İşsizlik nasıl çözülür, nasıl çözülemez?

İşsizlik seviyesi, bir ekonominin başarısını temsil eden en önemli göstergelerden biridir. Çalışabilir durumda olup da çalışmak isteyen maksimum sayıda insanın becerilerine göre iş bulabildiği ekonomiler, sadece büyüme elde etmekle kalmaz, aynı zamanda kalkınır ve gelişirler. Dolayısıyla bugün işsizlikteki korkutucu vaziyet, ekonomide büyümenin vasatlığının yanı sıra ciddi bir gerilemenin varlığını ortaya koyuyor. Sadece ekonomik anlamda değil, sosyal-toplumsal ve siyaset alanında geniş adımlarla geriye doğru gidiyoruz.

DİSK’in verilerine göre ülkemizde her yıl neredeyse yarım milyon kişi işsizler ordusuna ekleniyor. Son rakamlar itibariyle (Kasım 2016) işsiz sayısı 3 milyon 715 bine yükselirken, TÜİK’in hesaba katmadığı uzun süreli iş arayanları dahil ettiğimizde bu sayı 6 milyon 611 kişiye yükseliyor. Sayısı hiç de hafife alınmayacak bu kitleyi hesaba katmaya devam edersek, gerçek işsizlik oranının yüzde 20, genç işsizliğin ise yüzde 22,6’ya çıktığını izliyoruz. Tarım dışı genç işsizlik ise yüzde 25,4 gibi ciddi bir orana sahip ki bu da her dört gençten birinin işsiz olduğunu gösteriyor.

Ülkemizde istihdamın çoğu hizmetler sektöründe bulunuyor. Son yıllarda inşaat sektörünün de istihdamda önemli bir paya sahip olmaya başlaması dikkat çekici. Tam da bu noktada işsizliğin neden her geçen gün daha da yükseldiğinin nedenleri ortaya çıkıyor. Birinci nedeni, istihdamın önemli bir kısmını bulunduran sektörlerin niteliği itibariyle güvencesiz, sendikasız, esnek ve kuralsızlığın kol gezdiği alanlar olması. Bu, en başta istihdamın sürdürülebilir olmasını engelliyor. Kim daha ucuza çalışırsa, kim daha uzun ve performansını kaybetmeden çalışırsa bir başka çalışanın yerine kolayca ikame edilebiliyor. Bunun yanı sıra buralarda oluşan sermaye birikimi, ülkeye gelir getirici yatırımlara dönüşmediği için istihdama katkı da sunmuyor. Yani çalışanın emeği ve sağladığı artı değerin ne işçinin kendisine ne de ülkeye elle tutulur bir faydası oluyor. Nispeten daha kurallı ve güvenceli çalışma biçimine sahip sektörlerin ise milli gelir içindeki payları her geçen gün düşüyor. Hal böyle olunca emek piyasasının mevcut iş biçimlerine uygun şekilde daha da güvencesizleştirildiğine tanık oluyoruz.

İşsizlik, nitelikli yani istihdam üreten bir büyüme yaratarak, nitelikli sanayiye ve teknolojiye yatırım teşvik ederek, bu yatırımların oluşmasına imkân verecek eğitim-bölüşüm-kalkınma politikaları üreterek ancak ve ancak çözülebilir. Bunu neoklasik makro iktisat kaynaklarında bile bu formülasyonla görmek mümkündür.

Nitekim geçmiş 15 yıllık dönemde Türkiye ekonomisinin yaratmış olduğu ortalama yüzde 5’lik bir büyüme seviyesinde bile yaklaşık olarak %9-%10 aralığında işsizlik üretildi. Nicelik bakımından gerileme devam ederken, istihdamın niteliğinde daha büyük çapta bir bozulma izlendi. Güvence, sendikalaşma, sosyal haklar, çalışma koşullarındaki bu bozulma, çalışanın yaşam kalitesini düşürmek bir yana neredeyse canına kast eder bir seviyeye geldi. Kalıcı hale gelmiş yüksek işsizlik bu olumsuz şartların tüm çalışanlara dayatılmasında adeta bir kırbaç görevi gördü.

Seferberlikle işsizlik çözülmez
Bilindiği gibi Kasım ayındaki işsizlik oranı yüzde 12’nin üzerine çıkar çıkmaz, hükümet tarafından istihdam seferberliği ilan edildi. Hükümet şirketlere, işe alımlar karşılığında prim indirimleri, teşvikler, vergi muafiyetleri gibi ödüller sunacağını açıkladı. Belirtmekte fayda var bu ödüllerin kaynağını da bu çalışanların vergileri oluşturuyor zaten.

Pek çok sorun ve soruyu içinde barındırıyor bu seferberlik… Bu yıl yüzde 2-2,5 arası büyümesi beklenen ekonomide hangi sektör bu istihdamı sağlayabilir? Yahut bu işsizler zaten neden var? Üretim mi var ki istihdam artsın? İstihdam için patron kârından mı vazgeçecek? Teşvik için kaynak varsa, istihdam üretecek yatırımları teşvik etmek için neden bu kaynak kullanılmıyor? Bu soruları çoğaltabiliriz.

Öte yandan önemli ve istismar edilebilinecek boşluklar göze çarpıyor. Örneğin bir şirket bu leziz teşviklerden yararlanmak için işe 2 kişi aldı ve 2 ay çalıştırdı. Kim diyebilir ki bu şirket daha 2 aya kalmadan, işe aldığı kişilerden farklı 2 kişinin işine son vermeyecek. Bunun olmaması için hiçbir gerekçe yok, bilakis teşvik edici etmenler mevcut. Veya çalıştırdığı kişilerin hangi koşullarda ve hangi ücretlerde çalışıp çalışmadığı bilinmeyecek.

Sözün özü istihdam artışı, böyle ödüllerle, teşviklerle sağlanamaz, az buçuk sağlansa bile kalıcı olamaz. Çözüm ancak ve ancak üretim ve gelir artışına bağlıdır. Bugün üretken yatırımlardan vazgeçmiş, teknolojik gelişmeyi kapsayan sanayi üretimini erimeye terk eden ve yüzde 2’lik bir büyüme seviyesinde takılmış bir ekonomide böylesi yöntemlerin mayası tutmaz.

Gerçekten işsizlikle mücadeleyi önüne koyan bir iktidarın öncelikli olarak atması gereken adımın çalışanlara güvenceli iş imkânını sağlamak olduğu yadsınamaz bir gerekliliktir.

issizlik-nasil-cozulur-nasil-cozulemez-255381-1.