydı unuttum, kahramanın biri “Biz Osmanlı’yız, bizde çok adam bulunur!” diye övünür. Bizimki övünmek gibi olmasın!

‘Adamın dibi’ni ilk duyduğumda küfür sanmıştım! Hani ‘cehennemin dibi’ filan gibi lanet okunası bir şey. Gelgelelim, tam tersine ‘sonuna kadar adam’ demekmiş! Şaşırdım mı, evet. Hala birine ‘sen adamın dibisin’ denildiğini duyduğumda, ‘küfretseler daha iyiydi!’ diyesim de gelmiyor değil dostlar!

Armudun sapı, üzümün çöpü, adamın dibi, elinin…

Adam olacak çocuk… bahsine hiç girmeyelim! Fakat şuna da değinmeden bitirmeyelim yazıyı. Issız adam benzeri bir hadise daha var, yine tuzu kurular, fakat bu kez yalnız erkekler değil kadınlar da var, hatta sanırım daha çok kadınlarla ilgili bir şey bu. Kişisel gelişimden çok kişisel girişim demek daha doğru. Malumunuz hali vakti yerinde yurttaşlarımızdan bazıları Hindistan’a, Nepal’e gidip, oralarda kendilerince ‘çileci’ bir yaşam sürüp, 1 ay, 3 ay, arınmış, kendilerini bulmuş olarak dönüyorlar. Dönünce de sanki Hindistan’ı ilk onlar keşfetmiş gibi gazetelere, dergilere röportaj veriyorlar. Aman Tanrım, o ne hikmetli sözler, ne bilgece cümleler… Sanırsın ki artık çalıştırdıkları insanlara köle muamelesi yapmayacaklar, işçilerinin haklarını verecekler, kendilerini tümüyle çocuklara, yoksullara, hayvanlara, kadın haklarına filan adayacaklar… Ne gezer, erkek olsun kadın olsun, hemen çoğunda sonuç cümlesi olarak şunu okuyoruz: “Artık işlerimi daha çok geliştireceğim, yatırımlarımı…”

Bu yazı da burada yatar, yoksa benim ağzımı fena bozar, daha fazla uzarsa da bayar… Öyleyse bay bay baylar bayanlar!

cukurda-defineci-avi-540867-1.